Antakyalılar için birlikte yaşamak ne demektir, birlikte nasıl iyileşilir?

Röportaj: Asya Yigit

Afetin yıktığı bir kent nasıl onarılır? Antakya’nın çoğulcu hafızası, 6 – 20 Şubat depremlerinden sonra hangi yöntemler ve ortaklıklarla korunabilir? Bizi biz yapan şeyler nelerdir?

Nehna, 2021’de Antakya ve çevresinde yaşayan Ortodoks toplumunu anlamak ve anlatmak için yola çıkmış bir yayın organıyken; depremin ardından, Antakya’nın iyileşmesi ve kent hafızasının korunması için birçok alanda çalışmalar yürüten bir düşünce platformuna dönüştü.

Antakya’nın vazgeçilmez parçalarından biri olan yemek kültürünü canlı tutmaktan, memleketin sokaklarında yaşanmış anıların kaydedildiği dijital bir harita hazırlamaya kadar uzanan türlü emekleriyle; bir şehrin onarımının, o şehrin yerlisini korumaktan geçtiğini söylüyor Nehna.

Platformun kurucularından yazar, aşçı ve akademisyen Anna Maria Beylunioğlu, Nehna’nın yolculuğuna dair sorularımızı yanıtladı.

Kaynak: nehna.org
“Kimliklerimiz, beraber yaşama hâliyle şekillenmiş tarih boyunca. Bu nedenle bizi anlatırken “biz ve onlar” dili benimsemedik.”

Nehna’yı tanıyarak başlayalım; Arapça bir kelime olan ve Türkçe karşılığı “biz” olan Nehna isminin etrafında dolaşarak. Nehna çatısı altında oluşan bu birliktelik, “adı tam olarak ortaya konamamış bir toplumun mirasçıları” olarak karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda Nehna’yı biz yapan nedir ve Nehna’nın Hatay’daki yeri nedir?

Biz Arapça konuşan Rum Ortodoks, Arap Ortodoks, Antakyalı Rum Ortodoks, Nasrani gibi isimlerle anılan toplumumuzu anlamak ve anlatmak için yola çıktık. Kendimizi anlatırken, aynı coğrafya içinde birlikte yaşamakta olduğumuz farklı etno-dinsel toplulukları da anlatma gereği duyduk; kimliklerimiz, bu beraber yaşama hâliyle şekillenmiş tarih boyunca. Bu nedenle bizi anlatırken “biz ve onlar” dili benimsemedik. Bizi anlatmanın bir parçası, hep beraber yaşadığımız diğer toplumları da anlatmak oldu. Bu anlayışımızın yanı sıra deprem öncesine kadar merkezimizde sadece kendi toplumumuz vardı ama deprem sonrası ortak paydada buluştuğumuz memleketimiz, Antakyamız için mücadele içerisine girdik. Bugün Antakya’da yaşayan birçok kesim için bir sivil düşünce platformu hâline geldik.

Nehna, Antakya ve çevresinde yaşayan Ortodoks toplumunun unutulmaya yüz tutmuş kültürünü ve geleneklerini, yok olmakta olan dilini ve hemen hemen hiç yazılmamış tarihini araştırmak, bulmak, büyütmek ve yaşatmak için 2021’de yola çıktı. Platformun oluşum sürecinden bahsedebilir misiniz biraz?

Biz altı Antakyalı Ortodoks olarak Ekim 2021’de yayına başladık. Bunun bir buçuk yıl kadar da düşünsel anlamda oluşum süreci var tabii. Gerek Antakyalı olmaktan gerek de dini / kültürel ritüellerimizden kaynaklı, farklı ve güçlü kültürel pratiklerimizin geniş toplum tarafından çok da bilinmediğini düşünüyorduk. Güncel sorunlarımızı dile getiren çok az düşünsel oluşum vardı. Yayına başladığımızda, geniş toplumdan beklemediğimiz yoğunlukta bir ilgi gördük. Nehna zaman içerisinde, toplumumuz başta olmak üzere etkileşimde olduğumuz diğer hakların kültürel pratikleri ve sorunlarını da odağına alan yayınlar yapan bir platform hâline geldi.

“Burada doğduk, burada öleceğiz, geri döneceğiz.”
Kaynak: nehna.org

Yeniden inşa etme odağından ziyade onarım ve iyileşme ihtiyacının kritik olduğu deprem sonrası dönemde Nehna’nın çalışmaları ne yöne doğru evrildi?

