Antakya’yı Antakya yapan şeyler nasıl korunmalı?

Röportaj: İlayda Güler

Depremin üzerinden geçen beş ayın ardından Antakya’da hayat nasıl devam ediyor? Neler gitti, neler kaldı? Kenti onarma çalışmaları kimler tarafından nasıl yürütülüyor ve ne ölçüde yeterli?

Uzun yıllardır Antakya çalışan, afet öncesinde “Antakya Yürünebilir Kent Tarihi Rehberi” adlı bir proje geliştiren, Antakya’ya sevgiyle bağlanan şehir plancısı Tuğçe Tezer, kişisel yolculuğundan başlayarak, kenti anlamak ve hak ettiği biçimde iyileştirmek için yapılması gerekenleri anlattı.

Tuğçe Tezer’in yapımına vesile olduğu, İmre Azem imzalı Hatay: 17-24 Nisan 2023 belgesi Documentarist kapsamında 11 Temmuz’da Hatay Tomruksuyu Festival Alanı’nda izlenebilecek. Gösterimin ardından Tuğçe Tezer ve harita mühendisi Kenan Kantarcı ile TMMOB Mimarlar Odası Hatay Şubesi Yönetim Kurulu’ndan Mustafa Özçelik ve Mehtap Arslanyüreği’nin katılacağı bir söyleşi gerçekleşecek. Uzakta olanlar için belgesel burada da erişime açık.

Ceyhan Çılğın, Şubat 2023, Meclis binası

Ne zamandır Antakyayı çalışıyorsunuz? Kentle yolculuğunuzdan, bugüne dek hakkında ne tür çıktılar ürettiğinizden bahsedebilir misiniz biraz?

Antakya çalışmaya bundan 10 yıl önce, bir yerleşme tarihi araştırmacısı için büyük merak ve heyecan kaynağı olan tarihi ve kültürel yapısıyla karşılaştığım zaman başladım. Antakya önce doktora tezimin konusu, sonra yavaş yavaş şehircilik ve yerleşme tarihi alanında yaptığım çalışmaların odağı, aynı zamanda hayatımın önemli bir parçası hâline geldi. 2019 yılında öğretim üyesi olarak görev yaptığım Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Şehircilik Doktora programında tamamladığım Doktora tezimde Antakya’nın 19. yüzyıldan günümüze kadar olan yerleşme tarihini çok katmanlı, ölçekler ve disiplinler arası bir yaklaşımla ele almaya çalıştım. 

Doktora tezini takiben AURA İstanbul’da Antakya’nın kentsel metabolizması üzerine bir çalışma, 2021 yılında SALT Araştırma Fonu desteğiyle Antakya Yürünebilir Kent Tarihi Rehberi çalışması ve 2022-2023 yılları arasında Portekiz – Porto Üniversitesi’nde ISUF başkanı Vitor Oliveira danışmanlığında ve TÜBİTAK desteğiyle Antakya’nın 1910-1960 yılları arası dönemine odaklanan bir Doktora sonrası araştırmasını tamamladım. Bugüne kadar Antakya’da, İstanbul’da, yurt dışında farklı şehirlerde tezimi ve Antakya’ya dair diğer çalışmalarımı farklı vesilelerle anlatma, paylaşma imkânı buldum. Doktora sonrası araştırmamı 6 Şubat 2023 tarihinde tamamlayarak İstanbul’a döndüm ve o günden beri, Antakya’nın depremden sonraki iyileşme ve onarım sürecine ilişkin çalışmalarda yer alıyorum. 

Antakya Yürünebilir Kent Tarihi Rehberi giriş sayfası

Antakya Yürünebilir Kent Tarihi Rehberi projesi, çalışma sürecinizin hangi aşamasında ve nasıl, ne tür niyetlerde doğdu?

