“Alef”in müziklerine can veren Mercan Dede anlatıyor

BluTV’nin şu dönemde can suyu gibi gelen yeni yapımı Alef, senaryosu, kadrosu ve yönetmenliği kadar  müzikleriyle de heyecanlandırıyor. Mercan Dede imzasını taşıyan müzikler Alef’in önemli bir tamamlayıcısı. Mercan Dede’nin Alef’in ruhunu özümseyerek ördüğü tınılar dizinin en güçlü kozları arasında. Montreal’deki stüdyosunda üretimlerine devam eden Mercan Dede’ye Alef sürecini ve şu sıralar neler yaptığını sorduk.

Röportaj: J. Hakan Dedeoğlu

Selamlar, her şeyden önce nasılsın? Şu sıra neredesin ve corona virüsü hayatını şu âna kadar nasıl etkiledi? Biraz nerede ve neler yapmakta olduğunu öğrenerek başlayalım isterim. 

Nazik mesajınız için teşekkür ederim. Bugünlerde nasılsın sorusuna cevap verebilmek o kadar zor ki. Elbette hepimiz zorlu bir dönemden geçiyoruz, bazen daralıyoruz, yoruluyoruz, morallerimiz bozulmaya başlıyor, ama sonra etrafımıza bakıyoruz, bizlerden çok ama çok daha zor durumda olan o kadar çok insan var ki. Biz evde kalıp kendimizi nasıl koruruz derdindeyken birçok hemşire, doktor, sağlık personeli hastalığın merkezinde tüm gün çalışıyor ve bir de o halde eve dönüp “sevdiklerime virüsü bulaştırır mıyım?” stresi ile yaşıyor.

Dünyanın her yanındaki göçmenler, Hindistan’da sokaklarda yaşayan milyonlarca insan, her ülkedeki evsizler, yaşlılar esas zorluk çekenler bu insanlar. Bu insanlar için neler yapabiliriz sorusunu soruyorum haftalardır, çünkü daha iyi durumda olanların, daha zor durumda olanlara destek ve yardımcı olması ahlaki ve manevi bir sorumluluk.

Ben çok şükür iyiyim, Montreal’deyim, son iki ayda yaşananlar neredeyse üç yılda yaşanabilecek şeylerin hızlı çekimi gibi. Önünü görebilmek çok zor, tek farkında olduğumuz, dünyanın çok ciddi bir değişim sürecinden geçtiği ve insanlığın bu süreçte nasıl davranacağının her şeyi, tüm sonuçları etkileyeceği gerçeği. Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en önemli dönüm noktalarından birinde olduğumuzu hissediyorum ve sanırım bu konuda yalnız değilim. Montreal’den çalışmaya devam ediyorum. Son dört ayda Alef’le yatıp kalktık, müzikleri neredeyse tamamlandı, zamanımızın önemli bir kısmını buna ayırdık. 

Diğer taraftan bu ev hapsinin yıllardır ilgi bekleyen, yazmaya çalıştığım kitaplara odaklanmak için iyi bir fırsat olduğunu hissederek tekrar yazmaya başladım, 2020 bitmeden ilk kitabı tamamlamak gibi bir hedef belirledik, “tanrıyı güldürmek istiyorsan plan yap” derler, hele bu dönemde. Sanırım istiyorum.

Evimin bir tarafı görsel sanatlar stüdyosu olduğu için bir taraftan da resim ve kısa film çalışmaları devam ediyor. “Madem dışarı çıkamıyoruz o zaman içeri girelim” dönemi.

Film / dizi müziği daha önce de çalıştığın bir alan… Kendin için yaptığın müziklerden farklı olarak sana nasıl bir alan açıyor film müzikleri? Mercan Dede olarak yaptığın müziklerden hangi noktalarda ayrışıyorlar?

Öncelikle kendi albümünü yaparken aslında kendine ait bir hikâyeyi anlatıyorsun. Özellikle sanatın; hayatın ve hayatın içinde yaşanan her şeyin doğal bir yansıması olmasına önem ve değer veren biri olarak, eserlerimin yaşadıklarımın samimi izdüşümleri olmasına her zaman hassasiyet gösterdim.

Oysa film müzikleri bestelerken başkalarına ait yaşam hikâyelerine müzik yaratıyorsun ve bunu yaparken de yönetmeninden yapımcısına kadar büyük bir ekibin yarattığı bir sanat eserine kendi estetiğinle ama onların hikâyelerinin adımlarını izleyerek, ulaşmak istedikleri yeri anlayarak katkıda bulunuyorsun. Daha zor ama bir o kadar da heyecan veren bir şey film müzikleri, çünkü kişisel değil, ortaklaşa yaratılan kolektif bir sanat eseri.

Alef’in müzikleri için nasıl bir müzikal dünya tasarladın? Alef’in müziklerine dizinin hangi elementleri yön verdi? 

