Arşivden: Beyazperdenin tek mekâna sıkışmış filmleri

Lars Von Trier, henüz bu kadar delirmemişken De fem benspænd / The Five Obstructions adlı bir belgesel projeye imza atmıştı. Çok sevdiği yönetmen Jørgen Leth’in Det perfekte menneske / The Perfect Human adlı kısa belgeselini, adama defalarca çektirmiş ve her seferinde yeni bir engel koyarak onu kendince daha yaratıcı olmaya zorlamıştı. Zavallı yönetmen, tatminsiz Trier’i memnun etmek için kendini paraladı ve en sonunda Trier’in hemen her film setinden yayılan dedikodular gibi bu yönetmeni de bunalımlara, kaosa ve gözyaşlarına sürükledi.

Yazı: Tuba Altuntaş – İllüstrasyon: Burak Dak

Bant Mag. No:31 / Haziran 2014

Neyse ki sinema, Trier kadar acımasız ve insanı delirtmeye programlı bir şey değil. Olağanüstü mekânlardan, milyonlarca zıtlıktan, olmayacak düşlerden, bazen de minicik bir zamanda geçen küçücük bir hikâyeden etkilenerek sonsuz varyasyonla izleyicisini sarsabilecek bir güce sahip. Yaratıcılık denen kavram (nasıl tüketilmiş bir kavramsa artık, söylerken bile anlamsız bir utanç duyuyorum), her ne kadar uçsuz bucaksız bir uçuş alanı olsa da bazen koyduğunuz bir engel, yaratıcılığı bambaşka bir boyuta da taşıyabiliyor. Zaman ve mekân mefhumunu ortadan kaldırarak filmi hikâye ve oyunculuğa emanet eden yönetmenlerin ellerinden çıkma tek mekân filmleri buna iyi bir örnek.

O halde gelin düşük bütçeli gişe dostu bazı tek mekân filmlerine şöyle bir bakalım ve klostrofobiye olan yatkınlığımızı test edelim.

LOCKE (2013)

Mekân:
BMW sponsorluğundaki bir arabanın içi.

Mekâna sıkışan:
Tom Hardy’nin hayat verdiği inşaat mühendisi Ivan Locke.

Neden orada?
Başarılı bir kariyeri, mutlu bir evliliği ve iki çocuğu olmasına rağmen tek gecelik bir ilişki yaşayan, bu ilişkiden de bir çocuğu doğacak olan Locke’nin, doğuma yetişmesi gerekiyor. Bu sırada işindeki âni bir sorunu halletmesi ve gerçekleri öğrenen eşine kendini affettirmesi de lazım.

Locke, tek mekânda ve tek oyuncuyla bizi sürükleyici bir hikâyenin içine çekiyor. Film, Dirty Pretty Things senaryosuyla 2002’de Oscar’a aday olan Steven Knight’ın ilk yönetmenlik denemesi… “Durup dururken başınıza olmayacak şeyler gelebilir ve ömrünüzden ömür gider” demenin âdeta görsel karşılığı gibi bir filmle oldukça zor bir işin içine giren Knight, 90 dakikalık klostrofobi şöleninden alnının akıyla çıkıyor.

BURIED (2010)

Mekân:
Irak topraklarında neresi olduğu bilinmeyen yerde gömülü bir tabut.

Mekâna sıkışan:
Amerikan askeri Paul Conroy (Ryan Reynolds).

Neden orada?
Amerika, Irak’a müdahale ettiği için.

Barcelona’da bir stüdyoda 17 günde çektiği filmiyle Rodrigo Cortés, henüz ikinci yönetmenliğinde zor bir sınavı geçerek seyircisine benzersiz bir seyir zevki yaşatıyor. Hafakanların kol gezdiği daracık bir tabutta, gerçeklik hissini kaybetmeden, heyecanı düşürmeden, yer yer politik göndermeler yaparak 90 dakikada anlattığı kurtuluş (?) hikâyesiyle film, gösterime girdiği yıl oldukça beğenilmişti.

THE MAN FROM EARTH (2007)

Mekân:
Tarih profesörü John Oldman’ın evi.

Mekâna sıkışanlar:
John Oldman (David Lee Smith), Dan (Tony Todd), Harry (john Billingsley), Edith (Ellen Crawford), Sandy (Annika Peterson) Art (William Katt), Linda Murphy (Alexis Thorpe), Dr. Will Gruber (Richard Riehle).

Neden oradalar?
Âniden işinden ayrılan meslektaşa veda etmek ve bu durumun ardında yatanları öğrenmek istedikleri için.

