Evdeki Saat ve Atıl Aggündüz, “Fark Etmeden”i anlatıyor

Röportaj: İlayda Güler

Güncel popun sonik paletini kendine has yaklaşımıyla genişleten Eren Alıcı namıdiğer Evdeki Saat geçtiğimiz yaz, Huzursuzluğun Meyvesi adlı bir uzunçalar yayımlamıştı. Albümü, döngüsel akışı ve akılda kalıcı yapısıyla dinleyeni hızla içine çeken “Kalkmam Gerek” teklisi takip etti. Evdeki Saat için sıradaki durak olan “Fark Etmeden”in de benzer bir bakışın ürünü olduğu söylenebilir. Akışkan synth katmanlarına eşlik eden bas grooveları, tansiyonu değişen ritimler ve uçucu vokallerin örgüsünden oluşan parça, klibiyle birlikte yayında. 

“Fark Etmeden” videosunun yönetmen koltuğunda; sanat, mimari, grafik eksenindeki üretimlerine bayıldığımız piknik’in kurucularından Atıl Aggündüz oturuyor. İkiliye, şarkı ve klibine dair merak ettiklerimizi sorduk.

Evdeki Saat yanıtlıyor
“‘Fark Etmeden’ […] yıkıp yenisini yaratma döngüsünün bir yansıması.”

Şarkı boyunca; birden evimiz olan harabelerden, fark etmeden kendimizi içinde buluverdiğimiz, çıkışsız gibi görünen döngülerden, korkulardan, sonradan dank eden acı gerçeklerden bahsediyorsun. Kaybolmak ne demek senin için? Özgürlük kaybolmakta mı, bulmakta mı yoksa nerede sence? “Fark Etmeden” nasıl bir sürecin çıktısı?

Bence kaybolmak herkesin yaşadığı, yaşanması da gerekli olan bir kendini yeniden yaratma sürecidir. Tek bir şartla güzel bir şey olabilir bu. O da kaybolduğunun farkında olmak. Kendini bir bina olarak düşünüp, o binanın daha iyi bir versiyonunu yaratmak istiyorsan, önce binanın artık yıkık dökük ve güncel deprem düzenlemesine uygun olmadığını fark etmen gerekiyor ki yıkıp yenisini yapabilesin. Evet, bu sancılı bir süreç fakat depremdeki kayıpları azaltmak için de oldukça gerekli diyebiliriz. Kabullenmekle alakalı bir durum. Her yeni yapıda daha da özgürleşmiş oluyorsun böylece. Aslında “Fark Etmeden” şarkısı benim içimde yaşadığım bu yıkıp yenisini yaratma döngüsünün bir yansıması. 

Sözlerde bahsi geçen dönme dolaşma hâli, ona uyumlanan bir müzikal yapıyla destekleniyor. Şarkının ses dünyası nasıl esinlenmeler, hangi kararlar ve ne tür etkilerle şekillendi, kimler tarafından nasıl inşa edildi?

Geçen gün oturup bu konuyu düşündüm. Öncelikle ikinci kısımda sözlerdeki dönme dolaşma hâliyle vokalin dönüp dolaşması tamamen anlık çıkan bir şey. Şarkının miks aşaması bitmeye yakın ne ekleyebilirim diye düşünürken, “Aa niye vokali de dönüp dolaştırmıyorum ki?” dedim kendi kendime. Hemen uyguladım. Bence bir boyut kattı. Onun dışında dönüp baktığım zaman etkilendiğim başka referanslar da var. Introda Tame Impala’nın “Tomorrow’s Dust”ından etkilendim. Şarkının içindeki brass soundlarında, geçen senelerde dinleyip çok beğendiğim Jabbar’ın “Cesaretsizce Olmuyor” şarkısı beni etkiledi. Vokal efektlerinde ve diğer groovelarda ise yer yer Kendrick Lamar’ın “The Heart Part 5” isimli parçasından esinlendiğimi hatırlıyorum. Şarkıyı kendim bu şekilde inşa ettim. 

İçsel monologlarını üretimlerine yansıtmayı, dinleyeni zihninin içine davet etmeyi seven bir müzisyensin. “Fark Etmeden”in basın bülteninde “dans ederken düşüneceğimiz yeni bir Evdeki Saat dönemi”ne giriş yaptığımızdan bahsediliyor. Bunu biraz açar mısın, dans müziğine nasıl bir yaklaşımla bakıyorsun ve bu yeni dönem hem sana hem de dinleyicilerine neler vadediyor?

Sanırım klasik konser durumu hem konsept hem de mekânsal olarak biraz canımı sıkmaya başladı. Yıllardır farklı bir şeyler yapmak istiyorum ama adım atmıyorum asla bu konu hakkında. Gerek maddi gerek mental kapasite olarak hazır ve yeterli olmadığım için aslında bunlar. Şu an daha hazır hissediyorum fark yaratmak için. Yani hem görsel hem işitsel olarak merak ettiren bir şey yaratmak için. Ya sıkıla sıkıla devam edeceğim ya da farklı bir şey yapacağım. İkinci ihtimale zemin hazırlamak için çabalıyorum.

Atıl Aggündüz yanıtlıyor
“Yok-yer dediğim yer, zihnin kendi derin mekânları, nostaljik ögelerle dolu bir kaybolmuşluğu sorgulayan bir yer.”

Mimariden performatif çizime, font tasarlamaktan dövme yapmaya uzanan geniş bir yelpazede görsel üreten birisin. Sezer Koç’un yakın zamanda yayımlanan “Saat On İki” klibinden sonra yönetmenlik macerandaki ikinci adımdayız. Senin için çok yeni olan bu deneyim nasıl gidiyor, tasarıma bakışını ne şekilde etkiliyor ya da sana ne tür keşif alanları sunuyor, biraz bahseder misin?

