Cleo Sol, Deniz Tekin ve bu hafta başka ne dinlesek?

Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, İlayda Güler, Zeynep Naz Günsal

Cleo Sol iyimserliğine bulanmak için harika bir zaman. Deniz Tekin ile olmayanı kabul edip rahatlıyoruz. Eleştirel söylemini pekiştiren yeni Armand Hammer albümünü kaçırmamalı.

Taze yayımlanmış albüm ve teklilerden hazırladığımız güncellenen çalma listemiz sizi bekliyor! Öne çıkan kayıtlar ise hemen aşağıda.

ALBÜM: Cleo Sol – Gold
(Forever Living Originals)

Soul’un bugünkü yankısına verdiği değerli katkılar ya da sesindeki büyü bir yana, müzikle ilişkilenme biçimi de Cleo Sol’ün yamacında kalmak, hatta oraya sığınmak için yeterli bir sebep. Zira gösterişe dair kaygılardan tamamen uzakta, yalnızca özünde keşfettiği hazineyi içtenlikle sunarak üretmenin ne denli etkileyici olduğunun bir kanıtı bu ve daha önceki kayıtları. Devrin kibre boğulmuş, kötülüğe teslim olmuş, umudunu kaybetmiş ruh hâline inat; iyimserliğini, naifliğini korumak onun protestosu. Yayımladığı her şarkıyı dinlerken size elini uzattığını hissettiğiniz bir müzisyen tanımanın yarattığı güvenli alan çok güzel, hadi siz de gelin. 

TEKLİ: Durukan Betses – İçimdeki Yangın
(Tarla Records)

Ati ve Aşk Üçgeni, Destroy Earth gibi gruplardaki davulculuğu ile tanıdığımız Durukan Betses’in yeni teklisinde psikedelik bir yolculukta buluyoruz kendimizi. Gömülü vokallerin eşliğinde şarkının karakterini aslında, gitarların yarattığı bir ses evreni oluşturuyor. Gitarların sıcaklığı ve 60’lardaki fuzz sesine benzerliğiyle nostaljik bir hava yakalayan parça kendine has bir melankoli sunuyor.

ALBÜM: Modern Nature – No Fixed Point In Space
(Bella Union)

Modern Nature’ı hayata geçiren Jack Cooper, güncel müzik prodüksiyonunda kullanılan loop’a alma veya kopyala – yapıştır yöntemlerinin tam tersini uygulamak istemiş yeni albümünde. Ortaya; zamanı ve boşluğu başka türlü algılayan, sessizlikten korkmayan, tekrarı reddeden, kalabalıktan uzak, her enstrümanın acele etmeden ve yer yer doğaçlayarak kendini göstermesine yer veren, muazzam bir kayıt çıkmış. Alex Ward, Dominic Lash, Chris Abrahams, Julie Tippetts, Jeff Tobias ve daha birçok müzisyenle çalışılan albümde hepsinin önlerindeki notayı takip ederken bile “yaratıcı yorumcular” olduğunun notunu düşüyor Cooper. Bu kez doğadan esinledniğini söyleyen müzisyen, hem yaklaşımındaki modern yöntemleri reddeden hâliyle hem yarattığı uçsuz bucaksız sonik dünyayle; hem de albüme dair her elementin ancak diğerlerinin varlığında tamamlanmış hissettirmesiyle ilhamını en güzel şekilde karşıya geçiriyor. 

ALBÜM: Matana Roberts – Coin Coin Chapter Five: In the garden​.​.​.
(Constellation)

Müziğini ABD tarihinin karanlık sayfalarıyla hesaplaşma aracı olarak kullanan besteci, saksafoncu ve görsel sanatçı Matana Roberts, Siyah köklerini ve topluluğuna yaşatılan türlü haksızlıkları araştırdığı projesinin son halkasında, yasa dışı kürtaj sonrası gelişen komplikasyonlar sebebiyle hayatını kaybetmiş bir kadının öyküsünü anlatıyor. Serbest caz, post rock hattında gezinirken, anlatıyı zenginleştiren unsurlar olarak çeşitli gürültü kolajlarına, uzun ve hisli konuşmalara çıkabiliyor yolunuz. Müziğin, inanılmaz bir hızla empati kurdurma, harekete geçme arzusu uyandırma gibi, yapabildiklerinin ucuna bucağına dair düşündüren nefis bir koleksiyon; can kulağıyla dinleyiniz.

