Zehirli hayranlık müessesesi ve salkım saçakları: Swarm üzerine

Yazı: Esin Çalışkan

ABD’de Siyah olmak, sokak ve eğlence kültürü, paranın yeri ve ahlak değerlerin ne kadar kolay göz ardı edilebildiğini benzeri az bulunur bir gerçeklik ve mizahla anlatan Atlanta’nın finalinin ardından Donald Glover, Swarm ile yeni bir sayfa açtı. Amazon Prime Video’da yayımlanan dizi; Beyoncé’ye benzerliğiyle dikkat çeken kurgusal bir pop yıldızına takıntılı Dre isimli bir kadını merkeze alıyor. 

Zaman dilimi ve mekân 

İlk olarak 2016’da Houston’da açılan Swarm, çizelgesini iki yıllık bir zaman dilimine sıkıştırıyor. ABD’nin çeşitli bölgelerini kendine mesken bellerken, şimdilerde Musk’ın oyuncağı olmuş Twitter ağı ile de mekânın ve gerçekliğin sınırlarını büküyor. Burası Donald Glover’ın dünyası ve zihni müzik fandomunun karanlık tarafları ile dolu gibi.

Konu nedir?

Biçimsel ve yazınsal tercihleri ile bir tür anolojiyi andıran Swarm, makyaj sanatında kendince yol almaya çalışan, içindeki canlılık bütünüyle bir satış mağazasında sıkışmış olsa da hayallerini kendine güveniyle katmerlemeye çalışan kız kardeşi Marissa (Chloe Bailey) ile sıkıcı bir apartman dairesinde yaşayan Dre’yi (Dominique Fishback) takip ediyor. Pilot bölüm özelinde Dre hakkında bildiklerimiz o kadar kısıtlıydı ki; bu elinden telefonu düşmeyen, bakışları başkalarının küçümseyici gözleri ile karşılaşmaktan ayçiçeği misali aşağıya yön almış ve adımlarını hayatının bir dikizcisi gibi kaçak köçek atmaya alışmış Dre’nin neye küskün olduğunu anlaması epey güçtü. 

Yalnız iyi bildiğimiz bir şey var: Beyoncé’ye benzediği açıkça belli bir şarkıcı olan Ni’Jah hakkında internette sabah-akşam tweet atan, çılgın bir “kovan” ailesi var, çünkü kendisi bir “kraliçe arı” ve bu klana bulaşırsanız sokulmayı göze almışsınız demektir. Swarm, bir zamanlar etkisi daha güçlü olan, Marissa’nın gittikçe ergenlik fangirllüğüne yakıştırdığı bu Ni’jah hayran topluluğunun adı. Bu suretle Dre’nin hayatını, takıntısını ve bunun onu nasıl beklenmedik yerlere götürdüğünü izliyoruz. 

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

Daha önce HBO’nun Watchmen ve Atlanta‘sında bazı bölümler için kalem oynatan Janine Nabers ile dizinin ortak yaratıcısı olan Glover tarafından yönetilen ve yazılan tek bölüm açılışa ait. Açılış demişken, Ni’Jah kurgusal bir pop yıldızını temsil ediyor görünse de zehirli hayranlık müessesesi ve onun salkım saçakları her bölümün başındaki yazının da konusu: “Bu bir kurgu eseri değil. Yaşayan veya ölü gerçek kişilerle veya gerçek olaylarla olan herhangi bir benzerlik kasıtlıdır.” Yani gerçeklik burada kurgunun bir referans noktası yahut çerçevesi olmak üzere (içeri) alınmıyor, âdeta bir ürün yerleştirme gibi en başından gözünüze sokuluyor ve numarası artık ayyuka çıkmış 25. kare teknikleri yerine ayan beyan eklendiğini söylüyor.

Bol dublör oyuncu kadrosuyla dolu, abartılı ve Twitter’a tövbe ettirmeye epey yeminli bu izlekte; bir beyaz kadın ruhani topluluğunun lideri olarak Billie Eilish’i ve babasının Siyah olduğu konusunda ısrar eden bembeyaz bir striptizci olarak Michael Jackson’ın kızı Paris Jackson’ı görmek de mümkün. 

İlk intiba?

Karanlık sokakları, köhne mekânları ve ışıltılı gecelerin hapsettiği donuk, cansız bir gore havası ile epey iyi bir prodüksiyon tasarımı sunan Swarm; Glover’ın alter egosu Childish Gambino harikası müzikler ile birleşince izleyicisini huzursuz bir balada kaldırıyor. 

Başlarda hantal yürüyüşü, garip tarzı ve görünmezliği ile tekinsizliği solda sıfır bırakan Dre, kısa sürede şiddetin ta kendisine dönüşüyor; sevgi ve güvenlik ihtiyacını giderme tutkusu, Ni’Jah ile tanışmaya ve yıldızın nefret edenlerini azaltma isteğiyle bir dizi cinayete uzanıyor. Her bölüm, açtığı yeni yaralar ile ortalığı bir güzel dağıtarak ilerliyor; yara bandı ya da pansumanı modern zaman icadı gören bir delilik hâlini büyütüyor ve seri katil hicvinden, suç programlarına uzanan anlatısında nokta atışı ve biraz da “sürprizsiz” Amerikan yaşantısına dair tespitleriyle, alışılmadık bir seyir zevki vadediyor.

En çok neyi sevdin?

Dominique Fishback, son zamanlarda ekranlara gelmiş en iyi oyunculuk performanslarından birine imza atınca bu soruda ibreyi kendisine çeviriyorum. Vulture’a verdiği bir röportajda Glover ve Nabers’a atıfta bulunarak diziye hazırlık sürecini anlatıyor. Dediğine göre, senaryoyu ilk okuduğunda hüsrana uğramış çünkü karakterinin neyi neden yaptığını o da bilmiyormuş: “Dre’nin o kadar katmanlı olduğunu düşünmüyorum, daha çok ham bir şey. Bu bana köpeklerden nasıl korktuğumu hatırlatıyor çünkü ‘Gözüme bakmıyorsun, senin neler yapabileceğini bilmiyorum.’ gibi bir his.”

Bunu seven şunları da sever 

Sosyal medya ve ifşa mefhumunu başkaca yerlerden eşeleyen I Hate Suzie, bu atmosferde her an 2000’leri yad edebilirim diyenler için yersiz bir tercih Requiem for a Dream ve elbette kız kardeşi yorumları yapıldığından ötürü döndürmelik Atlanta.