2020 yılında, COVID-19 pandemisinin henüz başlarındayken, SALT Araştırma Fonları’nın o seneki başvurularının başladığını gördüğümde; bir süredir aklımda olan, Antakya’nın oldukça etkileyici tarihsel katmanlarını yürüyerek deneyimlemeye odaklanan bir proje önerdim: “Antakya Yürünebilir Kent Tarihi Rehberi”. 22 Nisan 2021 tarihinde projemin, SALT Araştırma’nın o sene desteklemeye karar verdiği altı proje arasında olduğu haberini aldım. O sırada araştırmalarım yaklaşık yedi yıldır ağırlıklı olarak Antakya ve özellikle şehir tarihi üzerine devam ediyordu. 

Tarihi ve kültürel niteliği olan kentlerin, somut ve somut olmayan varlıklarıyla korunmasının yolunun, onları tanımak ve sahiplenmekten geçtiğine inanıyorum. Yürünebilir Tarih rehberini, Antakya’nın önemli tarihi yapıları üzerinden geçmişle bugün ve gelecek arasında bağ kurmanın bir aracı olarak tasarlamak istedim. Bunun için, Antakya’nın Antik dönemi, Osmanlı dönemi, Fransız dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde inşa edilmiş yapılarının işlevsel ve yapısal sürekliliklerini (ve değişimlerini) inceleyerek, akademik ve / veya nitelikli yerel kaynakça başta olmak üzere yazılı ve görsel referanslarla bir rehber hazırladım. Sürecini ve çıktılarını sosyal medya üzerinden paylaştığım çalışmayı tamamladıktan sonra bu amaca dair oldukça umut veren geri dönüşler aldım. 

Portekiz’deki araştırma döneminde, Türkiye’ye döndüğümde Nisan 2023 itibarıyla Antakya’da, Antakya Yürünebilir Kent Tarihi Rehberi’yle turlar düzenlemek ve bir süre sonra bu çalışmayı bir mobil uygulama hâline getirmek niyetindeydim. Fakat 6 Şubat ve 20 Şubat depremleriyle birlikte Antakya ve hayat önemli ölçüde değişti. Dolayısıyla şu anda Antakya Yürünebilir Kent Tarihi Rehberi’nin potansiyel yolculuğunda da bazı değişiklikler olduğunu söyleyebilirim.

Mustafa Özçelik, Şubat 2023, Kurtuluş Caddesi

Çizdiğiniz rotaların durakları hakkındaki güncel durumu paylaşabilir misiniz? Afetin ardından kenti ziyaretinizden elinizde kalan notlara dair düşünceleriniz neler, mevcut vaziyeti nasıl değerlendiriyorsunuz?

Antakya’nın kent merkezi, yetkililerin açıklamalarına göre depremde yaklaşık olarak yüzde 85 oranında yıkılmış ya da büyük hasar görmüş durumda. Bu süreçte tarihi kent merkezi de büyük ölçüde yıkılmış durumda. Dolayısıyla, Antakya Yürünebilir Kent Tarihi Rehberi’nde önerdiğim dönemsel rotaların odak noktalarını oluşturan yapıların da büyük bir kısmı yıkıldı. Tarihi Meclis binası, Adalı Konağı, Ortodoks Kilisesi, Sarımiye Camii, Ulu Camii, Habib-i Neccar Camii, Affan Kahvesi, Antakya Lisesi önemli ölçüde yıkılırken, geleneksel Uzun Çarşı, eski Müze yapısı, Saray Caddesi ve Kurtuluş Caddesi büyük bir hasar gördü. Rehberin önemli bir parçası olan St Pierre Kilisesi ise depremde neredeyse hasar almadı. 

Antakya kadim bir kent. Yalnızca Türkiye’nin değil, dünya tarihinin farklı dönemlerinin en önemli kentlerinden biri. Tarihin izlerini günümüze ve geleceğe taşıyan tarihi, kültürel açıdan nitelikli yapılarının bu düzeyde bir hasar alması büyük bir üzüntü kaynağı. Öte yandan, bu yapılar Antakya’nın yerel halkının yanında Antakya’yı ziyaret edenler için olduğundan daha farklı anlamlar taşıyor. Varlıklarıyla kent hafızası, kentte yönünü bulma, aidiyet ve sahiplenme ilişkisinin nirengi noktalarını oluşturuyor. Bundan sonraki süreçte Antakya’nın ve yerel halkın iyileşebilmesi ve rehabilitasyonu için bu yapıların aslına uygun şekilde onarılmasının çok büyük bir önem taşıdığına inanıyorum.

