The Marvelous Mrs. Maisel 4. sezon başlamışken

Amy Sherman-Palladinonun bol Emmy’li dönem komedisi The Marvelous Mrs. Maisel, çoktandır beklenen 4. sezonuna start vermişken, 18 Şubat’ta yayınlanan ilk iki bölüm “Rumble on the Wonder Wheel” ve “Billy Jones and The Orgy Lamps”e bir bakalım dedik. Sezonun çekimleri, -diğer birçok yapımda olduğu gibi- pandemi sebebiyle neredeyse iki yıl ertelenmişti.

Diziyle Emmy ödülüne layık görülmüş Rachel Brosnahan ve Alex Borstein’in yanı sıra Tony Shalhoub, Michael Zegen, Marin Hinkle, Kevin Pollak, Luke Kirby, Jane Lynch’i yine izlemeye devam edeceğiz. Heroes ve This Is Us gibi dizilerden tanıdığımız Milo Ventimiglia, Seinfeld’in ve yüreklerin George’u Jason Alexander ile kuir sinema ikonu John Waters ise konuk olarak karşımıza çıkacaklar.

Bu yazı, The Marvelous Mrs. Maisel 4. sezona henüz başlamamışlar için kimi sürprizleri bozabilir.

Konu nedir?

Bu sezonla 60’lara resmen geçiş yapmış dizi, New York’ta stand-up yapmaya başlamış genç Miriam “Midge” Maisel’ın hayatını ve kariyerini konu ediniyor. Ani bir terk edilmeyle sınanıp küllerinden doğarak iddialı ve yetenekli bir komedyene dönüşmüş, zamanla iş piyasasını ve turne sahnesini keşfeden Midge’in itibarını geri kazanmaya ve prensiplerini gösteri dünyasına kabul ettirmeye çalışmasını izleyeceğiz bu kez.

Nerede kalmıştık? İzlemeden önce bilmemiz gerekenler…

Beraber turnede olduğu ve Apollo Theater konserinin öncesinde sahneye çıktığı müzisyen Shy Baldwin’in gizli tutulan cinsel kimliği hakkında sahnede yaptığı duyarsız şakalar nedeniyle turneden atılmıştı Midge. Bu gelişme komedi kariyerini büyük bir riske sokmuştu. Joel ile evliliğinde yaşadığı daireyi geri satın alırken bu turnenin sözleşmesini ve sonrasında gerçekleşecek Noel şovunu teminat olarak kullanmış olduğundan, kendini sonradan başını ağrıtacak bir maddi krizin içinde bulmuştu.

Bir yandan da Susie, kumar borcunu Midge ile olan kazançlarıyla gizlice kapatıp arkadaşlıklarını ve bu birikimi tehlikeye atmış; paranın kaybolduğu fark edilmesin diye ailesinin evini ateşe vererek sigorta dolandırıcılığı yapmıştı. Elbette tüm bunları Midge’den saklayan acemi menajer, maddi işlerin sorumluluğunu o sırada hâlen Çin Mahallesi’nde bir gece kulübü açma çabasında olan Joel’a teslim etmişti. Öte yandan, temsil ettiği diğer komedyen Sophie Lennon’a zar zor ayarladığı Broadway oyunu da hüsranla sonuçlanmıştı.

İlk intiba?

Bu açılışın sezonu tam gaz başlattığını kesinlikle söyleyebilirim. İki bölüm boyunca Miriam ve Susie’nin, hatta Joel’un da biraz içinde bulunduğu klostrofobik -gerek maddi, gerek idari- durumlar; dizi her ne kadar hâlen komik ve renkli olsa da izlerken insana sirayet ediyor. Midge’i Susie dâhil etrafındaki kimse tarafından yaratıcı anlamda anlaşılmadığını ve hak ettiği değeri hem ailevi hem profesyonel anlamda görmediğini hissettiği, sinirli ve hınçlı bir hâlde görüyoruz. Başka derdi yokmuş gibi bir yandan da boşanma sonrası yeni maddi sıkıntılarıyla, eski günlük rutinini çaresizce korumaya çalışıyor. New York esnafına bekâr bir anne olarak kendini kabul ettirmeye çalışırken, aynı zamanda ev düzenini tamamen alt üst etmiş ailesinin türlü türlü huylarıla mücadele ediyor. Susie ise hem Midge’in sitemlerini idare etmek hem de ondan önemli bilgileri saklamak durumundayken, bir yandan da -kardeşi Tess’i içeren- çeşitli yöntemlerle sigorta dolandırıcılığından hapsi boylamamaya çalışıyor; hepten stresli ve korkar vaziyette. 

Miriam’ın tüm sinirini kustuğu yoğun bir stand-up gösterisinin ardından Baldwin olayının hemen sonrasına ışınlanıyoruz ve dizinin pilot bölümündekini aratmayacak türden komik mi komik, biraz da buruk bir öfke patlaması yaşadığına şahit oluyoruz. Ne o ne de menajeri böyle bir gelişmenin ardından nasıl hareket etmeleri gerektiğini bilemez hâldeyken, sürekli hatırlamak durumunda kaldığımız aralarındaki o sır da biraz saatli bomba hissi yaratmıyor değil. Bazen tek düşünebildiğimiz Susie’nin -ve Joel’un- Midge’in arkasından çevirdiği işlerin ne zaman ortaya çıkacağı oluyor, hâliyle.

