AI Haber Hattı: Köleliği savunan arama motoru, “sürdürülebilir canlı” deneyleri, yapay zekâ maç spikeri

Hazırlayan: Biçem Kaya

Dünya Dönüyor köşemizin bu kardeş serisinde yapay zekâ ve dijitalleşen dünyanın nefes kesen bir hızla dönüştüğü güncelden kimi ilgi çeken başlıkları konuşuyoruz.


Nükleer savaş ve pandemiyle eşdeğer bir tehdit 

Aralarında Open AI, Microsoft ve Google’dan isimlerin de yer aldığı, sayısı 350’yi aşan teknoloji şirketi yöneticisi, Center for AI web sitesi üzerinden, yapay zekânın küresel yok olma tehlikesi içerdiğine ve söz konusu riskin nükleer savaş ya da pandemi gibi diğer hayati risklerle eşdeğer tutulması gerektiğine ilişkin kısa bir bildiri yayımladı. Tabii, teknoloji devlerinin üst düzey yöneticilerinden gelen, yapay zekânın geleceğine dair kaygı dolu ilk mesaj değil bu. Forbes’un yaptığı hatırlatmaya göre, geçtiğimiz haziran ayında Yale Üniversitesi’ndeki CEO Summit’te yapılan bir anket, etkinliğe katılan CEO’ların yüzde 42’sinin gelecek beş ya da 10 yıllık süreçte yapay zekânın insanlığı yok edeceğini düşündüğünü ortaya çıkarmıştı. Yapay zekânın insanlığın sonunu nasıl getireceğine dair spekülatif senaryolarda biyolojik savaşlar, yeni tür virüslerin topluma salınması, bilinçli bir şekilde yanlış bilgi yayılarak dünyanın küresel kaosa sürüklenmesi türünden fikirler yer alıyor. Yapay zekânın gün geçtikçe daha hızlı geliştiği ve dönüştüğü bir dünyada böylesi senaryolar gerçekleşir mi bilinmez ancak kullanımına ve geliştirilmesine ilişkin etkili düzenlemelerin yapılması konusunda insanlığın hızlanması gerektiği açık.


Google’ın test aşamasındaki arama motoru köleliği savunuyor

Google’ın henüz test aşamasındaki yapay zekâ projelerinden biri olan Search Generative Experience (SGE, üretici yapay zekâ ile daha hızlı aranan sonuca ulaşmayı sağlayan bir yapay zekâ projesi) bir süredir yanlış bilgilendirme yaptığı ya da buna yönlendirdiği için pek çok eleştiri toplamaktaydı. Futurism de bu konunun üzerine giden bir içerik hazırlamış ve SEO uzmanı Lily Ray’in “Google Tartışmalı Soruları Nasıl Cevaplıyor?” isimli videosunu ön plana çıkarmış. Videodaki çarpıcı bir örnek SGE’nin “Kölelik faydalı mıydı?” sorusuna ürettiği cevap. “Kimilerine göre faydalıydı.” diyerek söze başlayan SGE, ABD üzerinden köleliğin tarımı mümkün kıldığını, sermayeye para kazandırdığını, refahı sağladığını, köleliğin bir yatırım aracı olduğunu savunuyor. Köleliğe karşı çıkan fikirleri açıklarken de köleliğin doğası gereği sanayileşmenin hızına yetişemediğini ve bu nedenle kâr etmeyen bir sistem olduğunu söylemekle yetiniyor. “Kölelik iyi bir sistem miydi?” sorusuna getirdiği açıklamalarda ise Afrikalıların sözleşmeli fakir Avrupalı işçilere göre daha ucuz olduğuna dikkat eçekerek, insan haklarına yönelik bu içler acısı tabloyu görmezden geliyor.