Yeniden inşa sürecinde kültürel koruma bağlamında kimler hangi sorumlulukları almalı? Antakyayı Antakya yapan şeyleri kaybetmemek için neler önlenmeli, neler teşvik edilmeli? Şehir plancılarının bu tablodaki rolü neleri kapsar?

Antakya’ya depremden sonra yapılacak fiziksel müdahaleleri “yeniden inşa” yerine “onarım, iyileştirme, rehabilitasyon” olarak tanımlamayı önemsiyorum. Bu süreçte kültürel koruma konusunda resmî olarak sorumlu olan kurum Kültür ve Turizm Bakanlığı ile ulusal ve yerel düzeydeki ilgili birimleri. Aynı zamanda bu süreci gözlemci olarak takip eden, kültürel mirasın korunması konusunda deneyimli ICOMOS, Europa Nostra, UNESCO gibi uluslararası kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütleri de sürecin bir parçası. Yerel üniversitelerin yanı sıra İstanbul ve Ankara’da, koruma ve restorasyon, mimarlık, şehir ve bölge planlama bölümleri bulunan üniversitelerde çalışan akademisyen ve araştırmacılar da, bu sürecin destekleyici parçalarını oluşturuyor. Fakat bu sürecin ve Antakya’nın onarılmasına dair tüm sürecin asli unsurunun, yerel halk olduğunu düşünüyorum. 

Özellikle konu kültürün korunmasına geldiğinde, Antakya’nın herkes için etkileyici olarak nitelenebilecek fiziksel mekânının oluşmasının kaynağı ve sebebi olan eşsiz sosyo-kültürel yapısını oluşturan yerel halk, kültürün korunmasına dair esas sorumlu ve muhatap olmalı. Şehir planlama meslek alanı, bir kentin planlanması sürecine farklı biçimlerde dâhil olabilir.

Türkiye’deki planlama mevzuatına göre bir kentin planlanması, o kente ilişkin sosyal, fiziksel, kültürel, ekonomik, doğal yapı bileşenlerinin analizi, sentezi, bu çerçevede ve üst ölçekli planlarla uyumlu biçimde plan kararları geliştirilmesi, bu kararlar doğrultusunda kent planının, plan notları ve raporuyla oluşturulması, bu planın onaylanması, planın askı ve itiraz süreci, planın yasal bir doküman hâle gelmesi ve uygulama aşamasına geçilmesi, uygulama aşamasında da plan kararlarının olması gerektiği şekilde uygulandığının denetlenmesi aşamalarından oluşur. 

Planlama sürecinin ideale yaklaşması için yerel halkın katılım olanaklarının artırılması gerekir. Bu süreçte planlama, planlama alanının uluslararası düzeyde geldiği aşamanın yanı sıra söz konusu planın yapılacağı kentin yerel halkının bu planın yapıldığı dönemde kentte yaşadığı sorunları, buradaki kentsel mekân ve kent yaşamından kısa, orta ve uzun vadedeki beklentilerini gözetir; bilimsel yöntemlerle tespit ederek planlama sürecine dâhil eder. Belirli kabuller çerçevesinde, geçerli bir projeksiyon yaklaşımını esas alarak niceliksel bir nüfus kestirimi yapar ve belirlenen zamanda kentin bu yeni nüfus büyüklüğü hazır olmasını planlama aracılığıyla sağlamaya çalışır. 

