Tutunmak ve vazgeçmek arasında: Antoní ile ilk albümü üzerine
Röportaj: Tuana Özcan - Fotoğraf: Zeynep Özkanca
Alman müzisyen Antoní, ilk albümü Holding Tight Lightly’yi geçtiğimiz nisan ayında yayımladı. Koleksiyon Antoní’nin hikâye anlatıcılığını elektronik dokuşlara sahip folk temelli parçalar içinde parlatıyor ve oluşturduğu büyülü atmosfer, dinleyiciyi kendi içinde bir yolculuğa çıkarıyor âdeta.
İstanbul-Leipzig hattında kaydedilen albümün prodüksiyonu Can Güngör imzası taşıyor. İkilinin koleksiyonda “Where Do I Begin” adlı bir düeti de bulunmakta.
Antoní ile Holding Tight Lightly isminin arkasında yatanları, kayıt sürecinde yaşadığı ilkleri ve Can Güngör ile yollarının nasıl kesiştiğini konuştuk.
“Bazen sanki bir şarkının kendi iradesi varmış, ben sadece onu çevirmeye ve şekil almasına yardımcı olan kişiymişim gibi geliyor.”
Albümün ismi Holding Tight Lightly senin için ne anlama geliyor? Sence besteciliğine dair bir ipucu barındırıyor mu bu tabir?
Holding Tight Lightly, benim için sadece diğer insanlarla değil; aynı zamanda çevremizle ve kendimizle olan ilişkilerde de bir denge durumunu temsil ediyor. Yani evet, bu kavram besteciliğimle olan ilişkimi de kapsıyor.
Sanırım bu ismi bulduğumda, bir şeylere daha sakince tutunmanın bir yolunu arıyordum. Paradoks gibi; ne kadar çok salarsam, sevdiğim şeyler üzerindeki kontrolü ne kadar çok bırakırsam, o kadar çok kalma eğiliminde olduklarını fark ettim. Bir gün “Holding on tightly, letting go lightly“ (Sıkıca tutunmak, hafifçe vazgeçmek) diye bir söze rastladım. Bununla biraz oynadım ve sonunda Holding Tight Lightly (Hafifçe Sıkı Tutmak) ortaya çıktı. İkisinin aynı anda gerçekleşebileceğini düşündüm.
Albümdeki şarkıları yazarken, Alman sosyolog Hartmut Rosa’nın Resonance’ını okuyordum, onun da Holding Tight Lightly fikrine etkisi oldu. Onun toplumsal eleştirisi, özellikle şehir hayatı ile ilgili kendi rahatsızlık ve yabancılaşmamı anlamlandırmama yardımcı oldu o zamanlar. Rosa, -aslında müzikal bir terim olan- rezonansı dinleme / tepki verme gerektiren bir ilişki olarak tanımlıyor, böylece her iki taraf da birbirini dinliyor ve cevap veriyor. Bunu yaparken, kendilerinin değişmesine de izin veriyorlar, bu şekilde ilişkileri rezonant oluyor. Daha geniş bir anlamda, modern dünyada artık dinlemek yerine etrafımızdaki hayatın her detayını kontrol etmeye çalıştığımızı gözlemliyor. Bu durum, doğayla olan ilişkimizde çok belli oluyor. Doğayı kendi ihtiyaçlarımız için optimize etme çabamız, dengeyi bozuyor ve doğayı ölü ve sessiz bir yer hâline getiriyor.
Sanırım şarkı yazmaktan etkileniyorum çünkü zorla yapamayacağınız bir şey. Bir şarkının ortaya çıkabilmesini mümkün kılan, zihnimizde asla tam olarak anlayamayacağım bir büyü var. Sadece doğru koşullar altında, ara sıra oluyor ve sürecin sadece pasif bir şekilde yönlendirilebileceğini hissediyorum. İyi fikirlerin zorla elde edilememesini seviyorum. Şarkı yazma sürecinin de kendi mantığı var. Bazen sanki bir şarkının kendi iradesi varmış, ben sadece onu çevirmeye ve şekil almasına yardımcı olan kişiymişim gibi geliyor.
Holding Tight Lightly, folk temelli parçalara elektronik dokunuşlarla kendine has bir sound yaratıyor. Albümün ilk hâli pandemi zamanında yazılmış, o zamandan beri şarkılar bu tınıya nasıl evrildi? İlk hâlinde de aklında bu fikir var mıydı?
Başlangıçta birçok şarkı sadece folk soundunda demolardı ve yayımlama niyetim yoktu. Pandemi sırasında, demolarımı bir DAW’da düzenlemeyi öğrendim. Onlarla amaçsızca oynuyordum. O zamanlar her şey beklemeye alınmış gibiydi. Kariyer peşinde koşuyormuş gibi hissetmiyordum. Konserler yoktu, son teslim tarihleri yoktu, başarılacak bir şey yoktu. Ayrıca, eskiden de olduğu gibi tükenmiş durumdaydım ve müzikle olan ilişkim oldukça kırılmıştı.
