Esra Ruşan ve Gizem Erdem ile “Yeter” üzerine

Röportaj: Hande Sönmez

Türkiye’deki izleyicilerin Yutmak ile aşina olduğu Steff Smith’in kaleme aldığı Yeter, sezonun hakkında konuturan oyunlarından. Esra Ruşan ve Gizem Erdem gibi iki yetenekli oyuncuyu buluşturan oyun, bir Craft Tiyatro yapımı. Gonca Küçükardalı’nın yönettiği Yeter’de; 20 senedir beraber çalışan ve birbirinden çok farklı iki kadın hostesin iç dünyalarına dalıyoruz. 

22-23 Şubat’ta kapalı gişe gerçekleşecek iki oyunun ardından temsillerine mart ayı boyunca Craft Tiyatro sahnesinde devam edecek Yeter’i oyuncuları Esra Ruşan ve Gizem Erdem ile konuştuk.


Steff Smith’in oyunu sizi nasıl bir dönemde buldu?

Esra Ruşan: Aslında beni tam da bir “dönemeçte” buldu diyebilirim. Garip bir süreçteydim. Oyunla ilk karşılaştığımda metin beni çok etkiledi; sanki daha önce tanışmadığım ama bir şekilde yabancısı olmadığım birilerinin hikâyesi gibiydi. Bu yüzden kabul etmem çok hızlı oldu. Oyun, içimde sakladığım bazı meseleleri açığa çıkarırken aynı zamanda profesyonel anlamda da yeni bir heyecan sundu.

Gizem Erdem: Yeter oyunu çok heyecanlandığım bir işin elimden kayarak gitmesinin ardından geldi. Oyunun dilinin zorluğu ama konusunun gücünün de etkisiyle korkarak kabul ettim. Belki de bunun olması gerek diye düşündüm.

Metnin sizi en çok etkileyen yanı neydi?

Gizem Erdem: Bu dönem birbirimizi dinlemeden, anlamadan çok yargılıyoruz. Toplum olarak birlikteliğimizi kaybediyoruz. Kaygı duyuyorum. Yeter oyununda iki hostes arasındaki ana sorun bu. Umarım daha anlayışlı olabiliriz birbirimize, farklılıklarımıza, tercihlerimize, düşüncelerimize…

Esra Ruşan: Yeter’in beni en çok etkileyen yanı, konuşulmayanları yüzeye çıkarması oldu. Özellikle kadınların, çocukların ve aslında çoğu zaman hepimizin büyüdükçe öğrendiği o sessiz kalma refleksini gösteriyor. Oyun, “Bunu daha ne kadar görmezden gelebiliriz?” diye soruyor. Bence herkesin içinde bir yerleri sızlatan bir metin.

Yeter’de görevleri icabı “oynamak” zorunda olan iki kadının özel hayatlarında da oynamak zorunda kaldığını görüyoruz. Bu iki kadının sıkışmışlığı sizde nasıl yankı buluyor?

Esra Ruşan: Aslında o sıkışmışlık bana hiç yabancı gelmedi. Kadınların toplumda çoğu zaman roller arasında sıkıştığını hissediyoruz. Bazen güçlü kadın rolünü oynuyoruz, bazen kırılgan olmaktan çekiniyoruz, bazen de sırf düzeni bozmamak için sessiz kalıyoruz. Yeter’deki karakterler de bu sıkışmışlığın farklı yansımaları. İşlerinde mükemmel performans sergilerken, kişisel hayatlarında ne kadar yorulduklarını izlemek hem çok tanıdık hem de can acıtıcı.

Gizem Erdem: ⁠Jane iyi bir anne, iyi bir eş, işinde ve evinde düzenli olan, ahlak kurallarına uygun davranan bir kadın. Hayatını böyle yaşamasının nedeni, doğru olanın bu olduğu ve toplumun dayattığı bilgi ancak içinde hissettiği başka istekleri var. Toni ise toplum normlarının dışına çıkan, bu dayatmaları doğru bulmayan ancak o da karşı çıktığı yerde sevgiyi arayan biri. Her ne kadar Jane’in imrendiği bir yaşantısı olsa da Toni de Jane’in sahip olduğu sevgiye imreniyor. Kocası ve çocukları ile olan sevgisine. Karşı durmak ya da içinde durmak fark etmiyor; iki tarafın da geldiği yer aynı. Anlaşılma ve paylaşma. Bunları yapmaya ihtiyacımız var. Böylece farkındalık geliştirebileceğiz. Hayatlarımızı daha yaşanır hâle getirebileceğiz.

Bu iki kadının birbirinde bulduğu konforu ve dostluğu nasıl yorumluyorsunuz?

Gizem Erdem: Oyundaki iki hostes ilk başta konfor alanlarının içinde ve birbirlerinin alanına çok fazla girmeden, daha yüzeysel bir ilişki kurarak hayatlarına devam ediyor. Sonra farkındalıkla birlikte bu konfor alanları çatlamaya başlıyor ve asıl konforu birbirlerinin elini gerçek anlamda tutarak buluyorlar.

Esra Ruşan: Onların dostluğu, maskelerin düştüğü bir ânın yarattığı samimiyet gibi. Çok farklı yerlerden geliyorlar ama yalnızlıkları ve kırılganlıkları ortak. Birlikte olduklarında, birbirlerinin yaralarını görüp o yaraları saklamaya çalışmadan kabul ediyorlar. Oyun boyunca aralarındaki bağın nasıl güçlendiğini görmek izleyiciye de iyi geliyor sanırım, çünkü hepimiz böyle bir anlayış ve güvenin özlemini çekiyoruz.

Birlikte sahnede olmak nasıl hissettiriyor? 

Esra Ruşan: Gizem’le sahnede olmak… Anlatması zor bir his. Sahneye her çıktığımızda birbirimize güvenle sırtımızı yaslıyoruz. Bazen sahnede göz göze geldiğimizde, sanki metnin ötesinde başka bir dilde konuşuyor gibiyiz. O güven, o ânı paylaşma hâli benim için çok kıymetli.

Gizem Erdem: Esra ile önceden tanışıyoruz ama ilk kez aynı oyunda oynuyoruz. Onunla oyun oynamak çok konforlu ve keyifli. Tam bir kadın dayanışması var aramızda. İyi ki var.

Karakterler sayesinde hosteslik mesleğine dair önceden bilmediğiniz, keşfettiğiniz şeyler oldu mu?

Esra Ruşan: Kesinlikle! Zaten zor bir iş yaptıklarını biliyordum ama oyunun hazırlık sürecinde yaptığımız araştırmalar, dinlediğimiz hikâyeler beni daha da etkiledi. Uçuş sırasında bir yandan güvenliği sağlamak, bir yandan insan psikolojisini yönetmek ve sürekli gülümsemek… Şimdi her uçuşta onları daha farklı bir gözle izliyorum.

Gizem Erdem: Tanıdığım bir iki hostes arkadaşımdan biraz biliyordum hayat düzenlerini.  Zor gerçekten işleri. Hayatları havalimanları ve otel odalarında geçiyor.

Son olarak; koridor mu cam kenarı mı?

Gizem Erdem:  Cam kenarı.

Esra Ruşan: Kesinlikle cam kenarı! O bulutların üstünde olmak, o manzarayı izlemek bana hep hayal kurma fırsatı veriyor. Hem de biri kalkarken sürekli ayağa kalkmak zorunda kalmıyorsun!