Fazla merak kötüdür: Barbarian üzerine

Zach Gregger’ın yazıp yönettiği Barbarian, son dönemin hit korku filmlerinden biri. Prömiyerini geçtiğimiz yaz San Diego Comic-Con’da yapan film, bütçesinin 10 misli gişe hasılatıyla büyük bir başarıya dönüştü bile.

Hangi zaman diliminde, hangi mekânlarda geçiyor?

Günümüzde, Amerika, Detroit’in tekinsiz kenar mahallerinden birindeyiz. Mekânımız ise bir Airbnb evi. 

İzlemeden önce bilinmesi gerekenler

Barbarian aslen oyuncu olarak tanınan Zach Gregger’in ilk yönetmenlik denemesi. Filmin senaryosu da kendisine ait. 

-IMDB puanı 7.2, Rotten Tomatoes izleyici beğeni yüzdesi %70. Bir korku filmi için pek alışık olmadığımız kadar yüksek puanlar. 

-Üyeliği olanlar, filmi Disney+’ta izleyebilirsiniz. 

Film neyi anlatıyor?

Filmin bir kaç kademesi var. Ve Barbarian bir korku filmi. Yani filme dair çok fazla ipucu veremem, yoksa sürprizi kaçar. Ama şunu diyebilirim, çok akıllıca başlıyor. Bir iş görüşmesi için Detriot’e gelen Jess’in (Georgina Campbell) peşinden giriyoruz filme. Zifiri karanlık bir mahallede, yağmurlu ve soğuk bir gece. Jess kiraladığı Airbnb evinin kapısında, içeriye girmeye çalışmakta. Ancak anahtar söylendiği yerde değildir. Zili çalar. Kimse açmaz. İçeri bakar. Kimse yoktur. Kiralama şirketini arar kimse yanıt vermez. Mutsuz ve umutsuz arabasına döner. O sırada evde bir ışık yanar. Jess umutla kapıya yönelir. Kapı açılır. Kapıyı açan Keith (Bill Skarsgård) isimli aynı evi başka bir firma üzerinden kiralamış biridir. Aynı evi aynı tarihlere kiralayan iki yabancı Keith ve Jess, el mahkum, evde birlikte kalmaya karar verir. Ama tabi ki tatlı, cozy gözüken evimiz, aslında alelade bir ev değildir. 

İlk intiba

Ürkütücü mü? Evet. Rahatsız edici mi? Üfff. Hoplatıyor mu? Evet. Sürükleyici mi? Baya. Kan var mı? Var. E, bir korku filminden zaten daha ne istiyoruz ki! Barbarian klasik korku elementlerinin hepsini fazlasıyla kullanıyor. Ancak Gregger “woke” kültürü, #metoo hareketi gibi güncel konuları filmin merkezine alıyor ve korku unsurları üzerinden işliyor. Ne kadar doğru ve derinlemesine irdelediği tartışılır. Bu noktada bir Get Out olmadığını da eklemek lazım. Ancak dedik ya nihayetinde bu bir korku filmi. Barbrian da sık sık sırtını buna yaslıyor. 

Barbarian’ın başarısı, gişede sağlam hasılat yapması ve korku türü severler arasında büyük beğeni toplamasının sebeplerinden biri belki de Gregger’in birçok fikri başarılı bir şekilde bir araya getirmesinde yatıyor. Daha önce dediğim gibi, filmin katmanları var. Klasik elementler değişken bir anlatımla önümüze seriliyor. Farklı zaman dilimleri ve bambaşka karakterler bir korku çemberinde zekice bir kurguyla bir araya geliyor. Son yıllara damga vuran ve korku sinemasına yeni bir rota çizen Midsommar, It Follows, The Witch, Get Out gibi filmlerin arasına da adını yazdırabilecek mi, göreceğiz.

Diğerleri ne diyor? 

Filmi hâliyle tek başıma izlemedim. Aylin (Güngör) ve Casper (Clausen) ile girdik bu korku tüneline. Yazıyı yazarken Casper’a da sordum ne düşündüğünü, aynen şöyle diyor: “Klasik bir Amerikan pop korku filmi aslında. Biraz b-movie etkileşimleri de var. Derinlik ihtiyacı duymuyor film. Süper klişe bir şekilde de olsa annelik, kadınlık, cinsiyetçilik gibi temaları da işliyor.” Aylin ise şöyle diyor: “Karakterlere sesleniyorum, fazla merak kötüdür!”

Formu dolduran: J. Hakan Dedeoğlu