Pandemi vurduğunda, birden kendi zevkim için tekrar şarkı yazmaya başladım. Birçok doğa yürüyüşüne çıktım ve evde düzenlemelerle uğraşırken kendimi kaybettim, şarkılarım için bazı garip kısımlar ve unsurlar ortaya çıkardım. Yazma aşaması zahmetsiz hissettirdi çünkü üzerimde neredeyse hiç baskı yoktu ve elimde bolca zamanla sesleri keşfetmekte özgürdüm.
Prodüksiyon aşamasına geçtiğimizde, demoların çoğunun aranjmanları kabaca önceden yapılmıştı. “Judith” ya da “New Arpeggio” gibi şarkıların önceden düzenlenmesi bizi son enstrümantasyona doğru yönlendirdi. Orijinal aranjman fikirlerimin, prodüksiyon aşamasında sıfırdan yazılmak yerine rafine edilip geliştirmelerini çok değerli buluyorum. Sonuç olarak, Can (Güngör) ve Einar (Stray) tarafından eklenen parçalar hazır olan aranjmanlarla gerçekten iyi bir şekilde harmanlandı..
Neyse ki, prodüksiyon ekibiyle aramızda büyük bir güven vardı. “Convoys” veya “Holding Tight Lightly” gibi diğer şarkılar için onların sezgilerini takip etmelerine fazla müdahale etmeden izin verebildim. Vizyonlarına güveneceğimi bildiğim kişileri seçmiştim ve güvendim. Bu yüzden başta albümün tam olarak nasıl ses çıkaracağını bilmiyordum ama sonunda büyük resme ulaştığımızda doğru hissettireceğine inanıyordum. Şimdi, geriye dönüp baktığımda bunu başardığımızı söyleyebilirim. Ekipte kreatif çalışmalarımız boyunca çok az tartışma oldu.
Koleksiyon Can Güngör eşliğinde, çoğunluğu Şen Bakkal Stüdyoları’nda bir kısmı da Leipzig’de kaydedildi. Can Güngör ile yolunuz nasıl kesişti, kayıt süreci iki şehir arasında nasıl gerçekleşti?
Can ile ilk kez 2018’de İstanbul’daki stüdyosunda tanıştık. Hatırladığım kadarıyla herkes bir grup provasındaydı ve biz birbirimizi tanımamamıza rağmen takılıyorduk. Bana bir şarkı çalmasını rica ettim ve “Sadece“yi çaldı. Eve döndüğümde solo albümlerini dinlemeye başladım ve çok sevdim. Bir kez Slovenya’da bir otobüs yolculuğunda bir aranjmanını kâğıda geçirmeye çalıştım çünkü build-up’ları, geçişleri ve genel olarak folk şarkıları etrafında olan bu tür zamansız ses manzaraları beni epey büyülemişti.
Kendi albüm prodüksiyonumu planlamaya başladığımda, içgüdüsel olarak çalışmam gereken kişinin o olduğunu biliyordum. Birkaç ay sonra, bir şekilde demolarımı beğenmiş ve prodüksiyon için de gerekli fon bulunmuştu.
Eylül 2022’de tekrar İstanbul’a geldim. Arkadaşımın evinde kaldım, kedilerine baktım ve o sırada beş hafta boyunca stüdyoya gidebildim. Hemen çok uzun ve yoğun stüdyo seanslarına başladık. Can ve ses mühendimiz Barış Yalaz inanılmaz dayanıklydı. İlk haftada, ben sadece birkaç saat sonra bile yorgun hissediyordum ama neredeyse her gün gece yarısına kadar devam ediyorduk. Birçok şeyi tamamlayabildik. Leipzig’de birçok kez birlikt ekonser verdiğim Zuzanna İstanbul’a geldi ve onunla yaylıları kaydettik. Ertuğrul (Güney) gitarları, Can davulları kaydetti.
Oradan, kayıtları ileri geri göndererek online ortamda uzaktan çalışmaya devam ettik. Vokalleri Leipzig’de kendim hâllettim. Albümüm için seyahat edebileceğim özel bir yer olarak İstanbul’un olması harikaydı ama bazı zamanlar yayımlanmamış hâliyle Leipzig’deyken bunu anlayan yegane kişilerin çok uzakta olması biraz delirmişim gibi hissettirdi.
İstanbul’a daha sonra iki kez daha gittim. Geçen sene mart ayında ve daha sonra kasım ayında. Bu ziyaretler de çok büyülüydü ama prodüksiyonu uzaktan tamamlamak ve yayımlanırken bir arada olamamak da garipti.
Holding Tight Lightly’nin parlayan özelliklerden biri şiir gibi sözleri kesinlikle. Bu konuda ilham aldığın isimleri, akımları sormak istiyorum; söz yazım sürecini merak ediyorum. Söz mü önce geliyor, müzik mi?
Benim için söz yazmak şarkı yapmanın en zor ama aynı zamanda en derinlikli ve önemli kısımlarından biri. Bazı ilhamları adlandırmakta zorlanıyorum çünkü kelimeler genellikle çok içgüdüsel bir şekilde ortaya çıkıyor, eğer çıkabiliyorsa. Günlük hayatta genelde not defterlerinde ve telefonumda birçok düşünce topluyorum, çok fazla odaklanmadan etrafımdaki küçük detaylara da dikkat ediyorum. Bazen en sıradan gözlem veya bir konuşmada birinin söylediği herhangi bir şey bile çok şiirsel olabiliyor.
