Arşivden: 'Yıldız Savaşları’nı nasıl bilirdiniz?: Star Wars mektupları

Hazırlayan: J. Hakan Dedeoğlu, Ekin Sanaç – İllüstrasyon: Burak Dak Aralık 2015, Bant Mag. No:45

Tesiri popüler kültürün en derinlerine işlemiş Star Wars fenomeni elbette J. J. Abrams’ın yönetmenliğini yaptığı, vizyon tarihi 17 Aralık olarak belirlenmiş Star Wars 7: Güç Uyanıyor (The Force Awakens) vesilesiyle uzun süredir yoğun gündem oluşturuyor. Bununla birlikte canlanan anılar ve hislerin yoğunluğuyla farklı disiplinlerden yazar, eleştirmen ve müzik insanlarına Star Wars ’la ne zaman tanıştıklarını, ilk olarak hangi filmi ne zaman ve ne şartlarda izlediklerini, neler hissettiklerini, şu anda nasıl değerlendirdiklerini ve yeni film için heyecanlı olup olmadıklarını sorduk. Özgür Mumcu, Sevin Okyay, Hakan Bıçakcı, Alin Taşçıyan, Kutlukhan Kutlu, Fırat Yücel, Hakan Vreskala ve Barış Akpolat bize kendi deneyimlerini anlattıkları Star Wars mektuplarını yolladı; kimi bu fenomenin çocukluğunu nasıl etkisi altına aldığını, kimi nasıl ve ne kadar geç içine girdiğini, kimiyse neden Star Wars ’u bir türlü sevemediğini paylaştı.

“Bilim kurgu ve genel olarak da uzay araştırmalarına sonraki yıllarda duyduğum merakı ama daha önemlisi sinemanın büyülü bir dünya yaratma kabiliyetini fark etmemi muhtemelen bu film ve onun devam filmlerine borçluyum.”

ÖZGÜR MUMCU
Star Wars ile defa ilkokulda karşılaştım. Ama filmle değil. Bir arkadaşımın evinde stormtrooper oyuncakları vardı. Arkadaşım, babasının işi nedeniyle bir kaç sene ABD’de yaşamıştı. Filmi orada izlemiş ve oyuncaklarını da Türkiye’ye dönerken yanında getirmişti. Yani ilk temasım, arkadaşım Tolga’nın filmi anlatmasıyla oldu.

Haliyle çok heyecanlanmıştım. Filmin kendisini ancak bir VHS kasetle, bundan daha sonra izleyebildim. Aslında filmin Tolga’nın anlattığı film olduğunu da en başta anlayamamıştım. Stormtrooper’lar sahneye çıkana kadar. Sinema da edebiyat da bize yeni ve farklı dünyalar yaratmayı amaçlar. Star Wars , belki de o yeni ve farklı dünyayı bütün görkemiyle tattığım ilk örnekti. Bilim kurgu ve genel olarak da uzay araştırmalarına sonraki yıllarda duyduğum merakı ama daha önemlisi sinemanın büyülü bir dünya yaratma kabiliyetini fark etmemi muhtemelen bu film ve onun devam filmlerine borçluyum. Ama ne yalan söyleyeyim, yeni filmlerle, kitaplarla, çizgi roman ve animasyonlarla bu dünya o kadar genişledi ki kendimi ona ilkokul zamanına göre daha yabancı hissediyorum. O genişleyen dünyada kaybolduğumu itiraf etmem gerek. Yine de bu, o tema müziğini her duyduğumda heyecanlanmama engel değil.

sw5

“Bu filmi ilk kez yedi-sekiz yaşında görmüş olanları hep kıskanmışımdır.”

SEVİN OKYAY
Önce haberlerini okuduk. Lucas’ı zaten 70’lerin parlak genç yönetmenlerinden biri olarak tanıyıp seviyordum. Filmi, yani ilk adıyla Star Wars ’u burada ilk gösterilişinde izlemiş olmalıyım. Sinemanın ne önemi var? Gözünü dikip perdeye bakmaktan nerede olduğunu bile anlamıyorsun ki! Ancak ne yazık ki 35 yaşındaydım. Bu filmi ilk kez yedi-sekiz yaşında görmüş olanları hep kıskanmışımdır.

İlk üç filme (ki sonra IV , V , VI oldular) bayılırım. Bizim sıramızla dördüncü (sanırım), Kutlukhan’a rahat-huzur vermediğim bir özel gösterimdir. Daha önce bir şekilde izlemiştik ve ışık, renk, her şey berbattı. Sonra sanırım Sinepop’ta bir salon dolusu çocukla izledik. Dönüp dönüp “Şuna bak! Şuna bak!” dedim durdum. Etkilendiğim şey, o evrenin kendisi ve kahramanlarıydı, özellikle Han Solo. Bir de Darth Vader’a hastayımdır. Vader kılığına giren herkesi, fiziği uygunsa şimdi bile o sanabilirim. Ewoklarla ormandaki bisiklet sekanslarını, Yoda’yı, Chewbacca’yı unutmam mümkün değil. Jar Jar Binks’i bile seviyordum, pes yani!  Bugün de aynı şeyleri hissediyor ve yeni filmde bize gene kafa yedirecek sürprizler bekliyorum.

sw2

“Bütün hayallerimi dış uzay ve uzaylılar süslüyordu! Arkadaşlarımla evcilik değil uzaycılık oynuyorduk!”

