Büyüme ağrısı: Are You There God? It’s Me, Margaret.

Yazı: Zelal Buldan

Kelly Fremon Craig 2016 yılında yazıp yönettiği The Edge of Seventeen ile girdiği dünyayı sevmiş olacak ki bir başka coming of age hikâyesi ile geri döndü. Are You There God? It’s Me, Margaret., Judy Blume’un 1970 yılında yazdığı aynı adlı romanından uyarlama. Senaryoda Craig’e Judy Blume eşlik ediyor. Filmin oyuncu kadrosu ise oldukça heyecan verici: Abby Ryder Fortson, Rachel McAdams, Benny Safdie ve Kathy Bates…

Bu yazı, henüz Are You There God? It’s Me, Margaret. filmini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.

Zaman dilimi ve mekân

Öncelikle 1970 yılına, New York City’e gidiyoruz fakat orada pek fazla durmuyoruz. Margaret’ın ailesinin ani taşınma kararı ile beraber tıkış tıkış eşyalar eşliğinde New Jersey’e geçiyoruz. 

Konu nedir?

Büyüdüğü şehri, okulunu, arkadaşlarını bırakıp yeni bir şehre taşınan Margaret, kendine yeni bir hayat kurmaya çalışırken bir yandan da bazı çocukluk dertleri ile uğraşmaktadır. Büyümek gibi… Margaret bu aşamada yardım istemek üzere sık sık Tanrı ile konuşur. Böylece büyüme ağrılarının yanına bir de anlam arayışı eklenir. Peki Margaret büyümek üzere attığı adımların ötesinde, aradığı Tanrı’yı bulabilecek midir? 

İlk intiba

Film, kamptan aile evine dönen Margaret’a verilen kötü bir haber ile başlıyor; yeni bir şehre taşınmak. Margaret büyüdüğü odaya son kez girerek Tanrı ile ilk konuşmasını yapıyor:

“Tanrım, orada mısın? Benim, Margaret. Birincisi senin hakkında çok güzel şeyler duydum. İkincisi taşınmak istemiyorum!”

Böylece Margaret’ın Tanrı ile ilk tanışması; ilk kez ona ihtiyaç duyduğunda, olaylar onun çözebileceğinden daha karmaşık bir hâl aldığında ortaya çıkıyor. Margaret’ın en yakın arkadaşı olan büyükannesini de geride bırakarak taşınacağı karmaşık ve yabancı şehirde sık sık Tanrı ile iletişime geçeceğinin ilk sinyalini alıyoruz. Çocukluk odasına veda eden Margaret bize bir başka sinyal daha veriyor; çocukluğu geride bırakıp büyümeyi öğrenmenin vaktinin çoktan geldiğinin.

Karakterlere dair

Margaret’ın yeni şehre adaptasyon süreci beklediği kadar zor olmuyor, belki de eski hayatını özlemeye fırsat bulamıyor. Yeni evine yerleşir yerleşmez çalan bir kapı, yeni bir arkadaşlığın da çanlarını çalıyor. Yeni hayatının girişinde onu bekleyen Nancy, Margaret’ın elinden tuttuğu gibi onu arkadaş grubunun içine alıyor. Bunun için de bir şartı oluyor: Çorap giymemek. Çocuk dünyasında hiç de sorgulanmadan kabul edilebilecek bu şartı Margaret de hemen kabul ediyor tabii… Öyle ya, Margaret henüz büyümeye hazır değil. Margaret’ın çorapsız giydiği ayakkabı sonucu ayakları yara bere içinde okula gidişinden de anlıyoruz ki bu yeni arkadaş grubunun Margaret’ı konfor alanından çıkaracağı kesin. Çorap giymeme kuralı bir zaman sonra şekil değiştirerek sütyen giyme kuralına dönüşüyor ve Margaret kendini daha önce hiç düşünmediği konulara kafa yorarken buluyor: Hemen regl olmak, göğüslerinin bir an önce büyümesi… Bütün bu anlarda da yardım istemek üzere gökyüzüne bakıyor: “Tanrım lütfen büyümeme izin ver! Tanrım lütfen regl olmama izin ver!” Tabii işi sadece Tanrı’ya bırakmak olmaz. Margaret, Nancy’den öğrendiği göğüs büyütme dansıyla bir yandan bağıra bağıra şarkı söyleyerek ilerleme kat etmeye çalışıyor: “Yapmalılıyım! Yapmalıyım! Göğüslerimi büyütmeliyim!”

