“Hayatını savunan” bir komedyen: Albert Brooks

Yazı: Utkan Çınar

1960’lardan bu yana ABD’nin en başarılı komedyenlerinden biri olmasının yanı sıra sinema alanında da pek çok işte karşımıza çıkan Albert Brooks, HBO’nun yeni belgeselinin odak konusu. Üstelik Defending My Life: Albert Brooks adlı belgesel, This Is Spinal Tap ile tanınan Rob Reiner imzalı. 

Ne hakkında?

ABD’li komedyen, yazar, aktör ve yönetmen Albert Brooks’un “hayatını savunmasını” izliyoruz.

Zaman dilimi ve mekân

60 yıllık dostlukları bulunan yönetmen Rob Reiner ve Albert Brooks, günümüzde şık bir restoranda muhabbet etmekte. 1960’larda başlayıp günümüze uzanan bir kariyeri izliyoruz.

İlk intiba?

Başlar başlamaz kendileri de bir nevi efsane olmuş komedyen, yönetmen ve aktörlerin çok büyük saygısını ve coşkulu övgülerini görünce başlangıçta, zaten hemen “kimmiş bu adam?” merakıyla devam ediyorsunuz. Daha doğrusu ben bu kadar zaman nasıl işlerine denk gelmediğime oldukça şaşırdığımı söylemeliyim. Tahmin ederim ki bu konuda da yalnız değilim.

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

Albert Brooks Gerçek soyadı Einstein. Hatta dördüncü çocuk olduğu için ailenin Albert ismini koymakta niye bu kadar beklediği üzerine keyifli bir muhabbet de var. Yine komedyen bir baba ve şarkıcı/aktör bir annenin oğlu olarak çok genç yaşta komedi dünyasında adını duyurmuş; başlarda vurgusu fikre olan zekice rutinleriyle daha sonra da kıskançlık, araf, anne-oğul ilişkisi gibi konulardaki enteresan filmleriyle hem ilgi hem saygı görmüş, Amerikan mizahının en önemli isimlerinden biri. Hakikaten de “komedyenlerin komedyeni”. Ayrıca sağlam bir dramatik aktörlük (Drive, A Most Violent Year) ve seslendirme (The Simpsons, Finding Nemo) kariyeri de var. İlk oynadığı film Taxi Driver olan birinden bahsediyoruz.

Belgesel nasıl yöntemler/malzemeler kullanıyor? 

Reiner ile Brooks’un sakin ve samimi sohbetleri oldukça iyi fikir hâliyle. Kendisi de This is Spinal Tap, A Few Good Men gibi önemli işlere imza atmış bir yönetmen olan Reiner’ın çok iyi bir dinleyici ve röportajcı olduğunu söylemeli. Ayrıca arşiv görüntüleri net ve gani. Brooks’un bütün popüler rutinleri ve filmleri; David Letterman, Larry David, Conan O’Brien, Chris Rock, Ben Stiller, Sarah Silverman, Judd Apatow, Anthony Jeselnik gibi konuklar tarafından da hakkıyla yad ediliyor.

En çok neyi sevdin?

Brooks’un fikirlerinin ortaya çıkış hâllerinin gayet yalın bir dille anlattığı anları; Saturday Night Live’ın başlangıcında 48 yıllık bu efsane programı nasıl etkilediğini ve nasıl bir proto-Sacha Baron Cohen olduğunu öğrenmeyi, annesiyle olan ilişkisini ve babasının sahnede öldüğü geceyi anlatışını sevdim.

En az neyi sevdin?

Bu kadar çeşitli kulvarda ve uzun kariyeri olan biri için sanki biraz kısaydı belgesel. Daha fazla anekdot dinlemek, daha fazla eski rutin izlemek istiyor insan. Bir de başıma bir şey gelmeyecekse Jonah Hill’in orada ne aradığını anlayamadım.

Modunu nasıl etkiledi?

Çok güldüm, çok eğlendim. Özellikle Martin Scorsese’nin Raging Bull’u bu kez çok zayıf ve sinirli bir ana karakterle tekrar çekmek isteme sahnesi harika, şu ana kadar izlememiş olduğuma baya hayıflandım. Brooks’un anlattığı aile içi şakalar da gayet komik.  

Kimler sever?

Sadece komedi hayranları sever gibi bir durum yok. Brooks’un hayata bakışındaki, yaşının da getirdiği bilgelikten de bir şeyler kapabiliriz.

Bunu seven şunları da sever 

2021’de hayatını kaybeden, çoğumuzun Curb Your Enthusiasm’daki Marty Funkhouser olarak tanıdığı ve Brooks’un kardeşi olan Bob Einstein hakkındaki The Super Bob Einstein Movie ve başka bir efsane George Carlin için 2022’de yapılan (ve üç buçuk saatlik süresiyle yukarıdaki kısalık derdimi anlatan iyi bir örnek olarak) George Carlin’s American Dream başarılı yapımlar. 

Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar

Son zamanlarda yayımlanan Dark Side of Comedy belgesel serisinde de görebileceğimiz gibi Amerikan komedi geleneğinde “üzgün palyaço” teması yani perde arkasında zor bir hayat yaşayan komedyen imgesi vardır hep. Albert Brooks bu konuda çok şanslı olmuş görünüyor. Belgeselde hiçbir “şikayet ve zor zamanlar” ânı yok. O kadar üne rağmen aklını başında tutabilmesi bir başarı. Şan ve şöhretin yoldan çıkarmadığı az isimden biri gibi görünüyor. Bir de bu belgeselin bir güzelliği de aynı Brooks’un da yer aldığı Curb Your Enthusiasm bölümünde olduğu gibi, henüz yaşarken çekilmiş olması ve kendisinin de birinci ağızdan yaşamına ışık tutması. Genç yaşta göçenleri bir yana bırakırsak, genelde belgeseller konuları hayatını kaybettikten sonra çekiliyor ve bir “badem gözlü” havası oluyor ister istemez. Böylesi kesinlikle daha iyi.