Sürdürülebilir canlı türleri yetiştirmede yapay zekâ faydası

Queensland Üniversitesi Ziraat ve Besin Gelişimi Birliği’ndeki araştırmacılar Prof. Lee Hickey ve Prof. Ben Hayes, 2050 itibarıyla 10 milyar olması beklenen insan popülasyonunun yiyecek kıtlığına bir çözüm bulmak için iklim krizi ve haşere – hastalık gibi etmenlere dayanıklı bitkiler ve hayvanlar yetiştiriyor. Araştırmacılar, yapay zekânın daha “üretken”, “dayanıklı” ve “sürdürülebilir” bitki ve hayvan türleri yetiştirme konusunda “yardımcı” olduğunu öne sürüyor. Hastalık ve doğa şartlarına karşı direnç sağlayan genlerin belirleyen ve elde edilen verilere göre hangi çaprazlamaların yapılması gerektiğine ilişkin matematiksel hesaplamaları yapan yapay zekâ, araştırmacıların daha hızlı ve daha kesin sonuç almasını sağlıyor. Üstelik Tahıl Araştırma ve Geliştirme Kurumu ile Queensland Ziraat ve Su Ürünleri Departmanı sponsorluğunda, hızlandırılmış arpa ve buğday yetiştirme çalışmalarına çoktan başlanmış bile. Proje belki gelecekte ihtiyaç duyulacak besin ihtiyacının karşılanması gibi bir amaçla yola çıkıyor ancak üniversitenin yayımladığı haber, özellikle hayvan türlerine ilişkin ne tür çalışmaların yapıldığına dair detay vermekten kaçınıyor. Hâliyle pek çok etik ve hayvan hakları sorusu da yanıtsız kalıyor.


Yangın, sel ve çölleşmeye karşı uyarıcı sistemler hızla gelişiyor

Çanakkale’de günlerdir süren ve 4 bin 80 hektarlık alana yayılan büyük orman yangınını, iklim krizinin gelecekteki yıkıcı etkilerinin boyutuna dair bir haberci olarak görebiliriz. Küresel bir problem olan orman yangınlarıyla bu yaz boğuşan bir diğer bölge ise hatırlanacağı üzere Hawaii eyaletindeki Maui şehriydi. Yangınlar, 115 insanın ölümüne neden oldu; 1.100 kişinin de kayıp olduğu söyleniyor. Sadece kayıp olduğu tespit edilebilen evcil hayvan sayısı ise 3 bin civarında. Kaliforniya eyaleti, bu yangınlardan bir ders çıkarmış olacak ki Cal Fire isimli, eyaletin en büyük yangınla mücadele şirketi yapay zekâ destekli orman yangını ihbar sistemine geçiş yaptı. DigitalPath isimli yazılımla oluşturulan sistem, kameralardaki görüntüleri analiz eden yapay zekâ üzerinden çalışıyor. Yapay zekânın daha da geliştirilebilmesi için güneş ışınları, termik santralden yükselen duman gibi farklı etmenlerin yangın olmadığını öğrenebilmesi gerekiyor. Ancak sistem, henüz deneme aşamasındayken bile yangın ihbarlarında yüzde 40 oranında, bölgedeki birimlerden önce doğru ihbar vermeyi başarmış. 

Yapay zekâ destekli sistemler sadece yangın değil sel felaketi konusunda da erken uyarı sistemlerini daha etkili hâle getirebiliyor. Örnekse Google’ın yapay zekâ çalışmaları, dört gün önceden sel baskınına uyarı verebiliyor. Üstelik nehirler hakkında az veriye sahip olsa dahi sistemden etkili sonuçlar elde edilmiş. Bu da gerekli ölçümlerin her zaman yapılamadığı üçüncü dünya ülkelerinde yaşanan sel baskınlarının erkenden tahmin edilebilmesi için iyi bir haber. 

