Anıl Eraslan ve dostlarından doğaçlama rüyalar
Röportaj: Cem Kayıran
Anıl Eraslan, yıllardır ülkenin doğaçlama sahnesinde dikkat çekici işlerle çok yönlülüğünü ispatlamış bir müzisyen. Geçtiğimiz yıl yayımladığı sualtı doğaçlaması “Fish Eye” ilk ipuçlarını verdiği geniş çaplı projesi Dream Works, bol konuklu 13 şarkılık bir albüm olarak artık aramızda.
Berlin merkezli plak şirketi Rumi Sounds tarafından plak ve dijital olarak yayımlanan albümde Anıl Eraslan her parçada farklı müzisyenlerle ortaklaşmış; onların rüyalarını sese dökmeyi amaçlamış. Albümün ses çıkaran listesi aşağıdaki gibi:
Sumru Ağıryürüyen – ses, mandolin
Şevket Akıncı – gitar
Orçun Baştürk – synth
Eda Er – synth
Anıl Eraslan – viyolonsel
Volkan Ergen – perküsyon
Elif Canfezâ Gündüz – kemençe
Zeynep Ayşe Hatipoğlu – viyolonsel
Zeynep Kaya – ses
Alper Maral – bas trombon
Merve Salgar – tanbur
Tolga Tüzün – piyano
Anıl Eraslan ile hem albümü hem de geride kalan yıldan aklında kalanları konuştuk, 2023 planlarından havadisler aldık.
Baştan sona beklenmedik mod geçişleriyle dolu, merak dozunun bir an olsun eksilmediği bir akışa sahip Dream Works. Çok sesli ve konukların karakteristik katkılarıyla bir tekinsiz rüyalar cümbüşünü andırıyor. Sence bu albümün yanaştığı ortak duygular neler?
‘Tekinsiz rüyalar cümbüşü’ albüme yakışan bir ifade olmuş. Albümün genelinde organize olmuş bir kaos hâli var. Müziğin verdiği hisler herkes için farklılık gösterecekir sanırım fakat dinleyiciyi ortak zeminde tutmak isteyen bir tema var; o da, rüya. Rüyadaki özne, nesne ve mekân arasındaki tuhaf geçişler ve iç içe girmiş hikâyelere benzer bir yapısı var bu albümün. Rüyayı gören özne bile her an değişiyor olabilir, bazen ben, bazen albümdeki diğer müzisyenler, bazen dinleyici hatta bazen de İstanbul. Bu albüm, sonrasında İstanbul’da yapmak istediğim deneysel bir belgesel filmi de kapsayan uzun soluklu bir serüvenin ilk aşaması niteliğinde. Bu bağlamda bana göre albümün sinematografik bir hissi de var. Özellikle baştan sona kesintisiz dinlendiğinde. Bu yüzden birkaç bölüm dışında bütün parçalar birbirine bağlanıyor. Bütün albüm aslında tek bir parça ve tek bir rüya.
Albüm için geçirdiğin hazırlık sürecinde senin için yeni olan ne gibi metotlara başvurdun? Bu işitsel çokluk seni nasıl meydan okumalara yöneltti?
İstanbul’a çok uzun süredir sık sık gelip gidiyorum ama ben İstanbul’da hiç yaşamadım. 2020 yılında Tarabya Kültür Akademisi’ne konuk sanatçı olarak geldiğimde 7-8 ay boyunca İstanbul’da kalma ve bu proje için uzun uzun çalışma fırsatım oldu. İstanbul’da yaşayan ya da yaşamış olan, yıllardır beraber çalıştığım dostlarımla bir topluluk kurup hep beraber müzik yapma isteğim vardı. Gruptaki herkes birçok farklı türde birbirleriyle müzikal temas kurmuş doğaçlamacı müzisyenler zaten. Bu şehirden ve bu sinerjiden çıkacak olan şeyi -rüyalar aracılığıyla- hem kaydetmek hem de filme almak istedim. Rüyaların da doğaçlama olması ve doğaçlama üretilen bir film gibi izlenmesi (hatırlanması?) beni etkileyen bir fikir olduğu için bu fikri albüm ve film sürecine dâhil ettim.
Hazırlık aşamasında arkadaşlarımla konuşarak ve yazışarak, onların rüyalarını topladım. O rüyaları daha sonra besteledim ya da doğaçlanacak şekilde yapılandırdım. Pandemi süreci bir araya gelmemize engel olduğu için kayıtların bir çoğu ayrı ayrı yapıldı. Benim için bu süreçte asıl yeni olan kısım kayıtlar bittikten sonra bilgisayar başına oturup ayrı ayrı yapılmış bütün kayıtların bir sene boyunca editini yaparak yeni bir kompozisyon niteliğinde kolaj bir çalışma çıkarmak oldu.
Dokusal bir müzik barındırıyor Dream Works. Yer yer işittiğimiz insan sesleri de aynı filtreden geçmiş gibi. Bu müziği ilk kez deneyimleyecek birine nasıl bir ortamda, günün hangi saatinde dinlemesini tavsiye edersin?
