Ölüm ile yaşam arasında saklananlar: Balina

Yazı: Esin Çalışkan

Samuel D. Hunter’ın aynı isimli oyunundan uyarlanan Balina; çok hassas, her an kırılabilir ve tam da bu yüzden her an kırabilir insanların hikâyesi. Yönetmenliğini İbrahim Çiçek’in üstlendiği Balina‘nın oyuncu kadrosunda Enis Arıkan, Şebnem Bozoklu, Yağız Can Konyalı, Helin Kandemir ve Emine Evirgen yer alıyor. 2 Kasım’da Zorlu PSM’de prömiyerini yapan oyun, 16 Kasım’da yeniden sahnede olacak; biletler burada

​​

Konu nedir?

Bir baba-kızın yaşam ile ölüm arasındaki kısacık karşılaşması Balina. Bir veda, bir ayrılık, ayrılığın getirdiği koyu pişmanlık; pişmanlığın arasına saklanıp, nerede olduğunu açık etse de o geçmişin seni yenmesine göz yumduğun bir kabulleniş hikâyesi. Tanıtım metninde söylediği gibi affetmek üzerine bir oyun. Hayatını yaşanabilir kılan birkaç parçayı sıraya dizdiğinde, bir suçluyu tespit eder gibi ürkekçe yaklaştığın ve buna rağmen acımasızca bir hızda tanıdığın aşkı savunmak kurtaramaz seni. Vicdan azabın en büyük prangan, yer değiştirmiş o camın ardındaki ile. Seni bir okyanusun kıyısında, balinaların hayaliyle bekleyen kızını iki yaşında terk ettiğin gerçeği, her şeyden büyük çünkü. Balina, bu duyguları keşfe çıkıyor, partnerinin ölümünden sonra yeme bozukluğu baş gösteren ve sağlığı iyice kötüleşen bir babanın kızıyla geçirdiği son birkaç güne onun en yakın arkadaşını, eski eşini ve birden hayatlarına giren bir misyoneri dâhil ederek. 

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

Samuel D. Hunter, aynı isimli oyunuyla 2013 yılında, Amerikan tiyatrosunun prestijli törenlerinden olan ve Off-Broadway yapımları kutlamasıyla bilinen Drama Desk ve Lucille Lortel’den Üstün Oyun Ödülü’nü kazandı. Uyarlama film The Whale ise geçtiğimiz sene çok konuşulmuş, Akademi Ödülleri’nde Brendan Fraser’a, -filmin teşhirci kamerasının yarattığı tartışma bir yana- taşları doğru oynadığı etkili performansıyla En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ı getirmişti.

İbrahim Çiçek’in şu sıralar Sığınak ve Ben Çoktan Gidersiniz Sanmıştım oyunlarını da yönettiği düşünülürse, hayli bereketli bir sezon geçirdiğini söylemek mümkün. Kendisini Yutmak’la tanıyan ve çıtayı hayli yüksekten başlatan izleyiciler için kaçırılmayacak bir geri dönüş gibi.

İlk intiba?

Bir oyunu prömiyerinde görme şansına erişmek, hep çetrefilli duyguları da beraberinde getirir malum. İlk oyun heyecanı, çoğunlukla oyuncularla paylaşılan kolektif bir forma bürünür ve sahne henüz başka temsillerin ateşiyle ısınmamıştır. Balina’nın da yer yer “ilk oyun sancılarını” hissettirdiği söylenebilir. Oyun, Enis Arıkan’ın karakterinin sığabildiği kadar geniş bir koltuğu kapladığı, bu sırada seyircinin epeyce dar alanlarda yerini bulmaya çalıştığı etkili bir açılışla başlıyor. Kostüm tasarımı ve makyajın hayli titizlikle çalışıldığı o kadar belli ki bu hâliyle oyuncuya ter döktürmekle kalmıyor (ne de olsa ter, stresin ölçüsü); babanın içinde biriken utancı gösterme konusunda da epey iyi işliyor.

Karakterlerin her birinin, onların kim olduğuna, dünyalarının ne çeşit yalnızlıklar ve keşkelerle çevrelendiğine ve bunu ötekine nasıl gösterdiğine dair birkaç duygu yüklü yüzleşme sahnesi var. Bu sahneler epey eşitlikçi kurgulanmış ve dolandıkça daha da büyümeyi başaran bir yapının parçası gibi görünüyor. Ayrıca oyuna yer yer video anlatımları eşlik ediyor ve onları bir denizin etrafında, yakıcı kumların üstünde, çeşitli çiçeklere sararak sonsuzluğun bir parçası hâline getiriyor; çerçevenin ya da iki boyutun içine gizlese de. 

En çok neyi sevdin?

Bir çocuğun terk edilmeyle baş ederken Moby Dick metnini alıp, o balinanın arkasından gözyaşlarıyla yazdığı denemenin ya da başkaca birkaç kırık dökük cümlenin gücünü zamansızca ve müdanasızca hissettirebilmesini.

Oyunculuk için neler söyleyebilirsin?

Zor bir metnin karakterlerini, sahnede kendilerine ait bir versiyona çevirme konusunda kuşkuya yer bırakmayacak denli güçlü bir beşli var kâğıt üstünde. Özellikle Şebnem Bozoklu, sevdiği biri ölüme bu kadar yakınken onunla birkaç iyi gün geçirme, bu sırada yasını elinde ne varsa sunarak pay etme konusunda o bilindik, içten oyunculuğuyla temsilin güldürürken kalbi acıtan yerlerinden sorumlu. Seyircinin, oyunun ağırlığıyla baş etmesinde etkisi büyük kuşkusuz. İbrahim Çiçek’in Yutmak’ta birlikte çalıştığı ve en nihayetinde Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu ödülüne uzanan Merve Dizdar’la eş bir yerde gördüğünü söylediği Helin Kandemir için de ayrı bir parantez açmak gerek. 

Varsa soru işaretleri / açtığı tartışmalar

İnsanın yapabileceklerinin sınırından emin olduğu ve kimliğini üzerine kurduğu hayatını bir anda altüst edebilme becerisi neden tüm yıkıcılığına rağmen bu denli heyecan verici ve kalbinin tek gerçek atışı gibi? Ona kulak vermenin her daim korku ve kuşkunu büyüttüğü…