Fakat konu, depremde büyük ölçüde yıkılmış olan Hatay ve özellikle Antakya’nın planlanmasına geldiğinde, Antakya’nın depremden sonra planlanması sürecinde şehir plancıları; ekonomik kalkınma ve üretim mekânları, sosyo-kültürel dokunun analizi ve korunması, mimari koruma, ulaşım, işlev alanları, nitelikli barınma alanları, ekolojik yaklaşım, dirençli kent yaklaşımı gibi farklı uzmanlık alanlarının bir araya getirilmesi ve uyumlu şekilde çalışmasının sağlanmasında rol alabilir. Bunun yanında, alışılmış projeksiyon yöntemleri yerine depremden sonra burada farklı geçici barınma alanlarında kalmaya devam eden, göçle farklı yerlere giden ve kent tekrar yaşanabilir hâle geldiğinde geri dönmeyi düşünenleri de gözeten, niceliksel değil niteliksel yaklaşımla bir nüfus projeksiyonunun yapılması da şehir plancılarının dahil olabileceği bir alandır. Böyle bir yaklaşım, Antakya’nın kültürünün korunmasını sağlamak için de bir yöntem sunabilir.

Nesime Karateke, Şubat 2023, Antakya

Şu anda kenti iyileştirmek için merkezi ve yerel yönetimler eliyle neler yapılıyor, bilginiz ve gözlemleriniz dâhilinde paylaşabilir misiniz? Yerli halkların refahı ve huzurunu öncelemek, yaşantılarını onarırken onlara söz hakkı verilmesini sağlamak elzem; peki hâlihazırda katılımcı mekanizmalar işletiliyor mu? Süreç sağlıklı bir şekilde yönetilebiliyor mu sizce?

Bildiğim kadarıyla şu anda Antakya’nın planlanması için merkezi ve yerel yönetimlerin, aynı zamanda sivil girişimlerin birden fazla çalışması söz konusu. Öncelikle, Antakya dâhil olmak üzere tüm Hatay’ın planlanması işinden, resmî olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın görevlendirmesiyle DB Mimarlık şirketi sorumlu. İşin tanımı, Hatay Master Planı olarak ifade ediliyor. Bu çerçevede nisan ayında İstanbul’da geniş katılımla ve haziran ayında Hatay’da daha dar bir çerçevede gerçekleşen iki toplantıda, DB Mimarlık ve bu çalışmayı beraber yürüttüğü planlama, mimarlık, koruma uzmanlarıyla birlikte yaptıkları çalışmanın geldiği aşamayı ve çıktılarını paylaştı. İkinci toplantıda, yerel halkın katılımı konusunda çalışmaları olduğu, Hatay’da kurulacak bir bilgi noktasıyla, planlamanın farklı yönleri için katılım sürecinin başlatılacağı bilgisi verildi. 

Öte yandan, Antakya’nın tarihi kent merkezi bir koruma alanı ve bu nitelikteki alanlarda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın denetimi altında; Koruma Amaçlı İmar Planı hazırlanması gerekiyor. Fakat bu süreçte, tamamına yakını koruma alanı olan Antakya tarihi kent merkezi ve kuzeyinde yer alan arkeolojik sit alanı, 5 Nisan 2023’te “riskli alan” ilan edildi. Riskli alan ilan edilen yerlerde ise yetki Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nda. Bu aşamada, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında bir protokol yapılarak, Antakya kentsel sit alanının tümü ve arkeolojik sit alanının bir bölümünden oluşan “riskli alan” içindeki planlama sürecinin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yürütülmesi düşünülüyor. 

Bu çalışmalara ek olarak, deprem bölgesi genelinde benzerleri olduğu gibi Antakya için de kentin kuzey batısında TOKİ tarafından belirlenen ve farklı mimarlık ofislerinin üzerinde çalışmaya başladığı belirtilen yeni konut alanları söz konusu. Bu alanda yapılacak çalışmalar, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı adına sürmekte olan Hatay’ın bütün olarak planlanması ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Antakya tarihi kent merkezinde yürüteceği koruma amaçlı imar planı süreçlerinin birbiriyle nasıl bir ilişki kuracağı ya da uyumlu bir kompozisyonun nasıl elde edileceği konusu henüz belirsiz. 

