Belirsizliğin gerilimi, mutluluğun çelişkisi: Anadol ve Felicita

Anadol, Berlin’de geçirdiği yılların ardından Türkiye’ye geri dönen müzisyen, DJ ve fotoğrafçı Gözen Atila’nın İstanbul’da ses tasarımı ve müzik teknolojileri eğitimi aldığı esnada hayat bulan solo projesi. Küçük bir ekipman setinin sınırlarını zorlayan deneylerle başlayıp zaman içinde genişleyen; çekirdeği synth tınılarından oluşmuş bir müzikal gezegen olarak da özetlenebilir. Geçmişte ürettiği radyo oyunları ve uzun zamandır haşır neşir olduğu alan kayıtları gibi sesin farklı arazilerinde edindiği deneyimlerin katkısıyla tamamen kendine has, oldukça yoğun, tarif etmesi güç, çekiciliğini tuhaflığı ve özgün mizahi yaklaşımından alan bir müzik inşa etmekte Gözen Atila.

2017’ye tarihlenen Hatıralar albümü, zamanda bir geçit açarak 70’ler ve 80’lere ışınlıyordu dinleyeni. Doğumu o zamanlara rastlayan taşınabilir orgların hazır arpej ve ritim kayıtlarını kaynak edinen uzunçaların akışı boyunca, dönemin popüler kültürüne dair türlü referanslarla selamlaşıyorduk. Perdede, sevdiği kadının zengin fabrikatör babası karşısında gururu kırılan genç bir adamı izlerken fonda duyacağımız türden; İtalya, Fransa ve Türkiye yapımı filmlerin ve o yılların taverna müziğinin izlerinden bir kolajdı sanki. 

Takip eden Uzun Havalar ise Hatıralar’la kan bağı olsa da genişleyen ilham listesini sonik karakterine de yansıtmış bir koleksiyon olarak 2019’da yayımlandı. Çeşitlenen enstrümantasyon ve ona kahkahalar, ağlamalar, Fransızca konuşmalar aracılığıyla eklenen insan sesiyle kurulmuş, Anadol usulü bir uzun hava kataloğu dinlemiştik bu albümde. 

Duygudurum

Geçtiğimiz martta Hamburg merkezli Pingipung etiketiyle serbest kalan Felicita ise Anadol’un özünde bulunan; boşlukta yüzer gibi nereye çekilirse oraya gidecekmiş kadar hafif olma, koptu kopacak bir ipin gerginliğinden garip bir zevk duyma hislerini koruduğu ölçüde, türlü kırılmalarla kulakları şaşırtarak yeni şeyler de söylüyor.

Büyükada’da kaydedilen albümdeki tüm kompozisyonların yazım ve prodüksiyon kredileri Anadol’a yazılıyor. Synthler dışındaki enstrümanlarda müzisyene, saksafoncu Nedim Ulusoy ile yerli sahneye kavurucu rock titreşimleri yayan köklü gruplardan The Ringo Jets üyeleri Lale Kardeş ve Deniz Ağan eşlik etmiş.

Alışılageldik şarkı formuna kendi tanımını getiren, tür sınırlarını çoktan parçalayıp aşmış, kalıplara sığmayan, kaygan, akışkan bir albümden söz ediyoruz. Nostaljik Türkçe pop, Fransız şansonları, Ortadoğu tınıları, kozmik caz, ambient dokunuşları ve çok daha fazlasının Gözen Atila’nın synth prodüksiyonlarıyla dolu bir kazana tutam tutam eklenmesiyle oluşmuş sanki. Gümbürdeyen davullar, baş döndürücü saksafon melodileri, psikedelik numaralar ve alan kayıtlarının yarattığı tesiri yüksek dokuların sersemletici bir harmanı olarak da tarif edilebilir. 

Felicita’nın kapısından giren herkesin, o andan itibaren Anadol evreninde olduğu kabulüyle aynı soyut zeminde buluşacak, ancak orayı kendi zihinlerine bambaşka şekillerde projekte edecek olmaları; bir müziğin hayal gücü ve his dünyasını bu denli besleme yetisi taşıdığına şahit olmak çokça heyecan verici. İtalyanca “mutluluk” anlamına gelen “felicita” sözcüğü, albümün duygu durumuna dair iyi bir ipucu. Zira tükenmez bir neşe ve huzur vadetmektense, mutluluğun çelişkili, dengesiz doğasına davet ediyor dinleyeni.  

Kayıtlarda duyduğumuz Lale Kardeş’i, albümün hissini birebir yakalayan kapakta da görüyoruz. Müzisyenin, babası Kenan Kardeş’in objektifinden çıkma bir çocukluk fotoğrafı, Hadiye Cangökçe’nin katkılarıyla Felicita’nın görsel eşlikçisi hâline gelmiş. Küçük ölçekli bir kaosun ortasında gözler üzerindeyken, etrafına görünmez bir kabuk örüp onun içinde enstrümanıyla oynadığı oyuna dalıp gitmiş, yalnızlığıyla mutlu bir kız çocuğu; Felicita’nın mutluluk tanımı işte bu.