Depreme kadar yazılarımız vasıtasıyla iletişim kuruyorduk okuyucularımızla, deprem sonrası üç dört ay boyunca bizler de herkes gibi yardım çalışmalarına giriştik, sosyal medya üzerinden organize olduk, kurduğumuz bağlantılarla bölgedeki akut ihtiyaçlara çare olmaya çalıştık. Samandağ ve İskenderun’da kurulmasına vesile olduğumuz mutfaklar, bu çalışmalarımızdan en belirgin olanıydı sanıyorum. Deprem sonrası, bölgede yanlış bulduğumuz müdahalelere, uygulamalara kamuoyunun dikkatini çekmeye çabaladık. Bunlardan biri tescilli olmadığı için yıkım kararı alınan tarihi bir kilisenin yıkımını engellemek oldu. Antakya için çalışan neredeyse tüm bileşenlerle temas içinde olmaya başladık. Kendi toplumumuzu anlatmak için çıktığımız bu yolda, kültürel mirasımızı ve bu mirasın esas unsuru olan insanlarımızı korumak için çareler arayan bir inisiyatife dönüştük.

Birçok farklı kültürü içerisinde barındıran Antakya, depremin ardından çok sesliliğini nasıl koruyabilir? Kültürel mirasın korunmasında ve sürdürülmesinde Nehna olarak kendinize nasıl roller biçiyorsunuz?

Antakya’nın çok sesliliği ancak insanının Antakya’yı terk etmeyeceği koşulları sağlayabilirsek korunabilir. Şu anki siyasi ve ekonomik konjonktür bu anlamda pek umut vermiyor bize maalesef. “Geri döneceğiz” sloganının çok değerli ve bölgenin insanının memleketine sevgisini yansıtan bir dışavurum olduğunu düşünmekle beraber, bu temenninin gerçekçi ve sürdürülebilir olmasının önünde çok engel olduğunu düşünüyoruz. Bu gerçekliğe dikkat çekmeye çalışıyoruz. Her toplum için geçerli ancak Antakyalı Ortodoksların bölgedeki varlığının kırılma noktasında olduğunu her fırsatta ifade etmeye ve bu konuya dikkat çekmeye çalışıyoruz. Son zamanlarda, bu kültürel mirası geleceğe aktaracak insanımızın evlerini terk etmemeleri için projeler üretmeye çalışıyoruz.

Kibbeh.
Kaynak: nehna.org
“Sabah kahvaltı ederken, öğle ve akşam yemeğinde ne yapacağını, yiyeceğini konuşan biz Antakyalılar için yaşamın merkezine konumlanıyor yemek.”

Depremden sonra dayanışma amacıyla düzenlenen kermesler ve dayanışma etkinliklerinde Antakya’nın yemek kültürü ön plana çıkıyor. Antakyalılar için yemek, farklı kültürel kodlara ve tarihsel bağlamlara sahip bir miras; desteklenmesi ise hafızanın korunması için oldukça değerli. Bu noktada Antakya halkının yaklaşımı nasıl oluyor, sizin gözlemlerinize göre yemekli buluşmalar iyileşmeyi nasıl etkiliyor?

Yemek, dünyadaki bütün toplulukları anlamak için bir araç aslında ama sabah kahvaltı ederken, öğle ve akşam yemeğinde ne yapacağını, yiyeceğini konuşan; iyi yemeğin kaliteli malzemeye dayandığı anlayışıyla yaşayan biz Antakyalılar için yaşamın merkezine konumlanıyor yemek. Biz memleketten iş ya da üniversite gibi sebeplerle ayrılsak bile salçamızı, zeytinyağımızı, nar ekşimizi, hatta etimizi bile Antakya’dan temin etmeye devam eden bir toplumuz. Ailelerimiz içli köftemizi, tepsi köftemizi, kaytaz böreğimizi, katıklımızı bize düzenli yolladıkları kolilerden eksik etmediler. Bu nedenle depremin sonrasında 6 Mayıs’ta İstanbul’da düzenlediğimiz kermes yoğun ilgiyle karşılandı. Birçok Antakyalı deprem sonrası orada buluştu, sarıldı, ağladı. Bir kermes katılımcısının deyişiyle âdeta bir Uzun Çarşı olmuştu kermes alanı. Yemek, Antakyalılar için memleketin simgesi ve deprem sonrası da memlekete sıkı sıkı sarılmanın en belirgin aracı hâline geldi. Deprem sonrası gitmek zorunda kaldıkları şehirlerde malzemeler Antakya’dan değil diye yemeden içmeden kesilen çok kişi duydum. Bence yemekli buluşmalar bize iyi geliyor.

Yakın zamanda “Yaşayan Miras” Ortak Açıklaması yayımlandı. Hem sürecin gelişimi hem de kente çeşitli hizmetlerde bulunan farklı grupların dayanışmasının sağladığı katkılar ve kendi deneyiminiz hakkında neler söylersiniz?

