Bant Mag. No:38'den // Her şey döngüsünü tamamlar: Earth
Earth’ün acımasızca yükselen sesi ve çok sevdiği döngüleri.
Röp: Chris McLaren, İllüstrasyon: Gökhan Akbaba
Üzerinde barındığımız dünya, döngüleri takip eder (bir yılda 365 gün); uzun, sakin bir tekrar söz konusu. Grup Earth’ün dünyasıysa döngüleri takip eden müziğin yaratıcısıdır, tek bir motif ve müzikal fikrin üzerinden şarkılar yaratıp, onu en derinliklerine kadar işler.
1989’da Washington’ın Olympia şehrinde Dylan Carlson tarafından kurulan Earth’ün kökleri dönemin en itibarlı müzisyenlerine dayanıyor. Grubun ilk hâlinde yer alan üyelerden basçı Slim Moon, daha sonra Kill Rock Stars plak şirketini kurdu. Yine grubun aynı dönemdeki davulcusu Joe Preston, sonradan Melvins’e katıldı. Bir zamanlar Kurt Cobain’le ev arkadaşı olan Carlson ise en çok Cobain’le olan ilişkisiyle biliniyor. Hattâ kendisinin bir kötü ünü de, Cobain’in kendini öldürmek için kullandığı silahı satın almış olması.
Kuruluşunun ilk yıllarında Earth “dron metal” olarak bilinen, uzun, uyumsuz seslerden oluşan minimal enstrümantal şarkılara tekabül eden müzik türünün öncülüğünü yaptı. 1993’te çıkarttığı Earth 2: Special Low-Frequency Version albümü, bu türü tanımlayıcı nitelikte. Albümün çıkışının ardından kısa bir süre sonra Carlson’ın eroin bağımlılığı ve onu takiben ortaya çıkan sağlık sorunları kendisini müzikten çekilmesine ve tabii Earth’ün de 1996 ve 2005 yılları arasında sessiz kalmasına sebep oldu. Bu sessizliğin ardından grubun ilk hâlinden yalnızca Carlson’la dönen Earth, törpüleyici distorsiyondan vazgeçerek caz ve country dokunuşları olan ve güzel ya da melodik bile denebilecek daha temiz bir müzik yaptı. 2008 yılının The Bees Made Honey in the Lion’s Skull’ı ise yeni model Earth’ün hem eskisi kadar yenilikçi olduğunu kanıtladı hem de eleştirmenlerin beğenisini topladı. Geçen yıl çıkan Primitive and Deadly’de ses yine yükseldi ve acımasızlaştı. Yani, Earth döngüsünü tamamladı diyebiliriz.
Carlson, 28 Şubat Borusan Müzik Evi konseri öncesinde Bant Mag.’la konuştu.
Earth’ün kökenlerine baktığımızda, zamanında Olympia sahnesinin inanılmaz üretken ve verimli olduğunu görüyoruz. O neydi sizce?
Aslında, Seattle mesela büyük bir şehir. Ama Olympia küçük bir kasaba ve yapacak çok fazla şeyin olmadığı bu bölgelerde bir sürü insanın aklı yaratıcı fikirlerle dolu olur. Şimdi bu her şeyin anlık yaşandığı, her şeye online ulaşabildiğin ve Amazon’dan sipariş verebildiğin dönemde düşününce komik geliyor insana. Ama o zamanlar ilgi alanlarının peşinden gitmek için bayağı kendi yöntemlerini bulmak zorundaydın; bizzat arayarak ya da şans eseri plak dükkânlarından bir şeyler bulmak gibi. Özellikle küçük bir yerdeysen daha çok araman gerekiyordu.
Erken dönem kayıtlarınızda Kuzeybatı Pasifik bölgesinin genel tonu belirlediği çok rahat görülüyor. Bulunduğunuz konum ve çevreniz ortaya çıkan işi etkiliyor mu?
Eskiden çok fazla etkilerdi. Ama şimdi Seattle dışında çok fazla zaman geçiriyorum. Şimdi bir de kendime çalışmak için doğru zihinsel çevreyi daha kolay oluşturduğumu düşünüyorum. Sanırım son birkaç yıldır içli dışlı olduğum çevreler de değişti, işimi etkileyen çevre her zaman yaşadığım yer olmuyor.
Earth, uzun bir aranın ardından sessizliğini bozduğunda, proje Earth’ü bizim için Earth yapan sedadan çok uzaktı. Hiç Earth’ten ayrılmayı düşündünüz mü? Yoksa bu size doğal ya da mantıklı bir uzantı gibi mi hissettirdi?
Aslında tekrar çalmaya başladığımda, Earth’ün müziğini yapmaya niyetim yoktu, hattâ profesyonel anlamda müzik yapmaya da niyetlenmiyordum. Çalıyordum çünkü sadece tekrar çalmak istemiştim, o kadar. Sonra “Yeniden Earth konserleri olmayacak mı?” diye sorular almaya başladım. Ben de konuyla ilgili düşünmeye başladım, aklımda başka şeyler de vardı. O zaman Earth’le yaptığımız müzik pek çok yönden farklı olsa da, benim için aynı öğeleri barındırıyordu. Benim şarkı yazma şeklim pek de değişmemişti. En başından beri, her seferinde daha farklı bir kayıt ortaya çıkarmak istedim. Aynı şeyi tekrar tekrar kaydetmenin mantığını bir türlü anlayamıyorum. Benim için daha yavaş tempolar, uzun şarkılar ve tekrar eden motifler olduğu sürece, ki her seferinde o yöne kayıyorum, o zaman o teknikleri keşfetmek için çok fazla da alanınız var demektir. Ben kendimi bildim bileli müziğe açım. Her tür müziği dinledim, her tür müzikten etkilendim. “Earth” ismini de bu yüzden hâlâ kullanıyorum sanırım.
Earth’ün verdiği bu ara boyunca, müzikten tamamen uzaklaştınız mı?
Hiçbir şey yapmadım ki. Gitarım bile yoktu. Los Angeles’ta bazı rave partilerinde güvenlik olarak ve bir plak dükkânı zincirinde çalışmıştım. Onlar müziğe en yaklaştığım anlardı. Bazen de, çok nadiren, konserlere gidiyordum.
Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:38’e ulaşabilirsiniz.