Dorothy Sing Zhang ile uykuya tepeden bakmak

Röportaj: İlayda Güler

Çin kökenli Londra’da yerleşik fotoğrafçı Dorothy Sing Zhang, Art Paper Editions’tan yayımlanan Like Someone Alive başlıklı kitabında; insanlar için bir mecburiyet olan uykunun yaşamla bağlantısını, egonun kontrol dışı olduğu bu süredeki teslimiyet hâli ve gizemi inceliyor. 

Dorothy Sing Zhang, fotoğraflara duygu atfetmekle ilgilenmiyor; yorumu tamamen izleyiciye bırakıyor. 54 katılımcıyı kendi yataklarının üstüne asılmış bir fotoğraf makinesi ve onlar hareket hâlindeyken deklanşörü etkinleştirecek bir tetikleyiciyle baş başa bırakan serinin çıktıları, bana kalırsa günümüzün aceleci yaşantısından nasibini almış kişilerde önce bir tür sıcaklık ve özlem hissi uyandırıyor. Sabit olan yatak dışında; karakterlerin uzandığı nevresim takımları, bedenlerine giydikleri, yanlarına aldıkları, yüz ifadelerindeki huzur / huzursuzluk gibi değişen her şey, fotoğraflar birbiri ardına gelirken birer merak unsuruna dönüşüyor. İçinde olmayı çok iyi bildiğimiz bir duruma dışarıdan ve yukarıdan, üstelik yabancılar üzerinden bakıyor olmanın tuhaf bir yanı da var; sanki her şey hem çok yakın hem de çok uzak. Acaba size nasıl geliyor?

Uykusuz bir sanatçıyla uykulu fotoğraflarını konuştuk.


“İnsanın kendini uyurken görme merakı ve fırsatının kişileri ikna ettiğini düşünüyorum. Hayal edilmesi kolay ancak elde edilmesi o kadar da kolay olmayan bir görüntü bu.” 

Pratiğin, fotoğrafçı ve özne arasındaki ilişkiyi tersine çevirerek, başka türlü bir tanıklık yaratıyor. Bu araştırmaya nasıl yöneldin? 

Tetikleyiciye (trigger) yaklaşımımın görsel temsili ilgimi çekti. Basıncın, tetikleyicinin fiziksel çevresini nasıl etkileyebileceğini ve bir görüntünün oluşumuna nasıl yol açabileceğini test ettim. Bir pozlama oluşturmak için deklanşör kablosuna basarken, kendimi fiziksel olarak kaldırmak için bir barfiks çubuğu kullandım. İşte böyle başladı.

Burada bilinç dışı bir performansı kaydediyorsun. İnsanları savunmasızlıkta birleştiriyorsun. Bu tür bir gözlemden ne almayı ummuştun ve sonunda ne keşfettin?

Bana göre yatak, bir biçimde tutarlılık işlevi görüyor ve beğendiğim, belli bir strüktür sağlıyor. Kapalı gözlerin imajı ilginç; gaipliği nedeniyle görselliğin ve duygusallığın ötesine geçiyor. Bir kişinin kimliğini sunuyor ancak ona ulaşılamıyor. Yani izleyici, görüntüdeki özne ile bağlantı kuramıyor. Bu konsept, fotoğrafçılık alanında her zaman popüler bir tartışma konusu oldu. Öznenin ölü mü, uykuda mı yoksa uyanık mı olduğu belirsiz kalıyor.

Katılımcılar farklı yaş, cinsiyet ve milletlerden; kimisi yalnız, kimisi biriyle birlikte uyuyor. Onları nasıl seçtin ya da belki ikna ettin?

İnsanın kendini uyurken görme merakı ve fırsatının kişileri ikna ettiğini düşünüyorum. Hayal edilmesi kolay ancak elde edilmesi o kadar da kolay olmayan bir görüntü bu. Her koşulda, “Uyurken fotoğrafını çekebilir miyim?” diye sormak oldukça rahatsız edici.

Fotoğraflar, her katılımcının yaşam tarzı ve kişiliği hakkında pek çok şey ortaya koyuyor. Nevresim takımlarını, pijamalarını ve yataklarındaki nesneleri kendileri mi seçtiler? Öyleyse, setlerini bizzat kurmuş oluyorlar. Sence bu detayların ve görüntüler kaydedilirken gerçekten uyuyor olup olmadıklarına dair belirsizliğin çalışmadaki yeri nedir?

Her “set”, katılımcının kişisel kurgusu ve ortamı; dolayısıyla her karakterlerin ortaya çıkışı da muhtemelen gerçek. Bu aslında belgesel ile sahnelenmiş fotoğrafçılık ya da “docu-fiction” (kurgu belgesel) arasındaki bir klişe. Katılımcıların gerçekten uykuda olup olmadığı fikrinin, görüntünün dürüstlüğü üzerinde hiçbir rolü yok; hayatta veya ölü olma durumlarının da bir etkisi olmadığı gibi. Kişinin rolü, gerçekte öyle olup olmadığına bakılmaksızın, uykuda olmak. Fotoğrafçının bunu dikte etme yetkisi yok. İzleyiciler, performans ile gerçeklik arasındaki çizginin bulanıklaşmasını kendileri yorumlamalı. Uyku, tam da bu belirsizlik nedeniyle çekici bir görüntü. Teknoloji cevaplar sağlayabilir ama fotoğrafçılık bakmakla ilgilidir. Sinizmim, izleme deneyimini değiştiriyor ama sonuçta ben de sadece başka bir izleyiciyim.

Peki hangi parametreleri kontrol etmek istedin, bunun için hangi kuralları belirledin? 

Kuş bakışı; prodüksiyonun şeffaf bir görünümünü, doğal olmayan bir açıyı sunuyor. Öznelerin isteyerek kendilerini gösterdiği izlenimini veriyor. İzleyici, yüzeyi bütünüyle görmesine rağmen yine de belli bir mesafede, yüzeyin üstünde tutuluyor; duran bir öznenin yalnızca dış görünüşünü algılayabiliyor.

Dorothy olarak, bir sanatçı olarak, bir Londralı olarak senin uykuyla aran nasıl? Bu serinin uyku düzenin, rüyaların veya kendi yatağınla olan ilişkin üzerinde herhangi bir etkisi oldu mu?

Yıllardır insomnia’nın kurbanıyım. Uykusuzluk çekenlerin hepsi aynı arzuyu paylaşır: Uyumak. Bu seri beni vampirler ve onların uykuya ihtiyaç duymamaları hakkında çok düşündürdü. Tamamen mantıklı çünkü ölemiyorlar. Yani ölmek ve uyumak hakkında söylenecek, birbirini doğrudan bilgilendiren bir şeyler var. Dolayısıyla uykuya ihtiyaç duymanın ve ölmenin zıtlığı gayet makul hâle geliyor.