Evet, Kasım 2023’te İngiltere merkezli Sınır Tanımayan Mimarlar (ASF-UK), Herkes İçin Mimarlık (HİM) ve Nehna’nın da içinde olduğu pek çok Sivil Toplum Kuruluşu ve yerel örgütlenmeler bir araya gelerek, Antakya’nın onarımı için acilen atılması gereken adımların ve Antakyalı topluluklar için ön plana çıkan meselelerin ele alındığı bir açık forum düzenlemişti. Bunun sonuç bildirgesi yayımlandı. Bildirge, birçok paydaşın endişeyle izlediği “yeniden inşa” sürecinin doğru ele alınmadığı takdirde oluşacak risklere dikkat çekiyor ve nasıl ilerlenmesi gerektiğine dair bir yol haritası çiziyor. Özellikle akut ihtiyaçların yoğunlukta olduğu dönemde de Antakya’ya çıkar odaklı yaklaşmayan gruplarla iletişim hâlinde kalarak çok hızlı adım atabilmiştik. Gerek Samandağ Dayanışma’daki arkadaşlar, gerek Karaçay Koordinasyon, gerek de yurt dışında yaşayan ve bölgeye ihtiyaç ulaştırmaya çalışan Antakyalılarla el ele vererek, bizim ulaştırmaya çalıştığımız birçok yardımın doğru noktalara aktarılabildiğini düşünüyorum. Yeterli değildi tabii ama bunun için kolektif olarak çaba sarf edildi. Şimdi de “yeniden inşa” adı verilen bu sürecin yaşayan mirasımızı yok etmemesi için dayanışma hâlinde olmamızın bizi biraz daha güçlü kıldığına inanıyoruz. Antakya’yı Antakya yapan insanıdır anlayışıyla bir süreç yürütülmeye başladığı an, bu dayanışmanın paydaşlarının sürece katkı sunmak için hazır beklediklerini biliyoruz.

Kaynak: hafizaharitasi.com

Antakya’nın mekânsal hafızasını, memleketinizin öyküsünü, o sokaklarda yaşayan ve yolu o sokaklardan geçmiş insanların anılarıyla korumak için başlattığınız “Beledna Hafıza Haritası” nasıl ortaya çıktı? Aldığınız dönüşlerde öne çıkan bir tema, duygu oluyor mu? Projenin gelişimine dair öngörüleriniz, hayallerinizden de bahsedebilir misiniz biraz?

Beledna fikri, akut ihtiyaçların yoğunluğunun azalmaya başladığı bir dönemde Nehna ekibi olarak “Şimdi ne yapabiliriz?” sorusunu düşünmeye başladığımız bir dönemde; ekibimizden Emre Can Dağlıoğlu’nun Çiğdem Mater’le yazışması sonrasında, Mater’in bir hafıza haritası yapmamızı önermesi ve bu öneriyi benimsememizle başladı. Ne de olsa deprem öncesi hafızaya dair yazılar yayımlıyorduk ve bu tam bize göre bir projeydi. Tam o sırada ekibimize dâhil ettiğimiz Evlin Hüseyinoğlu, bunun teknik olarak mümkün olduğunu söyleyerek, altyapı çalışmalarına başladı. Bunu projelendirdik. İsmini de Arapça “memleketim” anlamına gelen Beledna koyduk. Tuğçe Tezer bir ekip kurdu; oluşturduğumuz haritanın üzerine tarihi ve sosyal açıdan önemli mekânları belirledi ve haritayı Antakyalı ve yolu Antakya’dan geçmiş herkesin kullanımına açtık.

Ben ara ara Antakya sokaklarında dolaşmak için www.hafizaharitasi.com’a giriyorum. Sokaklarda dolaşıp, insanların neler yazdıklarını okuyorum. Genel olarak özlem içeren duygulara denk geliyorum. Bazısı umut içeriyor, “Geri döneceğiz.” diyor; bazısı da umutsuzluğun altını çiziyor, “Ne zaman geri döneceğiz kim bilir.” diyor. Kaybettiği yakınıyla İskenderun sahilde fotoğrafını koyanlar, İskenderun toparlasa bile sevdikleri olmadan eksik olacaklarını harita üzerinden ifade etme imkânı buluyorlar.“Yeniden inşa” sürecine katkı sunamayan Antakya insanının özlem duyduğu Antakya’sını hafızalarında olduğu gibi korumanın imkânı oluşmuş oldu. Bu hafıza sadece görsellerden değil; görsellere yüklenen anlamdan, onların yansıttığı yaşanmışlıklardan, hafızalardan oluşuyor.

Süregelen inşa sürecinin, şehrin insanının hafızasını neden içermek zorunda olduğunu hatırlatıyor. “Deprem öncesi Antakya nasıldı?” sorusunun cevabı Beledna’da duruyor olacak. Beledna’ya gösterilen ilginin daha yoğun bir şekilde devam edeceğini umuyorum. Şu an için memleketin hafızasını insanıyla beraber oluşturmak ve korumak fikri bize iyi geliyor. Beledna şimdiden insanının şehrine duyduğu sevgiyi ve bağlılığı ortaya koyuyor. Umarım bu bağlılık, hatıralarla ortaya koyulan hayaller dikkate alınır, Antakya insanının taleplerini dışarıda tutan anlayıştan dönülür. Bu, sanıyorum şu an için tam bir hayal; umarım öyle olmaz.

Giriş görseli: @nehna_biz