Gayet sıradan bir “işten ayrılma” durumunun ardına saklanan akıl almaz hayat hikâyesini konu alan The Man From Earth, 14 bin yaşında olduğunu iddia eden bir profesörün, insanlık tarihinin neredeyse tamamına şahit olduğu hayatını deşifre edişini konu alıyor. Sordukları sorularla Oldman’ı köşeye sıkıştıran meslektaşları, anlatılanlara inanmakla inanmamak arasında bir yerlerde gezinirken, tarihin tozlu raflarından bilgiler de film boyunca etrafta uçuşuyor.

ASANSÖR (1999)

Mekân:
Bir apartmanın eski püskü asansörü.

Mekâna sıkışanlar:
Televizyon yapımcısı Can Şarman (Mustafa Uğurlu).

Neden orada?
Asansör bozulduğu için.

Her ne kadar Fransız yazar Henri-Frédéric Blanc‘ın Yırtıcıların Alacakaranlıkta Savaşı adlı romanından uyarlama bir film olsa da Fransız yönetmen Benoit Lamy’nin Combat de fauves filminin âdeta bir kopyası olmaktan kurtulamayan film, bir savcı tarafından işkence edilen televizyon yapımcısının asansördeki esaret ve korku dolu dört gününü anlatıyor.

CUBE (1997)

Mekân:
Hiperküp.

Mekâna sıkışanlar:
Üniversite öğrencisi Joan Leaven (Nicole de Boer), Doktor Helen Holloway (Nicky Guadagni), Mimar David Worth (David Hewlett), Otistik Kazên (Andrew Miller), İlk kurban Alderson (Julian Richings), Kaçak (Wayne Robson), Polis Quentin (Maurice Dean Wint). Bu arada küçük bir not, karakterlerin hepsi adlarını hapishane isimlerinden alıyor.

Neden oradalar?
İnanın, bu sorunun cevabını onlar da bilmiyor.

365 bin Kanada Doları gibi bir bütçeyle çekilen ve yaptığı gişeyle yapımcılarının yüzünü güldüren gerilim-bilim kurgu türündeki Cube, içinden çıkılması neredeyse imkânsız ve korkutucu derecede tehlikeli bir küpe sıkışan yedi karakterin kaçış çabasını anlatıyor. Gerçeküstü, simgesel anlatımlı, bol kapılı bir ilk sinema filmine imza atan Vincenzo Natali, gerilim, bilim kurgu, korku türünde filmler ve arada bir de dizi yönetmeye devam ediyor.

THE BREAKFAST CLUB (1985)

Mekân:
Illinois’teki Shermer Lisesi.

Mekâna sıkışanlar:
Suçlu Nelson (John Bender), Atlet Estevez (Andrew Clark), Beyin Hall (Brian Johnson), Akıl hastası Sheedy (Allison Reynolds) ve Prenses Ringwald (Claire Standish).

Neden oradalar?
İşledikleri suçlar nedeniyle hafta sonu okulda cezaya kaldıkları için.

Yönetmen koltuğunda John Hughes’un yer aldığı ve senaryosunu sadece iki günde kendi yazdığı, pek çok insan için özel bir yere sahip dünyalar tatlısı liseli filmi The Breakfast Club, her biri liseli prototipi beş farklı karakterin bir cumartesi gününü okulun kütüphanesine kapatılı şekilde geçirmesini ve buradaki sekiz saatini konu alıyor.

12 ANGRY MEN (1957)

Mekân:
Mahkeme binası.

Mekâna sıkışanlar:
1. Juri (Martin Balsam), 2. Jüri (John Fiedler), 3. Juri (Lee J. Cobb), 4. Juri (E.G. Marshall), 5. Juri (Jack Klugman), 6. Juri (Edward Binns), 7. Juri (Jack Warden), 8. Juri (Henry Fonda), 9. Juri (Joseph Sweeney), 10. Juri (Ed Begley), 11. Juri (George Voskovec), 12. Juri (Robert Webber),

Neden oradalar?
12 jüri üyesi, şehrin fakir bölgesinde yaşayan bir çocuk zanlının babasını öldürüp öldürmediğine karar vermek zorunda.

Reginald Rose‘un aynı adlı oyunundan uyarlanan, Sidney Lumet’nin yönettiği bu ilk film, başında ve sonundaki birkaç dakika dışında nerdeyse tamamen bir jüri odasında geçiyor. Bir jüri üyesinin diğer on bir jüri üyesini, çocuğun suçsuz olduğuna ikna etme çabasını konu alan film, üç dalda Oscar’a aday olmasına rağmen eli boş dönse de, yönetmen Lumet’in kullandığı özel lenslerle ciddi bir klostrofobi yaratmayı başarıyor.