TEKLİ: Marnie Stern – Believing Is Seeing
(Joyful Noise Recordings)

“Burası soğuk. Sizi duyamıyorum!” haykırışlarıyla açıyor yeni şarkısını Marnie Stern. Yoldaki uzunçaları The Comeback Kid’den serbest bıraktığı son numarasında kendisine yapılan gitar büyücüsü yakıştırmalarının hakkını veriyor. Beklenmedik kırılmalarla uçurumdan yuvarlıyor, sonra göğsünde yumuşatıp sakinleştiriyor. Duymadan inanılacak gibi de değil. Görsel eşlikçisi de burada

TEKLİ: Berke Can Özcan – Red Pine Bridge and The Crystal Clear Dead-End
(Omni Sound)

Performans sanatçısı, yapımcı, prodüktör ve enstrüman yapımcısı Berke Can Özcan, 10 Kasım’da Omni Sound etiketiyle yayımlayacağı Twin Rocks adlı uzunçalarında, Türkiye’nin güneybatısındaki antik Likya kıyılarının bir kısmını çevreleyen 520 km uzunluğundaki bir yürüyüş parkuru olan Likya Yolu’nun sonik haritasını çıkarıyor. Norveçli trompet ustası Arve Henriksen ve Brooklynli bariton saksafoncu Jonah Parzen-Johnson ortaklığında kaydedilen koleksiyondan ikinci tadımlıktasınız. 

ALBÜM: Armand Hammer – We Buy Diabetic Test Strips
(Fat Possum Records)

billy woods ve E L U C I D’in oluşturduğu deneysel rap ikilisi Armand Hammer’ın altıncı stüdyo albümü, olagelen atmosferik mi atmosferik sesler ve sample’ların bir dokuması; iki rapçiye de özgün olan toplumsal – eleştirel söylemi pekiştiren bir iş. Syndakit adıyla da andığımız prodüktör Kenny Segal’in elinden geçen uzunçalar; DJ Haram, El-P, Shabaka Hutchings ve Jpegmafia gibi dev isimlerden de katkılar içermekte. Ortaklıklarının başlangıcından itibaren toplumsal eşitsizliği, ırkçılığı, devletin yetersizliğini irdeleyen ikili, haklı suçlayıcılığında nostalji ve hafiften romans da barındıran zengin bir koleksiyon koymuş ortaya. 

ALBÜM: Animal Collective – Isn’t It Now?
(Domino Recording Co)

Çıkardığı tüm sesleri rüyalara sızan, gerçekliği algılama biçimlerinizi bulandırmayı refleks hâline getirmiş bir grup Animal Collective. Evirip çevirip farklı deliklerine dalma arzusu uyandıran 22 dakikalık “Defeat”, ilk müsait yerde hayali bir ateş yakıp başında bağdaş kurup eşlik edeceğiniz “Kings Walk” ve Panda Bear’in nağmeli vokallerinin piyano tuşlarıyla kol kola girdiği “Stride Rite” gibi parçaları kucağımıza bırakıyor. Yeri geldiğinde alabildiğine yalın; yeri geldiğinde zevkli bir bulanıklık sarıyor etrafı. 

EP: Soft Analog – Beni Saran Bi’ Boşluk
(Apartment Disco) 

Her yeni şarkısıyla dinleyicilerini synth gezegenlerinde dansa davet eden Soft Analog yeni kısaçalarlarında daha karanlık ve gizemli hislerin peşinden gidiyor. Üstümüzden silkip atamadığımız ama tam adını da koyamadığımız huzursuz duygular, yalnızlık ve neredeyse paranoya hakim şarkılara. Soft Analog özellikle ilk ve son şarkıda bazı yeniliklere imza atıyor. EP’ye ismini veren açılış şarkısı ikiliden daha önce duymadığımız şekilde yalnızca piyano ve vokalle başlıyor ve bütününde funky gitarlar eklense de melankoli hattında akıyor; kapanış şarkısı “Tuzak” ise iddialı bir drum machine açılışından sonra eklenen oryantal melodilerin süslediği sert bir parça.