Merkezi yönetimin belirleyici olduğu bu süreçlerin yanında Hatay Büyükşehir Belediyesi, depremden sonra planlama süreçlerinin devam ettiğini, bu süreçte üniversitelerden destek aldıklarını belirtiyor. Öte yandan Hatay Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Hatay’da yapılacak planlama çalışmaları için mart itibarıyla Hatay Planlama Merkezi’ni kurmuş durumda. Son olarak, Ortak Akıl Antakya Platformu isminde, Antakya’nın depremden sonra planlanması sürecine ilişkin öneriler geliştirmek amacıyla kurulduğu ifade edilen bir çalışma grubu da mevcut. Tüm bu verili durumlar ışığında, halihazırda Antakya’da kentin depremden sonra planlanması sürecinde yerel halkın karar alma süreçlerine dâhil edildiği katılımcı bir mekanizma işletildiğini söylemek pek mümkün değil. 

Bu aşamada, deprem bölgesinin tamamında ve şüphesiz, bu söyleşinin konusu olan Antakya’da, yerelin farklı ölçek ve kapsamlarda planlama sürecine katılımının mutlaka sağlanması gerektiğini; yapılacak planların, uygulama ve denetleme süreçlerinin başarılı olmasının ancak bu şekilde mümkün olduğunu düşünüyorum. Bunun sağlanması için en önemli potansiyeli ise yerel platformlar ve meslek odaları oluşturuyor. Depremden sonraki birkaç hafta içinde ve yerelden başlayarak kurulmuş olan, bugüne kadar deprem sonrası akut ihtiyaçlar, geçici barınma alanları, asbest – moloz dökümü konusu, kültür mirasının korunması gibi pek çok alanda faaliyet göstermiş ve hâlâ göstermekte olan yerel platformlardan bazıları; Kadim Antakya Dostları Platformu, Hatay Ortak Meselemiz Konseyi, Yeniden Antakya Platformu, Hatay Yeniden Ayakta Platformu. Bunların yanında Samandağ Dayanışma, Hatay Deprem Dayanışması, Nehna gibi sivil toplum oluşumları, depremden sonra Antakya ve Hatay’daki hayatın oradakiler için bir ölçüde de olsa kolaylaştırılması adına önemli çalışmalar yaptılar. Hatay Mimarlar Odası dâhil olmak üzere Hatay Akademik Meslek Odaları Koordinasyon Kurulu (HAMOK) da, bu süreçte planlamadan sorumlu aktörlerin üreteceği teknik bilginin yerel halkla paylaşılması ve yerel halkın bu bilgiler ışığında ve deneyimleriyle, planlama kararlarının gerçeklikle ilişkisinin kurulması açısından önemli bir işlev üstlenebilir. 

Gelinen aşamada, hem ülkemizin hem de bu söyleşinin konusu olan Antakya’nın tarihindeki en büyük afetlerden birini yaşamış olduğumuzu hatırlatarak; bu ağır kayıpların ardından yaraların sarılabilmesi için büyük bir uzlaşı zeminine ihtiyacımız olduğunu ifade etmek isterim. Merkezi ve yerel idarelerin, planlama ve mimarlık, mühendislik, sosyal bilimler alanlarının, odağı Antakya’yı iyileştirmek olan bir uzlaşı sürecinde buluşması gerekli. Aynı şekilde, yerel ölçekte kurulmuş olan farklı nitelikteki sivil toplum kuruluşu, platform, çalışma grubunun yine aynı odak etrafında bir araya gelmesi ve yerel halkın planlama sürecine katılımı sürecine dair talebi somutlaştırması gerekiyor. Ancak böyle bir yöntemle, depremlerden sonra Antakya’nın yeniden ayağa kalkmasının en önemli adımlarından olan; afet sonrası dayanıklı, dirençli bir kent olarak planlanması sürecinde, katılım açısından gerekli teknik sınırlar bilimsel veriler ışığında çizilebilir, yerel halkın planlama sürecine doğrudan katılımı sağlanabilir ve kamu idaresiyle profesyonel alanın eşgüdümlü çalışmasıyla Antakya tekrar ayağa kalkabilir. 