Boş zamanım olduğunda da oturup notlarımı bir araya getirmeye çalışıyorum. Derin düşüncelerde olduğum veya günlük hayatta kaybolduğum zamanlarda yazdığım şeylere tekrar baktığımda bazen şaşırıyorum. Sanırım bu gözlemler şarkılarımın temelini oluşturuyor ve geri kalanı -akorlar ve melodileri bulmak- daha sonra geliyor. Beni etkileyen yeni sesler bulmak için farklı akortlarda gitar çalmayı seviyorum. Etkilendiğim sesler buldukça onları kaydediyorum.
Bazen bir şarkı sözündeki dil kullanımından ilham alıyorum. Örneğin, son zamanlarda eskiden ilgilendiğim daha kriptik, mistik türden hikâye anlatımı kullanan şarkılar yerine daha neşeli ve hafif şarkılar dinledim. Sonra oturup o şarkıların perspektiftinden aklımda kalanları yazmaya çalıştım. Söz yazma sürecinde bakış açılarını değiştirip oynamak en ilginç ve en eğlenceli kısımlardan biri.
Bu bir ilk albüm. Sen bu süreçte müziğine ve kendine dair ne gibi keşifler yaptın? Bundan sonraki süreç için ne gibi çıkarımların oldu albümün hazırlık aşamasından?
Bir bakıma albüm kendi başına bir keşifti. Bitirene kadar bunu yapabileceğimi bilmiyordum. Bunun dışında çok şey öğrendim. Bir şarkının ilk fikrini ve o ilk anlarını değerini öğrendim; bütün albüm bağlamından, müzik endüstrisinden, çevrimiçi dünyadan habersizken kaydedilen demoların o özel havasını.
Kendimle ilgili öğrendiğim şeyler ise, kayıt sürecinde baskıya karşı hassaslığım ve kayıt anksiyetem oldu. Sınırlı zamanımız olması, zaman harcadıkça para da harcamamız, bu kayıtların sonsuza kadar internette kalacak olması gibi şeylere kafamı taktıkça kaygılandım.
Demolarımı kaydetme şeklimin aksine, 2022/23’ün genel iş yükü, sorumluluklarımın olgunlaşması gibi şeylerin hepsi beni çok bunaltmıştı. Leipzig’de genellikle stüdyoya tek başıma gittim. Bazen stüdyoda bütün bir gün boyunca felç olmuş gibi hissettim; bazı şarkılarda çok daha özgür ve içten geldikleri için demo kayıtlarını kullandık. Diğer durumlarda gerginliğimi yenmeyi başardım ve akışa girdim. Sanırım baskı ile başa çıkmayı öğrenmek bir süreç.
Şu anda geçmişi daha az kazmaya ve daha hafif şarkılar yazmaya çalışıyorum. İyi duyguların derinliklerini keşfetmeye çalışıyorum ki bu çok daha zor.
Albümün harika kapak fotoğrafı Zeynep Özkanca imzalı. Bu albümün görselliğiyle ilgili aklında neler vardı, Zeynep’le nasıl bir dinamikle çalıştınız?
Birlikte çalışmaya başlamadan çok önce Zeynep’in görsel dünyasının hayranıydım. Albüm kapağı zamanı geldiğinde, her şeyden uzaklaşıp konuya bakmakta zorlanıyordum. Zeynep albümü açık bir zihinle dinleyip, neyse ki, beğendi ve birçok fikirle geldi.
Geçen yıl kasım ayında İstanbul’a geldiğimde, onun plak koleksiyonunu taradık ve Holding Tight Lightly’deki temalar ve imgeler hakkında konuştuk. Laurie Anderson’ın fotoğraflarından ilham aldık ve arka plan olarak farklı renklerde kumaşlarla oynamaya karar verdik. Süreç daha teatral bir yöne doğru evrildi.
Çekimi yaptığımız gün, şehrin bir ucundan diğer ucuna gidip gelmem iki saatten fazla sürmüştü ve beş farklı araca binmiştim. Sanırım hayatımda hiç bu kadar makyaj yapmamıştım. Zeynep tüyü getirmişti. Tuğçe (Özakdağ) kırmızı fon için kırmızı kazağı seçmişti. Tüm ekibin müthiş bir enerjisi vardı, çok cesaretlendiriciydiler. Başta emin olamasam da kırmızı olan en güçlü seçenek oldu, bir süre sonra abartılı olması özgürleştirici geldi.
Albümü ilk defa dinleyecekler için nasıl bir atmosferde deneyimlemelerini tavsiye edersin?
Bence oldukça içe dönük bir albüm, bu yüzden tek başınıza veya yakın bir arkadaşınızla dinlemek için iyi bir albüm olabilir. Bir kere daha “ilk kez” dinleyebilseydim muhtemelen yürüyüşe çıkardım.