Aslında bu medyaların hiçbirini birbirinden ayırmayan birisiyim, benim için her şey bir hikâye anlatmakla veya yeni bir hikâye yazmakla başlıyor. Bu, kimi zaman bir mimari mekân tasarlayarak yeni bir yaşantı kurmakla, kimi zaman çizim performansları ile çizimi mekân üzerine taşımakla veya bir şarkının, bir albümün hikâyesini, duygusunu mekânsal olarak tasarlayıp, yaşantısını canlandırmak ve bunu kimi zaman bir video yoluyla, kimi zaman ise konser deneyimiyle sergilemekle oluyor. Aslında bu ikinci klip yönetmenliğim ancak Lara Di Lara ile çalıştığım dönemde de iki konser sahnesi tasarlayıp, tüm konserin kreatif direktörlüğünü ve yönetmenliğini üstlenmiştim. 

Sanırım benim için eğer anlatılacak bir hikâye veya belki sadece küçük bir his bile varsa işin içinde “Tamam” diyorum, ben de buna dair bir şeyler söyleyebilir, üretebilirim. Mimari tarafta 10 yıllık bir deneyimin içinden gelmeme rağmen son bir yıldır konser sahnesinin, setin içindeyim. Daha hızlı kurulan; mesajını, hikâyesini daha hızlı, daha kısa sürede, mimari projelere göre daha deneysel ve risk alarak anlatan işler olması benim ateşimi yakıyor sanırım. Tabii ki mesleğimin getirdiği malzeme ve mekân bilgisi çok işime yarıyor ama hâlâ her sahne / set / konser işine girerken ne yapacağımı kestiremeden riskler almak gerçekten çok cezbedici. Bilinmeyenin çekiciliği ve verdiği haz diyelim.:) 

“Fark Etmeden”de yönetmenlik dışında kreatif direktör ve set tasarımcısı olarak da sorumluluk alıyorsun. Evdeki Saat’e bütüncül bir yaklaşımla ele alınmış bir performans alanı yaratıyorsun. Bu mekânları oluştururken şarkıyla nasıl ilişkilendin, performansı bir video üzerinden deneyimletecek olmak tasarım kararlarını nasıl etkiledi?

Nasıl ki bir hayali; mekânıyla, ışıklarıyla, sesiyle, müziğiyle birlikte kendinizi de tam ortasına koyarak kurarsınız, işte bende de öyle işliyor süreç. Bir şarkıyı dinlediğimde karnımda yarattığı o his beni hangi hayale götürüyorsa, “Tamam” diyorum, benim hayalim bu. Çok güvenerek kurduğum bir ekibim var, herkesle bu hayali paylaşıp onların hayaliyle kesiştiriyorum, o nedenle süreç her detayıyla yavaş yavaş, dantel işler gibi işleniyor diye örnekleyebilirim.

“Fark Etmeden”, bende “kaybolmuşluğu kabul eden, sakin, dingin bir düşünce süreci”ni çağrıştırdı, bu duygu üzerine gitmeye karar verdim. O nedenle en basit anlatımıyla, Eren’in şarkıyı yazdığı, şarkıyı ürettiği anlardaki motivasyonu bir mekâna dönüştürme kararı aldım. Stüdyodaki, evdeki kablolar ve teknolojik aletlerle dolu set up’ı şöyle bir alt üst edip, çoğaltıp, “yok-yer”de bir performans sahnesine çevirdim. Eren’den de bu set içinde şarkıyı olduğu gibi, istediği gibi performe etmesini istedim. Yok-yer dediğim yer, zihnin kendi derin mekânları, nostaljik ögelerle dolu bir kaybolmuşluğu sorgulayan bir yer. Kimi zaman, hatta belki çoğu zaman benim için battaniyenin altı olan sorgulama evrelerimi bu kez Eren tarafında başka bir hayale dönüştürmeye çalıştım.

Klipte Eren, şarkısını kablolar ve eski teknoloji nesnelerinin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir yığın içinde seslendiriyor. Zaman, nostalji, hafıza kavramları bu videonun neresinde? Mekân ve performans, izleyenlere bu kavramlarla nasıl bağlantılar kurmayı öneriyor?

Herhangi bir yeri anımsatsın veya herhangi bir şeye benzesin istemedim; tam tersine, herkesin daha rahat, daha istediği gibi bir iletişim kurabilmesi için güzel gözükme kaygısı olmayan bir yığın yaratmak istedim. Sonuçta hayal kurarken kimseye beğendirme kaygınız olmaz, kaybolmuşluğunuzu sorgularken güzel gözükmeyi düşünmezsiniz. Bu hikâyeyi kurarken kullandığımız kablolar ise bugünün gerçekliğini ve geleceğin nostaljisini oluşturan en kuvvetli elemanlar. Şarkıyı ilk dinlediğimde duyduğum disko sound’u da beni gelecekten dönüp baktığımda, nostaljik olarak hatırlayabileceğim bir “yalnız disko” hayaline götürdü. 

Şarkıda / videoda üç farklı set var, farklı yoğunluklarda. Her biri, farklı bir sorgulama, kendinle konuşma sürecini ifade ediyor. Eren’in herhangi bir mizansen olmadan, dilediği gibi şarkısını söylemesini isteme nedenim de buydu. Güzel gözükme, bir kurguyu takip etme planımız yoktu. Seti de, tüm hikâyeyi de canımızın istediği gibi kurduk, istediğimiz gibi yaşadık tüm günü.