ALBÜM: Oneohtrix Point Never – Again
(Ridge Valley Digital/Warp Records)

Müzikal geçmişini masaya yatırdığı, “orta yaş perspektifinden genç yetişkinlik dönemindeki müzikal kimliği üstüne bir meditasyon” yaptığını açıkladığı dokuzuncu albümünde geçmişinde keşfettiği türleri şimdi durduğu yerden tekrar süzgeçten geçirip hem bir tür soyutlamayla, hem de hepten içlerine dalarak yapıtaşlarına ayırdığını gördüğümüz Daniel Lopatin renkleri sık değişen, tekinsiz olduğu kadar bir bakıma aydınlatıcı da bir sonik peyzaj yaratmış: MIDI enstrümanların kopuk sample’lara karıştığı albümdeki yaylı düzenlemeler ve grunge hissiyatlı gitar melodileri ilgi uyandırıcı. Herhangi bir tınıya dinleyeni alıştırmadan süren iş, alengirli ve izlenimsel çağrışımlarla dolan bir ses kolajı diyebiliriz bizce.

TEKLİ: Chineke! Orchestra – The Nutcracker Suite: III. Dance of the Floreadores (Waltz of the Flowers)
(Decca Records)

Klasik müzikte çeşitliliği teşvik eden, sınırları esneten topluluklardan biri olan Chineke! Orchestra bu kez, Duke Ellington ve Billy Strayhorn’un 1960’larda caz dokunuşlarıyla düzenlediği Fındıkkıran Balesi’ne yeniden yorum getiriyor. Çaykovski’nin 1892’ye tarihlenen besteleri, üç farklı zamanın ruhunu buluşturduğu taze kayıtlarla 27 Ekim’de dinlemeye açılacak. Çiçeklerin Valsi’ne davet eden ilk tekliden anlaşılan; olayların daha haylaz, daha neşeli, daha görkemli bir Fındıkkıran atmosferinde cereyan ettiği. 

ALBÜM: Datarock – Media Consumption Pyramid
(Apollon Records/Young Aspiring Professionals)

Norveçli topluluktan alışık olduğumuz gibi kimi isim, başka ekip ve türlere selam çakan, şaşırtmayan ölçüde oyuncu ve enerjik bir geri dönüş. Gruba ait mizahın ve öz bilincin tabii ki eksik olmadığı fakat eski zamanları kadar da ön planda ve sınırda parodik olmadığı albümde yedi üye de bir arada. Hepsi bir noktada grubun bir parçası olmuş ancak hiçbir zaman aynı anda bir araya gelmemiş kadro ilk kez aynı anda hep beraber karşımızda. Y2K enerjisinin yine alındığı ama bunun bariz ya da demode ve gruba tipik gelmeyeceği ölçüde başka referanslarla şekillendiği, çağdaş ama yeterince retro olmasıyla iç rahatlatan ve harekete geçiren bir albüm. 

TEKLİ: Deniz Tekin – Uyumsuz
(Little Jobs)

Cayır cayır gitarlar eşliğinde frekansını giderek yükselten biraz öfkeli, biraz yorgun Deniz Tekin vokalleri, hayal kırıklığıyla bitmiş bir aşkın ardından “Eksik değil kimse, sadece uyumsuz.” sözleriyle içinden geçilmiş fırtınaların sonunda kabule ulaştırıyor dinleyeni. Elektrik gitarda Efe Demiral, basta Kunter Kınacı, davulda Berkan Tilavel’i duyuyoruz. Parçanın, ilgili hislere dair görüntüleri kolajlayan klibine de göz atmanız tavsiye edilir.

ALBÜM: Wilco – Cousin 
(dBpm)

Sky Blue Sky’dan bu yana ilk defa dışarıdan bir prodüktör katkısına başvurarak koltuğu Galli müzisyen Cate Le Bon’a bıraktığı bir albümle geri döndü Wilco. Formlar, kurgular, yollar değişse de bir Wilco şarkısı dinlediğinizi ilk saniyelerinden hissettiren 10 yeni kayıt bir arada. “A Bowl and A Pudding”in ayak kaydıran arpejlerinde buluşmak üzere.