Margaret’ın dinle olan ilişkisini algılamak için de anne ve babasına biraz daha yakından bakmak gerekiyor. Babası Yahudi, annesi Hristiyan olan Margaret’ın ailesi daha önce dini sebeplerden büyük sorunlar yaşadığından, anne ve babası Margaret’ın kendi dinini kendi seçmesine karar veriyor. Margaret, dinin sadece yukarıya bakarak dua etmek kadar basit olmadığını, ailesinde yarattığı kavgalar aracılığıyla öğreniyor. Kendisini de bu karmaşıklığa sürüklemeye çalışan büyükanneleri ve dedesine de tam da bu noktada isyan ederek Tanrı’ya inanmadığını söylüyor. Fırtına dindikten ve ettiği bütün duaların kabul olduğunu gördükten sonra ise dinin o eski basit ve kavgasız haline özlemle yukarıya bakıyor.
“Hala orada mısın Tanrım, teşekkür ederim.”

En çok neyi, en az neyi sevdim?

Çok sevdim diyebileceğim birçok sahne, Margaret ve yakın kız arkadaşlarının büyüme heyecanını yansıtan sahnelerden oluşsa da hiç de atlamak istemediğim bir karakter var: Büyükanne! Kathy Bates’in canlandırdığı büyükanne ve Margaret’ın ilişkisinin sıcaklığı, filmin samimiyet dozunu fazlasıyla arttırıyor. Bu ikiliyi biraz daha izlemek ister miydim? Evet. Tam da bu noktada daha fazla izlemek istediğim diğer karakterler ise Margaret’ın anne ve babası oluyor. Film bitince Margaret’ı ne kadar yakından tanıdıysak, anne ve babasına bir o kadar uzak kalmış oluyoruz. Bu da filmin finalinin biraz aceleye getirilmiş olduğu hissiyatı yaratmasına sebep oluyor. Anne karakterinin, finalde yaşadığı özgüven değişimlerinin sebebine tam olarak tanık olamadan bu değişime inanmamız bekleniyor. Oldukça yavaş ilerleyen film hızlıca sona eriyor; Margaret’ın karakter gelişiminin ardında da belli başlı sorular bırakarak. Bu final sizleri nereye götürür bilemiyorum ama beni götürdüğü ilk yer, bu boşlukları tamamlamak üzere bir kitapçıya koşmak ve Judy Blume’un aynı isimli kitabını almak oldu. 

Bunu seven şunları da sever

Coming of age türüyle ilgilenip de Kelly Fremon Craig’in kalemini sevenler The Edge of Seventeen’i izlerken de büyük ihtimalle mutlu olacaktır. Filme Netflix kataloğundan ulaşmak mümkün.

Dini temadan biraz uzaklaşmak fakat benzer tatlarda farklı birinin bakış açısından bir film arayanlar için buraya Bo Burnham’ın yazıp yönettiği Eight Grade’i bırakabilirim. 

Dini temaya biraz daha yaklaşmak isteyenlere ve daha uzun soluklu bir şeyler arayanlara önerim ise oldukça başarılı bulduğum mini seri Unorthodox.

Nasıl hissettirdi?

Küçük bir çocukken her bacak ağrımdan sızlanışımda karşımdakinden şu yanıtı alırdım: “Büyüme ağrısı o! Boyun uzuyor.”

Şimdi Margaret’ın çocukluk dertlerini izlemek de büyüme ağrılarının sızısını tekrardan hissetmek gibi. Oysa o ağrılar sadece bacak ağrılarımızdan ibaret değil. Hiç bilmediğimiz başka bir şehre taşınmak da büyüme ağrılarımıza dâhil, ilk regl sancımız da. İlk kez bilinçle gökyüzüne bakıp yardım istemek de dâhil, ilk kez yardım istemeyi kesmek de. Farklı hayatlarda benzer sancıları hisseden tüm kadınlar Margaret’ın hikâyesinde bir şeyler bulacak gibi: “Tanrım orada mısın? Biz Margaretlarız.”