Toplumsal ruh nasıl değişir?: Emilia Perez

Yazı: Ezgi Oğraş

Rust and Bone, A Prophet, The Beat That My Heart Skipped gibi filmleriyle tanıdığımız Jacques Audiard’ın son uzun metrajı Emilia Perez, 77. Cannes Film Festivali’nden Jüri Ödülü ve En İyi Kadın Oyuncu ödülüyle dönmüştü. Filmekimi programında izlediğimiz film, aynı zamanda En İyi Uluslararası Film kategorisinde Fransa’nın Oscar temsilcisi. Cinsiyet değiştirme ameliyatı olan bir kartel liderinin hikâyesi, türler ve temalar üzerinde dolanarak aktarılıyor. 

*Bu yazı, Emilia Perez filmini henüz izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.


Zaman dilimi ve mekân

Günümüz. Genel olarak Meksika’nın tekinsiz ve şatafatlı dünyası arasında iki uçta olduğumuz hikâyede karakterlerimizi zaman zaman İsviçre’de, İngiltere’de ya da dünyanın başka bir köşesinde görüyoruz. 

Ne hakkında?

Emilia Perez; cinsel kimlik, affetmek, aşk, aile gibi temaları bünyesinde barındıran bir müzikal suç filmi. Mesleğinde oldukça başarılı olsa da çalıştığı hukuk şirketindeki diğer çalışanların gölgesinde kalan ceza avukatı Rita ve Meksika’nın ünlü kartel lideri Manitas’ın tanışmasıyla sıra dışı bir hikâyeye sürükleniyoruz. Manitas, sahne ışıkları altında parlamasa da gerçek potansiyelini fark ettiği Rita’yı, yıllardır hayalini kurduğu hayata ulaşmak ve geçmişinin yükünden kurtulmasına yardım etmesi için işe alıyor. 

Cinsiyet değiştirme ameliyatı için Rita’yı tutan Manitas, ona hayatını sıfırdan kuracak kadar büyük bir para teklif ediyor. Aslında tekliften çok bir görev niteliğinde çünkü Manitas’ın ait olduğu dünyada dinlemek, kabul etmek anlamına geliyor. Rita’nın görevi ameliyat işlemleri dışında Manitas’ın sahte ölümünü ve eşi Jessi ile çocuklarının İsviçre’de yeni bir hayat kurmasını da organize etmek. Rita’nın dünyayı dolaşarak Manitas için doktor aradığı tempolu akışın ardından nihayet Manitas’ın dönüşümüne şahitlik ederek, filme adını veren Emilia Perez’le tanışıyoruz. 

İki karakter de hayatlarını yeniden inşa ettikten sonra kalabalık bir masada yıllar sonra tesadüfi olmayan şekilde karşılaşıyorlar. Emilia, geride bıraktığı hayatının özlem duyduğu kısımlarına kavuşmak için Rita’dan yeniden yardım isterken, ikili arasında gelişen dostlukla birlikte adalet ve kimlik arayışına başlıyoruz.

İzlemeden önce bilmeniz gerekenler

Jacques Audiard, filmin baş karakteri olan Emilia Perez’in hikâyesini Fransız yazar Boris Rozan’ın Ecoute adlı romanından esinlenerek yazmış. Audiard, 30 yıldır bir opera yapma hayaline sahip ve senaryonun temelini de bir opera librettosu olarak hazırlamış; ardından müzikale dönüştürmüş. Cinsiyet değiştirme ameliyatı olan bir kartelin hikâyesini müzikal ile anlatma fikri elbette ilgi çekici. Hayran olduğu müzikallerin de politik bir alt metni olduğunu ve etkileyiciliği artırdığını söyleyen Audiard, bu sebeple tercihini oluşturduğundan bahsediyor. 

İlk intiba?

Rita isimli ceza avukatının mesleki yaşamından bir kesitle açılıyor film. Eşini öldürmekle yargılanan bir adamın dava dosyasıyla ilgileniyor; onun suçunu aklayarak cinayete intihar süsü vermenin peşinde. Savunma konuşmasını hazırlarken, Rita’nın adalet terazisi ve hayatta bir şekilde geldiği konumla ilgili ikilemleri, vicdani muhasebeleri birden müzikal sahneye dönüşerek düşüncelerine daha derinlikli bir zemin kazandırıyor. Meksika’nın kalabalık, renkli pazarında bir grup kadının isyan dansıyla güçlü bir başlangıç yaparak politik olarak söyleyecek çok şeyinin olduğunun sinyalini veriyor Emilia Perez. 

Filmin müzikal yanının işlevi benzer tonda sürüyor. Müzikal sahnelerde karakterlerin görünür hayatları ile saklı kalan benlikleri ve arzuları arasında bir köprü kurularak, filmin olay örgüsünün içinde kimi zaman karakterlerin eksik kalan derinlikleri doldurulmak isteniyor. Aynı zamanda politik öfkesini de o sahnelere iliştiriyor film. Ancak karanlık ve öfkeli atmosferinin yanında yakaladığı eğlenceli tonla aniden beliren havai fişek tadında anlar, hikâyeyi dinamik tutuyor.  

Derinlerde ne var?

Jacques Audiard, birçok duygunun ve meselenin peşinden gitse de hiçbirini tam olarak merkeze koymuyor. Meksika’yı baz alarak; körelmiş hukuk sistemi, toplumun zenginlik ve güçle yozlaşan sınıfları, hükümetin ilgilenmediği cinayet kurbanı kayıplar gibi politik meseleleri araştırıyor. Bunu yaparken ayrı ayrı içsel çatışma yaşayan kadın karakterlerinin duygu dünyalarının içine girmeye çalışıyor. Ancak filmin biraz kafası karışık; âdeta söylediği her cümlenin sonunu getirmeden apar topar diğerine geçiyor ve sonunda hepsini yarım bırakıyor. 

Filmin özü olan cümle sanırım Rita ve ameliyat için görüştüğü doktorun diyaloguyla başlayan müzikal sahnede saklı. Rita şöyle söylüyor: “Beden değişirse ruh değişir, ruh değişirse toplum değişir.” Geçmişindeki tüm günahları temizlercesine bir zamanlar parçası olduğu örgütlerin yarattığı yaraları iyileştirmek için dernek kuran Emilia artık daha şefkatli ve merhametli, çevresine ışık saçıyor. Baskılanan benliğin özgürlüğüne kavuşmasıyla aydınlanan bir hayat mümkün diyor Emilia Perez. Bu noktada “Toplumsal ruh nasıl değişir?” sorusunu işlerken bireysel dönüşümün toplum üzerindeki etkisini sorguluyor. Bir yandan da bireyin arzuları ve içgüdüleriyle ortaya çıkan ruhu saklamanın ne kadar mümkün olup olmadığını düşündürüyor. 

Hakkında konuşturuyor mu?

Filmin beğenilirliği izleyiciler tarafından keskin bir şekilde ikiye ayrılmış olsa da hakkında konuşturduğu aşikâr. 77. Cannes Film Festivali’nde yarışan filmin aldığı ödüller de bunun sebeplerinden biri. Emilia Perez, festivalden Jüri Ödülü ve En İyi Kadın Oyuncu ödülüyle döndü. En İyi Kadın Oyuncu ödülü, filmin kadrosundan Adriana Paz, Zoe Saldana, Karla Sofia Gascon ve Selena Gomez arasında paylaşılırken; Karla Sofia Gascon festival tarihinde bu ödülü kazanan ilk trans kadın oyuncu oldu.