ALBÜM: Steven Wilson – The Harmony Codex
(Steven Wilson Productions Ltd)

“Kulaklarınız için bir film.”  Bu denli iddialı çıkışlar kaş kaldırtır; ama… Üretime dair iştahını hiç yitirmediği 35 yıllık bir birikime sahip Steven Wilson, The Harmony Codex adını verdiği son işini bu sözlerle tanımlamış. Yakışır. Wilson’ın progresif rock külliyatına aşina olanlar için şaşırtmayacak derecede çok yönlü bestecilik yaklaşımıyla; albüm her durağında derinleşiyor, derinleşiyor, derinleşiyor.

ALBÜM: Cherry Glazerr – I Don’t Want You Anymore
(Secretly Canadian)

Şimdiye kadar yayımladığı belki de en içgörülü albüm olduğu minvalinde bir beyanla albümü sunan, en son dört yıl evvel Stuffed & Ready (2019) ile işittiğimiz canımız Clementine Creevy ikinci albümü Haxel Princess’ten (2014) beri ilk defa prodüktör koltuğunda oturuyor. Creevy’nin samimi ve sert dürüstlüğüyle yine yükselip sarsıldığımız albüm, garage rock elementlerini beklendik şekilde iyi kullanıyor; Cleevy’nin kendi karakterini masaya yatırışındaki yoğunlukla paralel biçimde yaylı ve üflemeli detaylara da yer veriyor kimi yerlerde. Kendisinden duymaya alışık olmadığımız türleri de deneyen, rahatlıkla “boş yok” tabirinin yakıştırılabileceğine inandığımız koleksiyon, duygusal anlamda çıplak ve güçlü olma boyutuyla orantılı olarak iyi düşünülmüş bir iş. 

ALBÜM: Blonde Redhead – Sit Down For Dinner
(section1) 

Blonde Redhead neredeyse 10 senelik bir aradan sonra 10. stüdyo albümüyle geri döndü. Bundan önceki iki koleksiyonda tam olarak yakalanamayan Blonde Redhead esansı biraz daha yatıştırılmış bir hâlinde ama yine burada. Son iki senedir yayımlanan çoğu albüm gibi Sit Down For Dinner’ın da en büyük “ilham”larından ve tetikleyicilerinden biri pandemi olmuş. Hatta albümün ismi de Kazu Makino’nun pandemi sırasında dünyasına çekildiği, Joan Didion’ın eşinin ölümünün retrospektif bir güncesini tutan A Year of Magical Thinking kitabındaki “Sit down for dinner / And the life as you know it ends” dizelerinden geliyormuş. Kayıt genelinde, Blonde Redhead’den daha önce görmediğimiz bir tavırda: Gizemini neredeyse daha kucaklayıcı bir hâle dönüştürmüş, dolayısıyla dinleyicisini içine davet etmek konusunda rahat. Bu uzunçalarda üçlü, kendini dream pop sularına bırakmış. Sık sık akustik enstrümantasyola karşılaşıyoruz; albüme belki ruhunu ve groove’unu veren, hayranlıkla dinlediğimiz perküsyon yürüyüşlerinden de bahsetmezsek olmaz — “Snowman”in son bir buçuk dakikasını özellikle öneriyoruz. 

TEKLİ: Promiseland & Julian Casablancas – 3D Flower
(Cult Records)

Casablancas ve onun tarafından bizzat “Anarşinin Gelecek Prensi” ilan edilmiş çok disiplinli Johann Rashid’den epey heyecanlandıran, fütüristik olduğu kadar retro bir tekli. Klibiyle fantastik mecralarda geçen GTA’msı bir maceraya davet etmiş dinleyicilerini. Kaotik ama statik, gergin ve merak uyandıran bir parça.

ALBÜM: Oliver Tree – Alone In A Crowd
(Atlantic Records)

Her albümünde yeni bir saç kesimiyle yeni bir karaktere bürünen Oliver Tree, bu sefer Cornelius Cummings adında bir moda tasarımcısı. Alone In A Crowd’un yapım aşamasında “When I’m Down” parçasıyla viral olup global bir başarı sağlayan müzisyen, NPR’a verdiği bir röportajda bu süreçte milyonlarca takipçiye ulaşmasına rağmen özel hayatında gittikçe yalnızlıştığını, ruhuna kötü gelen bir dönemden geçtiğini anlatıyor. Pop, rap, hip-hop arasında paslaşan dans şarkılarına sosyal medyanın toksikliği, modern zamanların yalnızlığı, yabancılaşma gibi karanlık hislerini saklıyor.