“Bana ait yeni bir müzik”: Ruşen Alkar’la yeni albümü “Hêdî Hêdî”yi konuştuk
Sebr’i (Sabır) 2015’te paylaşan Ruşen Alkar, 29 Kasım’da yayınladığı yeni albümüyle karşımızda. Müziğin dünyasında kapladığı yerin ana dili Kürtçe’yi bağrına basmasıyla genişlediğini anlatan Ruşen Alkar, Hêdî Hêdî’de (Yavaş Yavaş) geleneksel Kürt müziği motiflerini rock ve caza özgü farklı duygularla yoğurarak dinleyeni heyecanı diri bir yolculuğa çıkarıyor.
Şevket Akıncı prodüktörlüğünde kaydedilen albümün müzisyen kadrosu ve konukları arasında Akıncı’nın yanı sıra Ayşe Tütüncü, Cem Aksel, Onur Duygulu, Sumru Ağıryürüyen, Ali Tekbaş ve Mehmet Akbaş gibi çok sayıda isimle karşılaşıyoruz. Kürtçe bestelere ağırlık veren Hêdî Hêdî’deayrıca geleneksel stran ve kilamları kendi ruhuyla yeniden ele alarak onlara yeni nefesler kazandıran Ruşen Alkar, yeni albümünü tanımlarken değişime açık olmanın yaraları iyileştirmesinden alınan ilhamın da önemli yer tuttuğunu söylüyor.
Ruşen Alkar, Hêdî Hêdî’yi İstanbul’daki dinleyicileriyle 18 Aralık’ta Salon İKSV’de buluşturdu. Sonrasında ise sorularımızı yanıtlayarak müzikal üretimine yön verenleri detaylandırdı.
Röportaj: Ekin Sanaç
Hêdî Hêdî, ilk albümünden dört yıl sonra geldi. Albümdeki bestelerin yazılma süreci bu zaman zarfı içinde nereye ve nasıl bir döneme tekabül ediyor, biraz burayı tarif edebilir misin?
Bu albümde ilk beliren melodi “Kîjan e Bajarê Min /Hangi Şehir Benim” şarkısına aitti. O da ilk albümüm Sebr’in kayıt aşamasından önceydi. Bestem olan diğer üç şarkının (“Hêdî Hêdî”, “Kêm û Kûr”, “Dîsa Dora Me Ye”) ortaya çıkma dönemleri birbirine çok yakın. Hatta şarkıların sözleri albüm kayıt aşamasından hemen önce oturdu diyebilirim. Bestem olan dört Kürtçe şarkıdaki ağırlıklı tema aşk diyebiliriz. “Tuhaf Veba” eski bir şarkım. Toplum ile bir türlü tam olarak uyumlayamadığım duygu/zihin dünyamdaki öz yok edişe dair bir vurgu. “Kambur” şarkısı albümün en son çıkan şarkısı. Kayıtta şekillendirdik desek yeridir. Salık ve alaycı olmasını tercih ettik.
Albümü dinledikçe Hêdî Hêdî isminin, anlamsal olarak, kararlı, ferahlatıcı ve kendine “yavaş yavaş” yeni yollar açan bir yolculuğa gönderme yaptığı akla geliyor. İkinci albümle birlikte müziğini taşıdığın noktayla bu ismi sen nasıl bağdaştırıyorsun?
Serdar Ateşer prodüktörlüğünde yaptığımız ilk albümüm Sebr, kendi anadilime müzik yoluyla ilk temas edişimi yansıtıyor. Hêdî Hêdî ise tüm zorluklarına rağmen, kendi etnik realitemi göz ardı etmeyerek müzik yapma ve bu yolla tamamlanma arzumun artarak devam ettiğinin göstergesi. 2005 yılından beri Türkçe rock formunda bestelerimle festivallerde sahne aldım fakat müziğin benim dünyamda kapladığı yer ana dilimle kucaklaştığım anda genişledi. Bu hissiyatın müzikal olarak – sound ve vokal stili bakımından– beni nasıl bir forma sokacağı mevzusu benim içinde biraz sürpriz. Tamamen içgüdüsel bir hareket planına ve performansa dayalı tecrübelerle ortaya bana ait yeni bir müzik çıkacağını hissediyorum. İkinci albüm süreçle birlikte kendini tamamlayacak bir albüm. Bu sürecin itinalı yaşanması saikıyla Hêdî Hêdî, Yavaş Yavaş yürümeyi kast ettim.
Hêdî Hêdî’nin tanıtım metninde yer alan “…değişime açık olmak yarayı ‘iyi’leştiren bir şeydir. Biz buna inandık…” ifadesi çok etkileyici ve senin müziğine dair de çok önemli bir yere temas ediyor. Üretimlerinde Kürtçeyle ve kendi kültürünle yeni cümleler kurma motivasyonunun arkasında yatanları, değişime açık olmanın iyileştirici gücü üzerinden biraz detaylandırabilir misin?
