Eksikliği değil, varlığı başa bela: Aile Yalanları

Yazı: Esin Çalışkan - Fotoğraf: Cem Gültepe

Nermin Yıldırım’ın, görünenin ardındakileri şairane dili ve keskin gözlemleriyle ortaya serdiği romanlarından sonra çıkagelen Bavula Sığmayan adlı öykü kitabından uyarlanan Aile Yalanları, Hakan Emre Ünal’ın yönetmenliği ve Melisa Sözen, Ülkü Duru ve Müfit Kayacan’ın performanslarıyla 20 Aralık’ta Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi’nde prömiyer yaptı.

Konu nedir?

Gece yarısı gelen telefonlardan bir hayır çıkmaz derler, malum. Peki tam da böyle bir saatte, insanın bireysel özgürlüğünü yaratıp, içsel çatışmalarını terapi odalarına kitledi sanarak nihayete erdiği bir günün akşamında, “kederin” makûs bir oyunu gibi, sadece ipleri biraz saldığı anlaşılan annesinden gelirse o telefon? Önce biraz endişelen tabii, özellikle yaşı geçkin ise. Sonra da erkenden “Oh!” çekmenin pişmanlığı ve aynı anda bundan duyduğun pişmanlık, ailenizin kişisel tarihindeki pişmanlıklar evine kat çıkarken başına gelecekleri minnetle kabul et. Ya da etme. Her türlü bedeliyle aile, aile ne de olsa. Bu çeşit bir sorguyu ve daha nicesini kucaklayan Aile Yalanları, Belgin’in aldığı bir haberle memleket yollarına düşmesiyle başlıyor; bir ailenin bütün gizli gerçekleri, yalanları, havada kalmış soruları, geçiştirilen cevapları ve nihai “kaderiyle” dolu bir yolculuğa dönüşüyor. 

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

Nermin Yıldırım, ilk romanı Unutma Beni Apartmanı’ndan beri şevkle üretmeyi sürdüren, kısacık sürede kahramanlarını dost belleten, hatta biraz sinir bozucu bulduklarımızı bile alıştıra alıştıra soktuğu utancın içinde sunduğu şefkatle sarmalayan, o yetkin kalemlerden. Aile Yalanları, yazarın geçtiğimiz yıl yayımlanan Bavula Sığmayan adlı ilk öykü kitabından, yine kendisi tarafından sahne için yazılıp uyarlanmış.

Oyunun yönetmeni Hakan Emre Ünal, aynı zamanda N’Olcak Bu Yusuf Umut’un Hali’ndeki tek kişilik performansıyla büyülerken; bir başka nefis uyarlama örneği olan Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit’i yönetiyor ve yakın tarihli, Rumlar ve Türklerin bir arada yaşadığı bir adayı köpürten Mahallemiz Eşrafından oyununda Berfin Ertan’a yine yönetmen kredisiyle eşlik ediyor. 

İlk intiba?

Bendeniz gibi, oyuna dair önden spoiler alan yani öykü kitabındaki aynı adlı novellayı okuyan izleyicinin dahi neyle karşılaşacağının çok da belli olmadığını söyleyebilirim. Çünkü metin olanları; hayatı belli ki “o” akşama kadar belli bir rölantide giden Belgin, hayatı çoktan küçük bir çukura meylederken onunla inatlaşan baba Kamuran ve hayatı ancak başkalarının sınırlarından alabilen anne Müzeyyen arasında pay ederken, her birinin olayları nasıl bambaşka şekillerde algıladığını göstermek için git-gelli bir yapı izliyor. Hem zamansal anlamda hem de sahne bazında. Hikâye anlatım metodu olarak epey çekici bir yol. Işık, ses ve sahne tasarımı ile birleşince oyunun duygusu da bu durumda etkileniyor; yer yer sakınılarak atılan kahkahalar, yersizliğini çabucak unutturuyor.

En çok neyi sevdin?

Aile içindeki yalanların nahifliğine, sertliğine ve bu ikisini birleştirme gücüne dair açtığı tartışmanın kaliteli dost sohbetlerinde yer bulma hızını. Hayattaki pek çok şey gibi eksikliğinden çok varlığına alışılan yalanların hatırlattığı gerçeği ve elbette nefis bir üçlüden dökülen oyunculuk performanslarını.

Oyunculuk için neler söyleyebilirsin?

Melisa Sözen’i Craft Tiyatro yapımı, yine bir aile hikâyesinin parçalarını eşeleyen Kalp Düğümü’nden sonra ışıklar altında görmeyeli epey olmuştu doğrusu. İlk sahneyle birlikte oyunun tonuna ve ritmine dair en büyük doneyi, Belgin karakteriyle çabasızca veriyor kendisi. Karakterinin kimselere itiraf etmediği yönlerini bilircesine oynadığı performansı; Ülkü Duru’nun, annelerin bir nevi haklılıklarına ikna oldukları her bir cümleyi, hepsi adına ağzından dolaysızca çıkardığı oyunculuğu ve Müfit Kayacan’ın, ruhunu teslim etmeye yakın bir babanın yıllar boyu ruh gibi ortalıkta dolandığı her andan nasıl sıyrıldığının provasıyla birleştiğinde her biri ayrıca alkışı hak ediyor.

Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar

“Hem kendimiz olup hem de sevebilecek miyiz birbirimizi?” diye soran Aile Yalanları’nın açtığı ilk tartışma bu ikilem üzerine. İnsanlık için küçük, Belgin için büyük… Tam tersi mi acaba? Öyle desek ne olur yani?  Belki de kendi olmanın tümüyle abartıldığı bir çağda, aslolan cevapsız kalmasına tahammül edilemeyen ve bu uğurda ümüğü sıkılan her şeyi usulca yerine bırakmakta gizlidir? Ortak kursaklardaki düğümleri atıp, biraz nefes alabilmek için.

Yazara / yönetmene bir soru soracak olsan ne olurdu?

Sevgili Hakan Emre’den, oyun olarak yazılmamış bir metni sahneye taşımanın bir anlamda yazarın hayal dünyasıyla nasıl bir ilişki gerektirdiğini ve Nermin Yıldırım’dan, metnini yönetmenin oyun alanına emanet ederken ona nasıl eşlik ettiğini duymak isterdim.