Kuş cıvıltılarıyla açılan “Gizli Duygular”dan kendisini yataktan kaldırmaya çalışan bir kadının hezeyanlarıyla kapanan “Felicita Lale”ye uzandığımız albüm, “İstasyon Plajında Bir Tren Battı” gibi şarkı adlarının da anlattığı üzere, pek de tanıdık olmayan bir yerin resmini çiziyor aslında. Felicita dinleyicisini, kozasından çıkmayı bekleyen bir kelebek ya da suyun yüzeyine yaklaşmaktan çekinen bir balık gibi kendisine yuva bildiği yoğunlukta tutuyor; sınır tanımayan seslerle çizilmiş bir sınırın içinde bırakıyor; gizemli, uçucu bir his bulutuna hapsediyor. Alışmak kadar vazgeçmenin de zorladığı, sürükleyici bir kayıt. 

Anadol, şarkı şarkı Felicita’yı anlatıyor

Albümün genel havasına dair ipuçları veren, türlü benzetmelerle kapının ardında neler olduğuna alıştırma amacı güden bir çeşit his haritası okudunuz. Sırada Felicita’nın yapım sürecine dair notlar var. Söz, Gözen Atila’da:

Üzerinde çalışmaya başladığım ilk parça “İstasyon Plajı”ydı. Albüm fikri aslında bu parçanın etrafında oluştu. Birincisi, çok uzun, üç bölümlü bir parça olduğu için; ikincisi, ses dünyası olarak Anadol’un diğer dönemlerinden apayrı bir yerde durduğu için. Uzun Havalar‘dan sonra bir yandan devamlı aynı ses dünyasında kalmak istemiyordum ve rahat ettiğim çalışma metodunu da ilerleme ve zenginleşme açısından tehlikeli buluyordum. Müzikten uzak kaldığım yaklaşık iki sene geçirmiştim. Benim için yeni bir başlangıç gibi oldu aslında. Geyik bir düşünce olabilir ama kafamdaki müzikle ilgili soru işaretlerine bir cevap vermeye çalışıyordum gibi geliyor. Nereye ne kadar gidilebilirim? Sanki kendi sınırlarımı test ettigim bir kompozisyon. İlk iki bölümden sonra parçayı tonal bir yapıya sürüklemek, ilk defa canlı davul kaydetmek… Çok şey öğrendiğim, oldukça uğraştırıcı bir süreç oldu. 

Aynı süreç albüme dâhil ettiğimiz son parça olan “Gizli Duygular” için de geçerli. Elimde uzun bir emprovize synth solosu ve bir bas kaydı vardı; üzerine armoni yazmadan Lale (Kardeş) ve Deniz (Ağan) ile stüdyoda davul ve gitarları kaydettik. Lale, ilk zamanlardan beri beraber kayıt yaptığım, birlikte rahat ettiğim, çok yetenekli bir müzisyen. Deniz de katılınca, doku ve hareket anlamında parça benim için daha serbest bir alana kaydı. “Gizli Duygular”ın ilk versiyonu 14 dakika; neredeyse iki intro, iki de outro bölümü vardı. Kısaltmaya çok çalışmıyordum çünkü aslında Felicita double albüm olarak yayımlanacaktı planlarımıza göre. Pandemide stüdyo uzun süre kapandı, sık calışma fırsatı bulamadık ve süreç çok uzamaya başladı; elimde birbirine benzemeyen parçalar birikti. Ben de Koray’a (Kantarcıoğlu) danışmak için dosyaları ona yolladım. Bana tek albüm listesi ile geri döndü ve “Gizli Duygular”ı kırpmamı önerdi. Koray’ın yaptığı listeyle çıkardık albümü.

“Eciflere Gel” mesela, tam anlamıyla Uzun Havalar‘daki parçaların biraz daha soyutlanmış, kırılmış hâli gibi. Kurşun döktüğümüz bir günün kaydıyla başlıyor. Altında Yamaha Electone’dan kaydettiğim gergin bir altyapı var, sonra Arnavutköy’deki tekne halatlarının gıcırtıları, Ekin’in (Sanaç) V50’sinden aldığım sesler, Şafak Acar’la yıllar önce radyo oyunları için yaptığımız ses kayıtlarını vesaire kullandım. Nedim (Ulusoy) saksafon çalana kadar aslında daha atmosferik, dalgalanan bir şey düşünüyordum. O kaydı da pandemide, Nedimlerin misafir odasında tek seferde aldık. Sonra gidişat tamamen değişti; yeni bir synth almıştım, 90’lara doğru çıkmış. O tını bende belirli bir eğilim yarattı melodi dünyası olarak.

“Ablamın Gözleri”ndeki altyapı da başka bir yere doğru itiyor. Adada tecrit altındayken Diana Petrushka ile yaptığımız bir parça o da. Bazen daha basit yapılara gitmek çalışırken rahatlatıyor; mola verir gibi. “İstasyon Plajı” gibi yorucu bir parçadan sonra plaktaki son şarkının “Felicita Lale” olmasının da böyle bir fonksiyonu var bence.

Bant Mag. No:78 (Eylül 2022)