Akşam saatlerinde, tam bir yorgunluk içindeyken; bir yandan yemek yiyip bir arkadaşımızla konuşurken diğer yandan da göz ucuyla bilgisayardan açtığımız albümün çalma çubuğunu oradan oraya iki saniyede bir sürükleyerek, atlayarak dinlemek mesela.:) Şaka şaka. Herkesin bütün müzikleri artık böyle dinlediğine dair kötü bir inancım var sanırım. Umarım düzelir, ya bu durum ya da ben.
Albümün dinlenmesi ilgili tek arzum, albümün iyi bir ses sisteminden ya da kulaklıktan baştan sona kesintisiz dinlenmesi olabilir. Bu arada albüm dijital ortam dışında asıl plak olarak çıktı fakat dağıtımcımız olmadığından Türkiye’ye şu an çok sayıda ulaştıramıyoruz. Yine de bazı yerlere mutlaka ulaştıracağız ve konser sonrası da mekânda satın almak mümkün olacaktır. İlgilenenler benimle iletişime geçebilirler.
Dream Works’ün yaşadığın yerle nasıl bir ilişki kurduğunu düşünüyorsun?
Müzikal olarak beni en çok heycanlandıran ve etkileyen şehir hep Berlin oldu. Tabii bu şehirle değil insanlarla oluyor. Berlin’de tanıdığım, beraber çalıştığım ya da sadece dinlediğim müzisyenlerden bahsediyorum. Bu etkiler bir şekilde hayal ettiğim müziğe yansıyordur fakat Dream Works’teki ilişkiyi şöyle açıklamayı tercih ediyorum: Albümdeki 12 müzisyen birbirlerini doğrudan ya da dolaylı olarak tanıyorlar. Hem farklı müzik çevrelerinden geliyorlar hem de ortak bir alanları var; doğaçlama pratiği.
Durum böyle olunca benim hissim hep şu oldu; bu müzik zaten henüz çalınmamış olsa da var. Sadece ateşlesem yeterli, sonra oturup ortaya çıkan müzikal yangını izlemek isterim.
Albümü sahneye taşıma hayalin / niyetin var mı? İpuçları verebilir misin?
Dream Works’ü 17 Mart’ta Borusan Müzik Evi’nde çalacağız. Bekleriz! Yazılı parçalar çalınacak olsa da müziği çeşitli türde doğaçlama oyunları şekillendireceği için albümü çalıyoruz demek tam doğru olmaz. Albüm bizi çalabilir ama!
2022’de zihnini en çok meşgul eden, üretimlerine de yansıyan mesele neydi?
Bir çok mesele var, dünyanın hâli, bizim hâlimiz ne hızla nereye evriliyor anlamak çok zor. Bu durum yani bu hız ve savrulmuşluk hissi beni şu sıralar daha eski müziklerle daha çok ilgilenmeye götürüyor olabilir. Bunun içinde Osmanlı-Türk müziği, Anadolu türküleri, Avrupa rönesans müzikleri, 70’li ve 80’li yılların avangart caz kayıtlarından bahsedebilirim. Üretime ne, ne şekilde yansıyor bilemiyorum.
Yıl sonu listeleri gündemimiz. Hangi albümler, şarkılar, müzisyenler sızdı bu yıl senin kulaklarına?
Son zamanlarda en çok dinlediğim müzik yeni keşfetmiş olduğum 30’lu yılların şahane ikilisi Slim Gaillard ve Slam Stewart kayıtlarıydı. Yine son zamanlarda keşfettiğim Tristan Honsinger & Sean Bergin – Lavoro albümü beni çok etkiledi. Bir diğer en çok dinlediğim ve en beğendiğim eser de Tanburi Cemil Bey’in “Ferahfezâ” saz semaisi. Land of Kush’ın 2019’da çıkan Sand Enigma albümünü de çok beğeniyorum.
2023 için nasıl planların var? Seni en çok ne heyecanlandırıyor?
Bir kaç senedir üzerinde çalıştığım, bu albümle de bağlantısı olan, albümdeki çoğu müzisyenin içinde olacağı bir film fikri var. Deneysel bir belgesel filmi diyebiliriz. İstanbul’daki doğaçlama müzikler üzerine. Filmin çekimlerini tamamlayıp montajını yapacak olma düşüncesi heyecan verici. Daha çok iş var ama bu büyük planlardan birisi. Bir kaç senedir 8mm ve 16mm filmle de uğraşıyorum. Yeni senede analog filmlerle olan tanışıklığımızı güçlendirmeye niyetim var, evde filmlerin banyosunu yapmak ve filmleri taramak gibi. Müzikle ilgili planlarda çok şey var sıralayabileceğim. Strasbourg kökenli grubumuz Sousta PoliCki ile ilk albümümüzü kaydedeceğiz. Yeni kurulmuş olan grubumuz Banquet of Consequences ile de hem ilk albümümüzü kaydedeceğiz hem de Ljubljiana fesivalinde çalacağız. Ve de seneye Electric Gem adlı, akdeniz müziklerini coşkulu bir rock enerjisiyle ve şahane düzenlemelerle seslendiren 15 kişilik dev bir grubun bir parçası olacağım. Bunların yanında bir de ikinci solo albümüme hazırlanmak gibi bir fikrim de var.