Duygudurum: Deniz Tekin - Yüzyıllardır Aynı Dert

Yazı: Asena Büyük - Fotoğraf: Begüm Koçum

Deniz Tekin, ilk albümü Kozakuluçka’dan tam altı yıl sonra Yüzyıllardır Aynı Dert ile döndü. Elektrik gitarda Deniz ile beraber Efe Demiral, basta Kunter Kınacı, davulda Berkan Tilavel’i duyduğumuz koleksiyon yayımlanmadan kısa süre önce dinlemeye açılan “Uyumsuz” Hayyam Stüdyoları’nda, geri kalan 12 şarkı ise İTÜ MİAM’da kaydedilmiş. Miks Emre Malikler’e, mastering ise Nekropsi’den de tanıyabileceğiniz Cem Ömeroğlu’na ait. İki albüm arasında geçen bu uzun zamanda Deniz çok çeşitli ortaklıklarla üretimine devam etti. Bir dönem Yaşlı Amca grubuna basçı olarak eşlik etmişti. 

Yüzyıllardır Aynı Dert, hem benim gibi Deniz Tekin ile aynı yaşlarda olan hem de onun şarkılarıyla büyüyenler için bir başucu albümü olacak bence. Susturamadığımız zihinlerimizin, dindiremediğimiz öfkelerimizin ardında aslında birçoğumuz aynı şeyleri istiyoruz. Kendi ellerimizle iki taşı birbirine çarpıp, ateşle ısınmaya çalıştığımızdan beri… Mağara duvarlarına şekiller çizerek üzüldüğümüz, sevindiğimiz anları resmedip başkalarına göstermeye çalışırken anlaşılmak istiyorduk. Hatırlanmak istiyorduk, ısınmaya çalışıyorduk; güvende olmaya, tehlikelerden korunmaya… Yine kendi ellerimizle yarattığımız bu dünyada, hâlâ aynı şeylerin arayışındayız. Dünya artık eskisi gibi değil, daha karmaşık ve işler her zamankinden daha karışık.  

Yüzyıllardır Aynı Dert’in his haritasını çıkardık.

“Kaaç!” diye sesleniyor Deniz. Yüzyıllardır Aynı Dert burada, bu gökyüzünün altında yeni bir şey yok. Dünya ayaklarımızın altında döndükçe, dertlerimiz de bizimle döngüde. Aynı yerdeyiz. Bu kısacık bir dakikada kaçmayı değil; direnmeyi ya da kendinizi bırakmayı tercih ediyorsanız, şimdi gerçekten başlıyoruz. 

Daha önce tanıştığımız “Uyumsuz”, ikinci durağımız. “Bir kez tutunup ardına kendimin / Durgun, hissiz durabilseydim” diyerek, zihnimizde tepinen tüm o huzursuz fikirlere doğru sesleniyoruz: “Eksik değilim, eksik değil kimse. Sadece uyumsuz.”

Üçüncü parça “Gitsin Üstümüzden”, dinamik bir bas yürüyüşüyle davet ediyor içeri. “Uyumsuz”un bıraktığı yerde elimizden tutuyor ve “Bu kan, bu ölüm toprağı gitsin üstümüzden.” diye haykırıyor. Davullar ve müziğin tüm diğer elementlerinin yarattığı atmosfer ile iyice silkeleniyoruz. Deniz Tekin, “Gitsin üstümüzden” dediğinde, her birimizin zihinlere doluşan görüntülerin aynı olduğuna eminim: Polis şiddeti, kadın cinayetleri, savaşlar…

Kişisel olan her şey politiktir. Günlük dertlerimiz de öyle. “Yarın Değilse Bile Bir Gün”, bu oldukça tanıdık manzarayla yüzleşmeye çağırıyor: “Yarın değilse bile bir gün vurulacağız.” Ve katillerimiz salıverilecek belki de. “Bu kan, bu ölüm toprağı üstümüzden gidecek mi?”

Deniz’in “Kaç” demesine şaşmalı. Burada belki de kendimize bahsetmekten bile kaçtıklarımızla yüzleştiğimiz bir yerdeyiz artık. Hissettiklerimiz sadece bizim suçumuz değil. Bu kaybolmuşluk, çaresizlik, kök salamama hissi, özgür olamama ya da her ne ise hepsi elbet politik. 

Sırada “Öğrenilmiş Bir Rüya” var. Gittiğimiz yollar, seçtiğimiz patikalar bir yere varmalı mı? Kendinin farkında olan, yolun nereye gittiğine de kafa yorar. Bu yol mutlaka bir yere gitmeli ama bizim aksimize, yıllardır aynı yerde duran ağaca bir sormalı. Belki de kuşa? Sahi kimin fikrini almalı? Öylece duranın mı özgürce uçanın mı? 

Derin bir nefes; sırada albüme ismini veren “Yüzyıllardır Aynı Dert” var.  Kabullenmenin hüznünü duyabilirsiniz. Müziğin dalga dalga yarattığı bir sakinlik var, nefes aldırmayan türden. Rahatsız edici, boğucu bir eylemsizlik hissi çevreliyor etrafı.

Bu noktada  siz de duvarlarınızı indirdiyseniz, “Kaktüs”ün canınızı yakmasına hazır olun. Onu takip eden “Öylece Dururlar”, albümde yeni bir sayfa açıyor. Deniz de canımızın yandığını anlamış olmalı ki kısa bir mola veriyor, hayallere dalıyoruz. 

Albümün dokuzuncu durağı “Susarak”, oyuncu ritimlerle başlıyor. Kibarca sorguya çekiyor hepimizi. Eylemsizliğin neler ifade edebileceğini, ne anlama gelebileceğini keşfediyoruz. Susmanın sınırları vazgeçmeye, kaçmaya, kabullenmeye değiyor. “Gölgeler”, şarkıda da bahsedildiği üzere, bir yatağın altına saklanmayı yeğleyen ruhlarımız gibi. Işık ile karanlık arasında dans ediyor; ses ile kelimelerin uyumu, zihinleri harekete geçiriyor.

Albümün sonuna doğru yaklaşırken, Deniz Tekin’i uzun zamandır dinleyenler için bazı sürprizler var. Masalsı bir flüt sekansı ile başlayan “Gelir miyim?”i hatırlayanlar, yeniden düzenlenmiş hâlini de seveceklerdir eminim. Ben bu şarkıyı dinlerken, müzisyenin aşk ile ilgili düşünceleri de bu parça gibi değişmiş midir diye düşündüm. Sevmenin hüsranla doğal bir ilişkisi var. Kötü deneyimler, kalp kıranlar yeni bir şeye başlamaya dair umudumuzu zedeliyor gerçekten de. “Gelir miyim?”in yeni versiyonundaki özgür vokaller de şarkının hâletiruhiyesine epey yakışmış. 

Kapanıştan önceki son parça, nefis bir gitar solosuna bulanmış, içten bir itiraf: “Sosyal Olarak Başarılı Değilim”  Yine yabancı olmadığımız bir Deniz Tekin şarkısı. Son durak “Ben Bir Gofret Değilim”, üzerimizdeki tuhaf hüznü kaldırıyor bir anda. Tüm o yoğun duygular ve sorularla yıkandığımız 45 dakikalık yolculuğu, hayatın absürt olanla ne kadar iç içe olduğunu fark ederek bitiriyoruz. Bunu anlatmanın başka yolları da vardır eminim ama bir gofret olmadığımı söyleyerek haykırmayı tercih ederim: “Bizi çürütemezsiniz, bizi tüketemezsiniz.”