Suudi Arabistan ise Ulusal Vejetasyon Gelişimi ve Çölleşmeyle Mücadele Merkezi ve Kral Abdullah Bilim ve Teknoloji Üniversitesi ile yaptığı ortaklık kapsamında iklim krizi ve çölleşmeye karşı yapay zekâ destekli projeler geliştirmek üzere adımlar atmakta. Program dâhilinde yapay zekâ analizleri aracılığıyla çölleşme tehdidine karşı en savunmasız alanlar tespit edilebilecek. Ayrıca bu alanların çölleşmeyle mücadelesi için nerelere ağaçlandırma yapılabileceği, su kontrolünün nasıl sağlanabileceğine dair araştırmalar da yapılacak. Bu çalışma, Yeşil Suudi başlıklı projenin bir ayağı. Projenin diğer hedefleri arasında ülkeye 10 milyar ağaç kazandırmak, su kıtlığına dirençli bitkiler yetiştirmek, su kullanımını optimize etme yollarını araştırmak da var. 


Hastaların düşeceğini tahmin eden bir uygulama

İngiltere’de sağlık ve sosyal bakım hizmeti veren Cera isimli şirketin bünyesindeki bakıcılar ve hemşireler, ülke çapında günde 50 bin ziyaret gerçekleştiriyor. Ziyaretlerden elde edilen verilerle oluşturdukları detaylı bir arşivleri de var. Bu verilerle eğittikleri yapay zekâ modeli, hastalarının düşme risklerini hesaplayabiliyor ve mobil uygulamaları üzerinden hastayı bir hafta önceden uyarabiliyor. Şirket, geliştirdiği sistemin doğruluk oranını yüzde 83 olarak açıklamış. Eğer etkili bir şekilde uygulanırsa bu sistem sayesinde hastanede bakım gerektiren yılda 10 bin düşme vakasını bir hafta önceden tahmin edilebilecek. Bu da ülkenin sağlık hizmeti için önemli bir veri demek. 


Beyin dalgalarınız neye baktığınızı söylüyor

Singapur’daki araştırmacıların MinD-Vis adını verdikleri yapay zekâ projesi, insanların beyin dalgalarının dokusunu inceleyerek, kişinin o anda ne tür bir görseli incelediğine dair tahmin yürütüyor. 58 katılımcı üzerinde gerçekleşen deneyde, katılımcılara MRI taramaları yapılırken, dokuz saniyelik zaman dilimleri şeklinde sayısı 1.200 ile 5 bin arasında değişen hayvan, yiyecek, yapı ve insan aktivitesi görseli gösterilmiş. Singapur Ulusal Üniversitesi, Hong Kong Çin Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, görseller ve yapay zekâ tahminlerinin tutarlı olduğunu belirtiyor. Çin Üniversitesi’nde PhD öğrencisi ve projedeki araştırmacılardan biri olan Jiaxin Qing, sistemin insan beynindeki aktiviteleri algılama şeklinin Chat GPT’nin insan dillerini algılamasıyla benzer olduğunu belirtiyor. Yapay zekâ beyin aktivitelerini analiz ettikten sonra, algıladığı aktiviteleri Stable Diffusion üzerinden görsellerle ifade edebiliyor. Çalışma, motor nöronları hasar gören ve uzuvlarını kullanamayan hastaların beyin aktivitelerini doğru okuyan bir sistemle işlevini yitirmiş uzuvların yeniden kullanabilmesi ya da konuşma yetisini kaybetmiş olan hastaların yeniden konuşabilmesi gibi tıbbi gelişmelere katkı sağlayabilir. Ayrıca metaverse gibi ortamların, kullanıcının bağlamını düşünceleri aracılığıyla kontrol edebilmesi gibi özellikler sunmasını da sağlayabilir.