Birden fazla baskılanan kimlikle yaşamak ve bu kimlik tanımlarının hiç es vermeden günlük hayatta kendini yeniden üretmesi birey üzerinde hiç durulmayan bir sarsılma duygusu yaratıyor. Türkiye’de doğmuş bir Kürt, kadın ve müzisyen ve ekonomik anlamda orta sınıfa dâhil bir insan olarak sistem çarkları benim ve benim gibilerin yükselen sesini kısmaktan yana işliyor hep. Zihnime biriken bu travmaların tortusu yaratıcılıkla birleşerek kendini dış dünyaya bırakıyor nihayetinde. Ortaya çıkan eser başkasının duygu dünyasına dokundukça çoğalıyor ve sistemin bireyi dümdüz eden sertliğine karşı bir direnç sahibi oluyoruz. Sanatla yeni bir pencere açmak hem düş dünyanda hâlâ nabız seslerinin olduğunun hem de hâlâ umut sahibi olduğunun göstergesi.
Şevket Akıncı’nın prodüktörlüğünü üstlendiği albümde çok farklı müzikal dokular bir arada. Albümün yaratım sürecinde Şevket Akıncı’yla nasıl bir ortaklık kurdunuz?
Şevket Akıncı’nın Escher Chronicles albümünden sonra aradığım müzik direktörünün kendisi olduğunu hissettim ve bu vesileyle şahsen tanıştım. Kendisi sürecin en başından bugüne değin yaptığımız müziğe olan inancını hep dillendirdi ve hissettirdi. Kayıt sürecinden lansman konseri sürecine kadar her aşamada benimle dayanışma halinde oldu. Bundan sonraki konserlerimizde kendisiyle ve değerli Ayşe Tütüncü gibi diğer müzisyen arkadaşlarımla aramızdaki müzikal mayanın daha iyi oturacağına inanıyorum. Çevremizdeki müzisyen, şair, yazar arkadaşlarımız yaptığımız işe ve şahsiyetimize duydukları güvenle bizim coşkumuza dâhil oldular. Sumru Ağıryürüyen, Ali Tekbaş, Mehmet Akbaş bu değerli isimlerden bazıları. Bu güvene ve saygıya layık görülmek bizim için gurur verici.
Müzikle Yaşayan Kadınlar kitabındaki röportajında başta geçtiğin eğitim sistemi sebebiyle Türkçe düşünüp Kürtçe sözler yazmak durumunda olduğundan bahsediyordun ki bu oldukça zorlu bir yeri de işaret ediyor dinleyiciye. Hêdî Hêdî’de de hem Kürtçe hem Türkçe bestelerin yer alıyor. Duygulanımların söze dökülürken Kürtçe söyleyeceğine nasıl karar veriyorsun?
Özellikle gündelik hayatında Kürtçe’nin yaygın olarak kullanıl-a-madığı bir şehirde yaşamak söz konusu olunca ana dilinle bağını canlı tutmak ayrı bir mücadele gerektiriyor. Doğup büyüdüğüm şehir olan Diyarbakır’dan liseden sonra ayrılarak eğitim hayatıma İzmir’de devam ettim. Zaten ilkokuldan bu yana eğitimim Türkçe. Kaçınılmaz olarak Kürtçe benim için aile büyüklerinin konuştuğu bir dile dönüştü. Çünkü okulda öğrendiğin dil ve düşünme şablonuyla senden önceki nesil olan ailenle sağlıklı bir bağ kurman güçleşiyor. Şarkının hangi dilde olacağı duygu ile ilgili bir kritere dayanıyor. Aslında şöyle netlik kazandırmak isterim; artık Türkçe şarkı yazmaya yönelik bir arayışım yok. Yapacaksam ki yapıyorum elimden gelenin en iyisinin olması gayretiyle Kürtçe olsun istiyorum. Türkçe şarkılarıma ise bundan sonra başka bir albümde yer vermeyi düşünüyorum.
Kürtçe halk şarkılarını yeniden yorumlarken/düzenlerken onları kendi dünyanda yoğuruyor, onlara yeni duygular katıyorsun. Senin gibi çarpıcı yorumlarıyla geleneksel parçaları dönüştüren ve kendine ait yapan müzisyenlerden sana ilham veren isimler var mı? Hatta genç kuşaktan bu anlamda işaret etmek istediklerin varsa öğrenmek çok isteriz.
Zor soru! Öncelikle teşekkür ederim. Herkes kendi yaptığının nevi şahsına münhasır olduğunu düşünmek ister kaçınılmaz olarak. Kürt müziğinde ilham aldığım müzisyenleri Nizamettin Ariç, Nûbûn, Ciwan Haco ve Koma Wetan olarak sıralayabilirim. Kürt müziğini opera ile buluşturan Pervin Çakar, yine Zazaca şarkılarla kendi Kürt ve batı müziğini birleştiren sevgili Mehmet Akbaş’ı anmak isterim. Ayırca Diljen Ronî, Mirady, Harun Elkî, Tara Mamedaova, Sîmir Rûdan, Xalit Tarî, Rewşan Çeliker, Hêja Netirk gibi müzisyen dostlarımı yenilikçi olarak tanımlanabileceğini düşünüyorum.