Kennedy kampanyası reklamları gibi 60’lara dair önemli referansların da bol bol göze battığı bölümler, her zamanki ihtişamlı kostüm ve mekânlara sahip olsa da dekorlar bazen fazla sırıtmıyor değil. Dizinin daimi renkleri olan pastel pembeler, morlar ya da sarılar (arada biraz kırmızı da) gözleri artık biraz yormaya başladı sanki. Yine de ilk bölümdeki karnaval sahnelerinin harika gözüktüğünü belirtmek gerek.

Dizinin müzikleriyse her zamanki gibi süper seçimlerden oluşuyor. Birçok dizinin yanı sıra A Bigger Splash (2015), Call Me By Your Name (2017) ve Suspiria (2018) gibi filmlerde Luca Guadagnino’yla birlikte çalışmış müzik danışmanı Robin Urdang; Frank Sinatra, Ella Fitzgerald, Hank Williams gibi devlerin belki de daha az bilinen parçalarıyla birlikte Blossom Dearie, Louis Prima, Leslie Uggams, Jackie Gleason gibi müzisyenlerin de işlerinden niş bir dönem müziği seçkisi hazırlamış. 

En çok neyi sevdin?

İlk bölümdeki Coney Island sahnelerinin hem set tasarımı hem de o dönme dolap sahnesinin harikalığı… Sherman-Palladino’dan elbette beklenecek ölçüde saçma, kaotik, komik bir sahne. Midge’in parasal durumu ve istihdamı hakkında yapılacak, tüm aileyi ciddi biçimde ilgilendiren önemli konuşmaların bu denli absürt bir biçimde gerçekleşmesi çok iyiydi. 

İkinci bölümdeyse Midge’in babası Abe ile arasında geçen diyalog baya tazeleyici geldi. Hep aksiliğiyle, şikayetleriyle, Midge’in komedi kariyerine olan olumsuz yaklaşımıyla bildiğimiz ve serzenişleri daima gülümseten Abe’i –Village Voice dergisindeki yeni çalışma koşullarının da etkisiyle- Midge’in durumuyla bu denli pozitif ve destekleyici bir vaziyette görmek, hatta ikisinin beraber şakalaşmalarını izlemek çok tatlıydı. Kendini bir anda içinde bulduğu bu yeni bohem hayatın da etkisiyle, ilk defa Midge’in durumuyla özdeşleşebiliyor Abe. 

En az neyi sevdin?

Midge’in iki bölümdeki stand-uplarının daha uzun sürmesini isterdim. Stand-up değil “rant” ya da taklit gibilerdi. Gerçi hikâyede şu anda olduğumuz nokta düşünüldüğünde mantıklı geliyor, zira şu sıralar gayri resmi bir ambargo var Midge’in üstüne. Yine de gösterilerine biraz daha odaklanılmasını, en azından bir adet sıkı Midge şakası dinlemek isterdim, uzun uzun. 

Majör yenilikler neler? Sürprizler var mı? 

Midge’in neredeyse anti kahraman enerjisinde olacağı bir sezon izleyeceğiz gibi gözüküyor. Hiç olmadığı kadar karamsar, kindar ve sinirli bir hâlde. Turneden kovulmasının kendi söylediklerinden kaynaklanan kısmına dair hiç sorumluluk üstlenmiyor ve pişman değil; nerede hata yaptığının da farkında değil. Hatta onun için hata yapmış olabileceği gibi bir olasılık zaten söz konusu değil. Kendiyle yüzleşmeyi reddediyor ve her şeyi -gerekli yerlerde haklı biçimde olsa bile- etrafındaki dünyaya yansıtıyor gibi. Aslında başından beri yanlış yaptığını kendine yakıştırmayan bir karakter olmuştu fakat bu inancı 4. sezonda bayağı sarsılacak belli ki. 

Öte yandan, hayatında ilk kez bu ölçüde bir maddi sıkıntının içinde; ailesiyle aynı evde tekrar bir arada olmalarından ötürü sadece yaratıcı boyutta değil, kişisel alanında da en ufak bir özerkliğe ya da kontrole sahip değil. Oğlunun doğum gününün ne zaman kutlanacağı kararı bile iradesinin dışında yer alıyor.

İzleyince kafanda soru işareti yaratan bir şey oldu mu? 

Midge ne zaman ve nasıl Susie’nin -Tess ve Joel ile- arkasından çevirdiği işleri öğrenecek? Bariz biçimde iki karakteri de bir küslüğe hazırlıyorlar; Midge’in yeni başlayan kaprisleri ve Suzie’nin tavsiyelerine pek kulak asmaması, bir yandan Suzie’nin kendini yeni müşteriler aramaya teşvik etmesi gibi detaylarla da gerekli zemin hazırlandı gibi. Birbirinden bıkmanın eşiğindeler.

Bunun dışında Lenny Bruce karakterini ve özellikle John Waters’ı ne zaman izleyeceğiz, merak ediyorum. 

Formu dolduran: Zeynep Naz Günsal