Beyoncé’nin en sofistike işi: "Lemonade"

Geçtiğimiz hafta piyasaya sürülen ve saniyeler içinde sosyal medya gündemini meşgul etmeye başlayan Lemonade, farklı disiplinlere uzanan işbirlikleri, sosyo-politik vurgusu ve etrafında dönen dedikodu bulutuyla şimdiden yılın en çok konuşulan albümlerinden biri oldu.

Yazı: Nazlı Dönmez İllüstrasyon: Sadi Güran

Lemonade’in Beyoncé’nin önceki işlerine kıyasla, kesinlikle daha zengin bir tınıya sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Jack White, James Blake, The Weeknd ve Kendrick Lamar ile düetlerinde, birçok farklı türe dokunan albümün belki de en çarpıcı şarkısı, country melodileri ve saksafon sololarıyla biçimlenen “Daddy Lessons”. “Sandcastles”, Beyoncé’nin vokallerine odaklanıp, daha naif ve sade bir tını yakalarken, “Love Drought”, “Hold Up” ve “Sorry” alıştığımız Beyoncé şarkı yapılarına daha yakın duruyor. İlk bakışta, Jack White’la düeti “Don’t Hurt Yourself” ve Weeknd’li “6 Inch”, yeni bir tarz tutturmaktan çok, iki ismin herhangi bir şarkısının üzerine Beyoncé vokalleri yapıştırılmış gibi dursa da, sırasıyla Led Zeppelin’in “When The Levee Breaks” ve Animal Collective’in ünlü şarkısı “My Girls”ten sample’lara yer verilmiş olması ve albümde Father John Misty ve Ezra Koenig gibi isimlerin parmağının olması Lemonade’e müthiş bir müzikal zenginlik katmış.

https://www.youtube.com/watch?v=gfngWhZEuQ4

Grammy Ödülleri’deki performansı hala konuşulan Kendrick Lamar ile düeti “Freedom”, tıpkı albümünn sonunda yerini alan “Formation” gibi, güçlü, cesur ve poilitik bir Beyoncé’ye işaret ediyor ve yüksek ihtimalle ırkçılığı konu olan Hollywood filmlerinin fragmanlarında karşımıza bol bol çıkacakmış gibi duruyor.

Müzikalitenin ötesine geçersek, Beyoncé’nin Kahlil Joseph ile birlikte yönettiği, albümü bir “görsel albüm” boyutuna taşıyan filmin, daha girift bir duygusal dünyaya işaret ettiğini söyleyebiliriz. Kolayca zorlama durabilecekken, dürüst, içten bir iş çıkmış ortaya. Somali asıllı İngiliz şair Warsan Shire’ın yoğun ve duygu yüklü dizeleri albüme taze bir nefes ve derinlik katmış. İç savaş referansları, Texas’a uzanan geçmişi ve babasıyla olan ilişkisini, ailesindeki kadınları tasviri ile gördüğümüz Lemonade, sadece sadakatsizlikten ve kalp kırıklığından muzdarip bir kadının hikayesi değil. Hayranları üzerinde muazzam bir etkisi olan bir ismin, bir kadının hayatındaki erkeklerden ibaret olmadığının altını çiziyor olması öne çıkması gereken detayların başında geliyor.

Geçtiğimiz aylarda Rhonda Rousey’in “hiçbir şey yapmayan bir sürtük olmadığı” için gururlandığı konuşmasından kesitleri sahne performansına uyarlayan Beyoncé, başka kadınları “side-chick” olarak etiketlemenin feminizmle örtüşen hiçbir tarafı olmadığını hala anlamamış olmakla beraber, siyahi bir kadın olmanın getirdiklerinden bahsetmekten artık çekinmediği bir rahatlığa ulaşmış gibi gözüküyor. Serena Williams, Zendaya ve Winnie Harlow gibi göz önünde olan isimlere yer vermesi kariyerinde ulaştığı noktanın ispatı gibi. En azından, karşımızda yüzüklerden değil, Malcolm X’ten bahseden bir kadın var artık.

Lemonade, Jay-Z ile olan ilişkisine dönen okları ve aldatma dedikodularını şimdiye dek birçok kez ustaca “malzemeye” çevirmiş olan Beyoncé’nin belki de en sofistike ve zekice kurgulanmış işi. Deneysellikten hoşlanan ve mükemmeliyetçiliğinden asla ödün vermeyen Beyoncé’nin bu hamlesinin başka sanatçılara da ilham vereceği kesin.