Tuğçe Tezer, Şubat 2023, Saray Caddesi

Antakyayı ölçekler, dönemler ve disiplinler arası bir pratikle inceliyorsunuz. Afetin kent hafızasına etkisine nasıl bakmalı dersiniz?

Antakya’da 2023 yılında yaşanan depremler, çok katmanlı ve çok bileşenli bir niteliği olan kente neredeyse her yönden zarar verdi. Kent hafızasının önemli bir parçasını oluşturan tarihi kent merkezi, anıt eserler ve avlulu sokak dokusu, Köprübaşı’nı çevreleyen önemli yapılar, üretim ve ticaret alanları, turizm sektörü için önemli yapılar, kesin olarak tespit edilmesi güç sayıda barınma yapısı, fiziksel mekânın en belirleyici ve yön bulmayı sağlayan yapılarının pek çoğu, uzmanların açıklamalarına göre kentin yaklaşık yüzde 85’i yıkıldı ya da hasar gördü. 

Genellikle mekânsal özellikleriyle bilinse de Antakya’nın esas güçlü yönünü oluşturan sosyal ve kültürel dokusunu oluşturan nüfus ise depremde hayatını kaybetti, göçle buradan -geçici ya da kalıcı olarak- taşındı; geride kalanlar nitelik açısından depremden önceki hayatlarıyla kıyaslanamayacak koşullarda bir yaşam sürdürmeye başladı. Kentin üretim ve ticaret mekânları önemli bir hasar aldı ve kentin ekonomik hayatı, belirsizliklerle dolu bir zamandan geçiyor. Doğal alanlar ve tarımsal üretim alanları ise moloz döküm sahaları ve geçici barınma alanlarının yeri hâline geldi. Bütün bu bileşenlerin toplamı, kent hafızasını oluşturuyor ve depremle beraber her birinin tekil olarak içinden geçtiği süreçler, toplamda kent hafızasının nasıl bir hasar olasılığıyla karşı karşıya olduğunu tarif ediyor. 

Bir başka önemli konu ise deprem olgusunun, Antakya kent hafızasının çok önemli bir parçası olması. Antakya, tarihi boyunca bazı araştırmalara göre yedi defa tümüyle yıkılıp yeniden inşa edildi; bazı araştırmalara göre ise büyük ölçüde yıkım gördüğü depremlerin sayısı 30’a yakın. Yıkıcı nitelikte çok sayıda depremi deneyimlemiş olan kent, tüm bu depremlerin ardından hep yaklaşık olarak aynı konumda kurulmuş. Dolayısıyla buradaki deprem ve depremden sonraki onarım ve “yeniden inşa” süreçlerinin de Antakya kent hafızasının bir parçası olduğunun farkına varmak gerekiyor. Depremden sonra Antakya’ya yaptığım ziyaretler, takip etmeye çalıştığım fotoğraf, video ve diğer belgeleme çalışmaları, okuduğum raporlar, sıklıkla kendimi şöyle düşünceler içinde bulmama neden oluyor: “Antakya yıkıldı.” Fakat, sonra hızlıca “Antakya”nın ne olduğunu hatırlayıp bu ifadeyi, “Antakya’daki yapıların çoğu yıkıldı.” diye düzeltiyorum. Depremin kent hafızasına etkisi meselesinin de biraz buradaki ayrımda, görünen ve görünenin ötesinde gizli olduğuna inanıyorum. 

Depremin ardından Hatay’ı ayağa kaldırmak ve kent sakinlerinin ihtiyaçlarını gidermek için büyük emekler gösteren pek çok platform oluşturuldu. Elbette bireysel çabalar da var. Temas hâlinde olduklarınıza dair neler söylersiniz? Uzaktan destek vermek isteyenleri hangi adreslere yönlendirirsiniz?