ALİN TAŞÇIYAN
Star Wars ile ilk kez Milliyet Çocuk Dergisi ‘nin sayfalarında bir haber olarak karşılaştım! Yüreğim yerimden çıkacaktı! Çünkü okul öncesi çağımdan beri TRT’de yayınlanan Uzay Yolu ‘nu izliyordum, tam da Star Wars haberinin çıktığı sıralarda Uzay 1999 yayınlanıyordu. Bütün hayallerimi dış uzay ve uzaylılar süslüyordu! Arkadaşlarımla evcilik değil uzaycılık oynuyorduk! Bilim kurgu edebiyatını da o uzay operaları sayesinde keşfettim. Filmi ilk kez gösterime girdiği 1980 yılında yanılmıyorsam Sinepop Sineması’nda izlemiştim. Deli oldum. Saplantı hâline geline geldi Star Wars evreni… Birkaç yıl sonra video furyası başladığında sinema açısından biraz daha bilinçlenmiştim ama Star Wars ‘un devam filmleriyle birlikte hayranlığım arttı. O kasetler ev halkını canından bezdirdi!

Bilim kurgu olsun taştan olsun kafasıyla bu türde her filmi izlerim, çoğu kitabı okurum. Ama Star Wars ‘un yeri başka. Onun anti-emperyalist yapısı, mistik yanı, güç, iktidar, isyan kavramlarına yaklaşımı, düş gücümü besleyen gezegen, uzaylı ve uzay gemisi tasarımları hâlâ rakipsiz bence. 24 yıllık mesleğimin 22 yılında aralıksız film eleştirisi yazmama rağmen Star Wars ile yarışacak bir bilimkurgu serisi daha izlemedim. O yüzden yeni filmi de büyük bir hevesle bekliyorum. Çok ticarileştiğine dair eleştiriler haklıdır ama bilinçli tüketim yaparsınız, her çıkan ve sonra yenilenen DVD setlerini falan almazsınız, olur biter. Elbet bir yerde duracaklar.

sw6

“‘Yıldız’ları da sevmem, ‘Savaşları’ da…”
HAKAN BIÇAKCI
Hiçbir zaman bir Yıldız Savaşları seveni olmadım. Serinin teknik ustalıkları ve sinemasal incelikleri, hikâyesinin arka planındaki ABD-tipi-muhafazakârlık söylemlerini görmezden gelmemi sağlayamadı bir türlü. Bu söylemler tek tük de değil üstelik. Uzatmamak adına üç örnek vermeye çalışacağım.

1.Seçilmiş liderlik

Anlatının temelini oluşturan “seçilmiş kişi” düşüncesi insanları ikiye ayırır: liderlik için doğmuş olanlar ve asla lider olamayacaklar. Bu da kabul etmek gerekir ki son derece anti-demokratik bir tutumdur. Elit liderlik kavramının normalize ve estetize edilmesi tehlikelidir.  

2.Kurtarıcı erkeklere muhtaç insanlık

Hollywood’un kahraman tapınmacılığını hep itici bulmuşumdur. Hele bir de bu kahramanlar erkek, silahları da eril şiddet oldu mu… Stollone’yi düşünün. Rambo olup Rus askerlerini tarayan, Rocky olup Rus boksörlerine vuran Batılı-beyaz-erkek kahramanı.

Yıldız Savaşları da özgürlüğün simgesini erkek birey olarak kodlar. Yine kahraman erkek ( Skywalker ) iş başındadır. Sosyalist ülkeleri alenen çağrıştıran tek tip üniformalı, “sıkıcı” İmparatorluk askerlerine karşı serbest kıyafetli, cesur, genç ve girişimci… Jedi Şövalyeleri üzerinden kolektifleşme ve kitleselleşme karşısında tekil kahramanlıkların ve rekabetçi bireyciliğin yüceltilmesi; CEO’ların kahramanca yönettiği günümüz dünyasını andırır. Ewoklar ise üçüncü dünya halklarını.

Bu yönüyle erkek iktidarını fetişleştiren anlatı, kurtarıcı erkeklere muhtaç bir dünya kurgular. Yıldız Savaşları ’nda kadınlara da yer vardır, evet, ama erkek merkezli ilişkiler üzerinden ve erkek kafasıyla romantize edilmiş biçimde. Prenses şeklinde.

3.Küçümsenen akıl-bilim karşısında yüceltilen duygu-inanç

“Güç seninle olsun!” diye sloganlaştırılan güç fetişi sonra… Yıldız Savaşları ’nda kahramanlar doğal içgüdülerine güvenmektedirler. Bu da duyguların mantığın önüne geçtiği bir tablodur.