Konuşma yetisini kaybetmişlere Pink Floyd dinletisi

Beyin aktivitesine ilişkin farklı bir çalışma da Kaliforniya Üniversitesi’ndeki nörobilimcilerden geldi. Epilepsi hastası olan 29 katılımcının beyin yüzeylerine posta pulu büyüklüğünde elektrolit dizileri yerleştirilerek Pink Floyd’un “Another Brick in the Wall, Pt. 1” parçası dinletilmiş. Böylelikle elektrolitler, müzikteki ton, ritim, armoni ve şarkı sözleri gibi özelliklere cevap veren beyin bölgelerinin aktivitelerini kaydetmiş. Makine öğrenmesi aracılığıyla geliştirilen sistem de dinlenen parçaya duyarlı bir çevrim üretmiş. Nörobilimciler deneyde Pink Floyd parçası seçmelerinin nedenlerini; şarkının yapısının çok katmanlı olması, karmaşık akor sesleri barındırması, farklı enstrümanların çeşitli ritimler üretmesi, böylelikle araştırma için etkili bir malzeme sunması olarak sıralıyor. Araştırma ayrıca, bir müzik eserindeki farklı özelliklerin, beynin hangi bölgesini harekete geçirdiğine dair de önemli çıkarımlar üretmiş. Ancak asıl amaç, beyin aktivitelerini analiz ederek duyulan şeyi birebir olacak şekilde yeniden inşa edebilmek. Böylelikle konuşma yetisini kaybetmiş insanların, beyin aktivitelerinin doğru çevrimini yaparak yeniden konuşabilmelerini hatta şarkı söyleyebilmelerini sağlamak.


Yapay zekâ spikerlerin anlatımıyla takip edilen tenis turnuvası

PRNewswire, IBM ve Birleşik Devletler Tenis Birliği (USTA), US Open 2023 kapsamında, USOpen.org ve US Open mobil appleri üzerinden takip edilebilecek yapay zekâ maç spikeri özelliğini duyurdu. IBM tarafından geliştirilen, çokdilli soru yanıtlama sistemi Watsonx destekli yapay zekâ spikeri, turnuvadaki maçları seyircilerin eksiksiz takip edebilmesini hedefliyor. Burada “eksiksiz” ifadesi neredeyse kelimenin tam anlamıyla kullanılmış. Çünkü söz konusu uygulamayla birlikte sadece Arthur Ashe ya da Louis Armstrong kortlarındaki maçları değil, Billie Jean King Ulusal Tenis merkezindeki 17 kortta gerçekleşecek tüm müsabakaları yapay zekâ spikerlerin anlatımlarıyla takip edilebileceğiz. Bilindiği üzere bu yıl öncesinde, merkez iki kort haricindeki maçlar, uygulama ve web sitesindeki canlı skorlarla yayımlanıyordu. US Open’daki tek yenilik bu değil, yapay zekâ analizleri yardımıyla turlardaki olası maç eşleşmelerinin ihtimalleri ve bu maçların zorluk oranları da paylaşılacak. Böylelikle örneğin Carlos Alcaraz’ın çeyrek finaldeki olası rakiplerinin yüzde kaç ihtimalle İspanyol raketin karşısına çıkabileceği, maçın zorluk derecesinin ne olduğu gibi analizler de yapılacak.


Korsan kitaplıklarla eğitilen chatbotların yarattığı telif krizi

Dijitalleşen dünyanın en temel problemlerinden biri, telif hakkı mücadelesi. Bu mücadele yayıncıların kurmuş olduğu tiranlıkların yarattığı eşitsizliği de besliyor, bilgiye herkesin ulaşabilmesi gerektiğini savunan ve savunmakla kalmayıp telif haklarını ve yazarları hiçe sayan internet korsanlarına da. Etik sınırların bulanık olduğu bu ortamda güçlü olan, gücü kime yetiyorsa onu sömürüyor; taraf seçmeksizin. 

Öte yandan “gölge kitaplık” adı verilen, dijital ortamdaki korsan yollarla oluşturulmuş kitaplıklar, özellikle üçüncü dünya ülkelerinde yüzlerce dolar fiyatlı kitaplara, geliri müsait olmayan araştırmacıların, akademisyenlerin ve öğrencilerin erişebilmesini sağlayarak, bilgi paylaşımında ekonomik eşitsizlik sebebiyle oluşan asimetriyi azaltmakla ilgileniyor. Hangi tarafta bulunursak bulunalım gri spektrumdan çıkamadığımız, çözülmez bir düğümle karşı karşıyayız; gölge kitaplıklar gibi ortamlar ise bu düğüme, onu daha da çözülmez hâle getiren ek yumaklar ekliyor. 