Depremden sonra Antakya ve Hatay’da, burada kalmaya devam eden, buradan fiziksel olarak gitmek zorunda kalsa da ruhu hâlâ Antakya’da olan, Antakyalı olsun olmasın, farklı nedenlerle bu kentle bir gönül bağı kurmuş olan ve bu nedenle Antakya’nın depremden sonra toparlanması, iyileşmesi sürecine destek olmak isteyenlerin kurduğu çok sayıda platform, grup söz konusu. Ben şu anda dört ayı aşkın bir süredir Hatay Yeniden Ayakta Platformu, Kadim Antakya Dostları Platformu, Hatay Ortak Meselemiz Konseyi ve Yeniden Antakya Platformu ile temas hâlindeyim. 

Platformların her biri; farklı alanlarda uzman, donanımlı fakat her biri Antakya’nın ve Hatay’ın iyileşmesi konusunu merkezine alan kişilerden oluşuyor. Gerekli konular olduğunda, bazen platformlar içinde alt çalışma grupları da kurulabiliyor. Platformların hepsinin sosyal medyayı ve WhatsApp gruplarını oldukça etkin kullandığını düşünüyorum. Depremden sonra Antakya’nın ve Hatay’ın kendisini toparlamasında destek olmak isteyenler rahatlıkla herhangi bir platforma sosyal medya üzerinden ulaşıp, çalışmalarının kapsamını öğrenebilir, destek olma isteklerini ifade edip dâhil olabilirler. Deprem bölgesinin, Hatay’ın, Antakya’nın hepimizin -farklı biçimlerde, farklı uzmanlık alanlarından- az ya da çok verebileceği tüm desteğe ihtiyacı olduğuna emin olabilirsiniz.

Henüz tanışma şansı bulamamışlara Antakyayı öğrenmek, anlamak için hangi kaynaklara göz atmayı önerirsiniz?

Antakya üzerine yazılmış çok sayıda tez, makale, kitap, şiir var. Bu açıdan Antakya’nın şanslı bir kent olduğunu düşünüyorum. Henüz tanışma şansı bulamamışların, Antakya’yı okumaya öncelikle değerli hocamız Ataman Demir’in Çağlar İçinde Antakya kitabının (Defne Kitaplığı’nın, Ataman Demir’in vefatından hemen önce yaptığı, gözden geçirilmiş) ikinci baskısıyla başlamasını öneririm. Onunla beraber, Antakya ve Hatay üzerine sayısız makalesi ve çok sayıda kitabı bulunan, ne yazık ki 6 Şubat depremlerinde Antakya’da kaybettiğimiz değerli hocamız Mehmet Tekin’in makaleleri, kitapları, 30 yıla yakın süreyle yayımladığı Güneyde Kültür dergisinde yer alan yazıları oldukça önemli. 

Bunun dışında, Antakya’nın fiziksel, sosyal, kültürel ve ekonomik yapısına ilişkin olarak yapılmış çok sayıda doktora ve yüksek lisans tezi, makale ve yakın dönem siyasi tarihine ilişkin kitaplarla, son yıllarda artmaya başlayan ve çevrimiçi olarak erişilebilen çok sayıda seminer ve söyleşi mevcut. Onlar da Antakya’yla tanışılmasında bir katkı yapabilir. Bu arada, henüz tanışma şansı bulamamış olanlar Antakya’yı depremden önceki o güzel hâliyle göremediği için üzgünüm. Fakat inanıyorum ki yerel halk, resmî kurumlar ve uzmanlarla birlikte birkaç yıl içinde yapılacak onarım ve iyileştirme çalışmalarıyla Antakya’nın depremden önceki hâline, onunla özlemimizi giderebileceğimiz kadar benzeyen bir Antakya’yı tekrar görebileceğiz. 

Giriş görseli: Mustafa Özçelik, Şubat 2023, Antakya tarihi merkez