Örneğin Luke’un Ölüm Yıldızı’na saldırdığı ünlü sahne… Bilgisayar programını iptal eden kahramanımız hedefi vurmak için içgüdülerinden yararlanır. Böylece duygunun romantizmi kazanır. Bilim ve akıl kaybeder. Tıpkı bilim insanlarını “çılgın” olarak klişeleştiren (“çılgın bilim adamı”) diğer muhafazakâr anlatılarda olduğu gibi, Yıldız Savaşları ’nda da akıl ve mantık yerine duygu ve inanç yüceltilir. Duygu ve inancın yüceltilmesi de faşizme giden yolu açar.

Gücü boş verin. En güzel günler sizinle olsun!

“Mart 1980… Uzay operaları bir tür kaçışsa, o günlerin geriliminden ve 12 Eylül’le gelecek muazzam korku ve kasvetten bir çocuk için en âlâ kaçıştı herhâlde bu filmin zihnime kazınan izi.”

KUTLUKHAN KUTLU
Ben, Star Wars ’u gösterime girdiğinde izleyen kuşaktanım. Bu da Türkiye için filmin ABD gösterim yılı olan 1977 değil, 1980 demek. Mart 1980. O yıl Türkiye’de başka ne olduğu düşünülünce, ilginç bir tesadüf diyebilirsiniz buna. Uzay operaları bir tür kaçışsa, o günlerin geriliminden ve 12 Eylül’le gelecek muazzam korku ve kasvetten bir çocuk için en âlâ kaçıştı herhalde bu filmin zihnime kazınan izi.

O zamanlar böyle önemli filmler Türkiye’ye epey geç geldiği için önce taklitlerini izlemek olağan bir durumdu, mesela Yıldız Savaşları adıyla gösterime giren Star Wars ’dan önce bir Yıldızlar Savaşı gelmişti. Yani bu filme ziyadesiyle hazır, hattâ fazla pişmeye yüz tutmuş olmalıydık. Oysa değilmişiz: Star Wars ile ilk göz temasımda küçük beynimin körpe köşeleri resmen infilak etti. Televizyon vasıtasıyla gerçekleşti bu ilk temas: Film gösterime girecekti ve tek TRT kanalında reklamları dönüyordu. Reklamda gösterilen sahne de tam Luke’un Leia’yla birlikte Ölüm Yıldızı’ndaki boşluğun karşı tarafına sallandığı sahneydi. Böyle görkem, yapaylıkta böyle sahicilik hiç görmemiştim. Bu filme hemen (ama hemen!) gitmeliydim.

Hemen gittim de: Kızıltoprak Kent sinemasında. Çocukluğuma dair en canlı anılardan bir kısmı bugün var olmayan o salonda o gün gördüklerim ve duyduklarımdan geliyor desem inanın abartmış olmam. Bir kere, sesler. Sonra, filmin daha ilk ânında beliren uzay gemileri. Derken, Darth Vader: Sekiz senelik uzuuun ömrümde karanlığın böylesine heybetli bir şekilde cisimlendirilişine hiç tanık olmamıştım. Ama tüm bunların ötesinde, Star Wars benim için özgürlük demekti. Han Solo demekti. Biliyorum, yaşıtım çoğu çocuk filmi izleyip eve döndüğünde ışın kılıcını alıp galaksiyi kurtarmanın, Jedi olmanın düşlerini kuruyordu. “Büyük bir şey” olmanın. Luke gibi. Benim hayalim ise Tatooine’de çift güneş batarken Jawalarla pazarlık etmek, Mos Eisley’deki barda bir şeyler içmek ve uzay gemime atlayıp galakside nereye istersem oraya gidebilmekti. Haa, bir de mümkün mertebe kahrolası İmparatorluk askerlerinden uzak durmak! Kısaca, “büyük” değil, sadece “özgür” olmak. O yaşta ve bu topraklarda nadide bir şey.

Hâlâ da Star Wars deyince aklıma ilk gelen budur. Özgürlük. Sınırları aşmak. Yaşadığın mekânın sınırlarını, büründüğün ve normallik olarak algıladığın suretin sınırlarını ve döşediğin hayalhanenin sınırlarını. Her türden tahakkümün getirdiği sınırları. Tüm bunlar için sekiz yaşımdan beri Star Wars ’a minnettarım. Elbette bu minnettarlık onu tekrar tekrar ziyaret etmeyi de cazip kılıyor. Doğrusu Abrams’ın yeni bölümünden tek beklentim de beni tekrar o dünyalara götürmesi. Yani dünyaları resmetme işini berbat etmesin yeter. Onun ötesinde, benim için anlatıcısı gittiğinde “öykü” de bitmiş bulunuyor. George Lucas‘sız bir Star Wars ’a biraz “genişletilmiş evren” muamelesi etme meylindeyim.

Dosyanın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:45’e ulaşabilirsiniz.