Konuyla ilgili son tartışmalar Books3 adı verilen, internetten erişilebilen “gölge kitaplık” etrafında bir hayli yoğunlaşmış durumda. Gelişmelerden anlaşılan o ki Meta, OpenAI, Bloomberg gibi devler, konuşma botlarına temel oluşturan geniş dil modellerini eğitmek için bu gölge kitaplıkların verilerinden faydalanmış. Bu iddialara karşı Meta’dan henüz bir açıklama gelmedi ancak görünen köy kılavuz istemiyor; kimi Meta araştırmacılarının, Books3 gibi ortamları, geniş dil modellerini eğitebilmek için kamuya açık büyük veri setleri olarak tanımladığı biliniyor. Âdeta dijital çağın tiranları olan bu şirketlerin konu telif haklarına gelince sergilemiş oldukları bu etik dışı tavrı anlamak bir hayli güç, yapay zekâ geliştiricilere yönelik gerekli regülasyonların hâlâ yapılmamış olmasının, bu sorunun önemli bir ayağını oluşturduğu da açık ve net. Books3 yaratıcısı Shawn Presser ise bu tür gölge kitaplıkların “açık kaynak” veri setleri aracılığıyla sadece Meta ya da OpenAI gibi dev şirketlerin değil, hemen hemen herkesin kendi chatbotlarını inşa edebilmesini sağladığını söyleyerek, korsan kitaplığın savunusunu yapıyor. Bu uzun soluklu tartışmaya dair haberi bitirirken, Books3 kitaplığında neler olduğuna göz atmakta da fayda var. Zadie Smith, Stephen King, Rachel Cusk, Elena Ferrante, Margaret Atwood, Haruki Murakami, Jonathan Franzen, Jennifer Egan ve David Grann gibi yazarların kitaplarının yer aldığı ortamda ,önde gelen yayınevlerinden Penguin Random House’dan 30 bin, HarperCollins’den 14 bin, Macmillan’dan 7 bin, Oxford University Press’den 1800, Verso’dan 600 yüz kitap yer alıyor. 


Andrew Huberman-miş gibi sağlık tavsiyeleri veren yapay zekâ

Andrew Huberman, Amerikalı nörobilimci ve sağlık koçu/ influencer’ı. Podcastler ve sosyal medya gibi ortamlarda sağlık yaşam hakkında pek çok yayın yapıyor, önerilerde bulunuyor. Twitter’daki The AI Solopreneur hesabındaki kişi(ler), Huberman’ın takipçileri olacak ki nörobilimciden kişiselleştirilmiş sağlıklı yaşam tavsiyeleri nasıl alınabilir sorusunun üzerine gitmeye karar vermiş ve Chat GPT’ye danışmış; bot’tan Andrew Huberman-miş gibi sağlıklı yaşam tavsiyesi hazırlamasını istemiş. Üretilen sonuç içeriği; günlük hafif esneme ve yoga egzersizleri, sabah saatlerinde güneş banyosu yapmak, yatmadan önce alkol ve kafein içeren içeceklerden uzak durmak, dijital detoks gibi önerileri kapsıyor. Dahası, Solopreneur’ün hazırlamış olduğu metindeki boşluk bırakılan kısımları doldurarak, onu kendi rutinleriniz ve hedeflerinize göre kişiselleştirebiliyorsunuz. Tabii Andrew Huberman referanslı bot önerileri sağlıklı yaşam için çoğu doktorun sıraladığı önerilerle paralellikler içerse de sohbet botlarının anoreksiye yönlendirici ve özendirici öneriler sıralamada pek de geri duramadığının ortaya çıktığı günümüzde, yapay zekâdan sağlıklı yaşam tavsiyesi alma konusuna tedbiri elden bırakmamalı…