Eşitsizliğin gündelik yaşamdaki derin izleri: David Goldblatt’ın “Johannesburg”u

1948-1994 yıllarında Güney Afrika ve Namibya, beyaz üstünlüğünü ve ırksal ayrımcılığı meşrulaştıran Apartheid sistemi ile yönetiliyordu. 2018’de hayata veda eden Güney Afrikalı sanatçı David Goldblatt, altmış yıllık fotoğrafçılık kariyerinde bu sistemin doğuş, yükseliş, düşüş ve yıkılış süreçlerinin sosyal yansımalarını birinci elden belgeledi. Yahudi olduğu için ötekileştirildiği bir toplumda büyüyen Goldblatt, siyahlara rutin olarak yapılan haksızlıkların yabancısı değildi. Bu yüzden, kendi zamanındaki çoğu beyazın aksine, yapısal ırkçılıktan beslenen travmalara farkındalık ve anlayışla yaklaştı. “Kameramı özgürlük mücadelesinin bir silahı olarak görmedim” diyerek şiddet ve zulümü apaçık görüntülemek yerine, eşitsizliğin gündelik yaşamdaki izlerine odaklandı. 

8 Temmuz’dan bu yana Londra’daki Goodman Gallery’de ziyarete açık olan Johannesburg sergisi, Goldblatt’in, şehrin elli yıl içerisinde geçirdiği sosyo-politik değişimleri ele alan çalışmalarını bir araya getiriyor. “Johannesburg sevmesi kolay bir şehir değil. Şehrin kendisi gibi, Joburg hakkındaki düşüncelerim de bölük pörçük.” Serginin merkezinde, Goldblatt’in kariyerinin en büyük projelerinden biri olan “Soweto”dan seçkiler bulunuyor. Beyaz nüfusa hizmet eden siyahların devlet tarafından yerleştirildiği bir “township” olan Soweto, aynı zamanda 1976’da başlayan Apartheid protestolarının da merkez üssü oldu. Goldblatt’in fotoğrafları, utanç dolu bir tarihe sahip, imtiyazlar ve adaletsizlikler arasında mekik dokuyan bu kasabadaki yaşantıya ve insanlara detaylı bir bakış sunuyor. 


Yazı: Cansu Çubukçu