Ben filmlerin, her bir görüntünün, hatta her bir fotoğraf karesinin zaten kendi sesinin, müziğinin olduğuna inanan biriyim, iyi bir film müziği yaratıcısının, bu mevcut sesleri görüntülerden duyup hayata geçirmesinin de konunun en önemli kısmı olduğunu düşünüyorum.

Yani müziğin dışardan filme değil, filmin içinden dış dünyaya doğması konusu çok önemli. Alef heyecan veren bir proje, öncelikle derinliği olan çok katmanlı ve boyutlu bir proje. Siyah beyazdan ziyade birçok griler var dizide. Semboller var, metaforlar var, tasavvuf var, akıl ve kalp arasındaki savaşlar var. Kültürlerin çarpışması var, inançları nedeniyle insanların ötekileştirilmesi var, hoşgörü var, dinin insanların düşman edilmesi için kullanılması var.

Ben tek tek bölümler değil ama baş kahramanlar Kemal ve Settar’ın dünyalarından, temsil ettikleri doğu batı çelişkisi, buluşması ve çarpışmasından etkilendim. Dizinin bizi, ülkemizi, ülkemizin insanlarını, doğu ile batı arasındaki bölünmüşlük halimizi çok iyi anlattığını düşünüyorum.

Konunun tasavvufi kısmında, aslında tasavvufla ilgilenenlerin okuyup bildiği ama toplumun genelinde pek kimselerin dokunmadığı alanlara dokunulması, belki bir anlamda tabu görülen konuların konuşulması, cinsiyet, cinsel kimlik, ruhaniyet kavramlarının gündeme getirilmesi gerçekten cesur ve zamanlama olarak son derece anlamlı. Bunların her biri müziklerin yaratılması sürecinde bana yön ve ilham verdi.

İzleyici olarak dizi hakkındaki yorumlarını biraz daha duymak isteriz…

Bir önceki cevabımda biraz konuya dokundum gibi. İzleyici olarak dizinin hayatıma yakın, paralel olan duruşu beni özellikle etkiledi. Settar gibi Anadolu insanıyım, ama Kemal gibi memleketinden kopmuş, batıda yaşayan biriyim. Bu ikisi arasındaki çarpışma ve buluşma noktaları benim hayatımda hep var oldu ve olmaya devam ediyor.

Çok genel geçer, yarım gecede tüketilir, “haydi eller havaya” türünden, son derece basma kalıp ve yüzeysel dizilerin yapıldığı bir dönemde, böylesi çok katmanlı ve hatta belki bazen seyirciyi zorlama riskini alan bir diziyi yapan, hayata geçiren herkese saygı duyuyorum. Müziklerini ben yapmamış olsaydım dahi yine aynı şeyleri hissederdim.

Alef dışında bu aralar başka nasıl üretimler var gündeminde? 

Bir anda ekseni değişen dünyada aslında son iki ay öncesine kadar yapılan tüm projeler şu anda kenara konuldu. Çünkü ne olacağını bilmiyoruz, bizler sahnede sanatseverlerle buluşarak yaşayan insanlarız, 2020’ye ait tüm projelerin yaz kısmı zaten iptal edildi, ben 2020’nin sonuna kadar konser, performans konusunun dertli bir konu olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda yarım kalan kitapların tamamlanması, üzerinde üç yıldır çalıştığım iki serginin tamamlanması için fırçaların açılıp kolların sıvanması ama belki hepsinden önemlisi, bu fırtınalı süreçte bizden çok daha zor durumda olanlara nasıl yardım edebileceğimiz konusunda sevdiğimiz dostlarla belli fikirler üzerinde çalışılması sürecindeyiz.

Konserler, konferanslar, sohbetler, sergiler, fiziki ortamlardan sanal, internet dünyalarındaki mekânlara taşınacak, bu yeni dünyada neler yapılabileceği üzerine çalışıyoruz. İlk adımları atmaya başladık, sanırım mayıs gibi internet üzerinden canlı yayınlar, yeni platformlar yaratarak ilerleme dönemi olacak.

Sanata, sanatın yaralarımızı saran, bizlere yaşama sevinci ve gücü veren, bizi yükselten enerjisine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Gündem tamamen buna ayrıldı.

Konumuz dizi ve film müzikleri olunca, şunu da sormadan edemiyor insan, izleyip de sevdiğin hangi dizi ya da filmlere müzik yapmış olmayı isterdin? 

Messiah güzel bir sürpriz oldu. Müzikleri son derece minimal ve güzel ama benim ilgi ve sevgi alanıma giren bir dizi. İlham veriyor, müziklerini yapmış olmak isterdim.

Alef‘in yeni bölümleri her cuma 21:30’da BluTv’de. Şimdiye dek yayımlanmış bölümleri izlemek için buraya tıklayarak BluTV’ye ulaşabilirsiniz.