Evlilikten Sahneler değerlendirmesi (Versus Tiyatro & Zorlu PSM, 2021)

Yakın zamanda HBO yapımı uyarlamasıyla yeniden gündeme gelen, Ingmar Bergman’ın 1973 tarihli mini dizisi Scenes from a Marriage (Scener ur ett äktenskap); bu kez Versus Tiyatro & Zorlu PSM ortak yapımı Evlilikten Sahneler ile sahnede. Çevirisini Ece Dizdar’ın, uyarlama ve yönetmenliğini Kayhan Berkin’in üstlendiği; oyuncu kadrosunda Ece Dizdar, Öner Erkan, Kayhan Berkin, Pınar Göktaş ve Naz Buhşem’in yer aldığı oyun, prömiyerini 21 Ekim’de yapmıştı. 

Konu nedir?

Evlilikten Sahneler, üzerlerine biçilen toplumsal normları layıkıyla performe eden boşanma avukatı Marianne (Ece Dizdar) ile üniversite hocası Johan’ın (Öner Erkan) mutlu evliliklerinin 10. yıl dönümünü arkadaşlarıyla kutlamalarıyla başlıyor. Her şeyinin titizlikle belirlendiği hayatlarının gündelik rutininde, evliliklerinde yaşadıkları sorunları bir noktada çözüme kavuşturamaz hâle gelen çift üzerinden, “İki insan bir ömür bir arada yaşayabilir mi?”, “Aile nedir?”, “Şefkat nedir?”, “Aşk nedir, ne değildir?” gibi sorularla; sevgi, nefret, arzu, monogami, iletişimsizlik ve bağımsızlık gibi kavramlar merkeze alınıyor. 

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler 

Ingmar Bergman, evlilik üzerine bir araştırma diyebileceğimiz; Liv Ullmann ile birlikteliğinden otobiyografik öğeler içeren senaryoyu ilk başta Ayrılıktan Sahneler adıyla kaleme alsa da sonrasında Evlilikten Sahneler olarak değiştirmişti. Hem yazıp hem yönettiği altı bölümlük televizyon dizisi yapımcıların talebiyle 1974’te film olarak yayınlanmış ve o dönemde boşanmaların artmasında önemli etkisi olmuştu.

Aslında film senaryosu olarak yazılan metnin hâlihazırda iki tiyatro metni versiyonu olsa da Dizdar senaryodan kırpıp biçerek, kendi versiyonlarını çıkardıklarını söylüyor.

İlk intiba?

İki perde ve iki saati aşkın süresiyle Evlilikten Sahneler, Bergman’ın 70’ler İsveç’inde geçen metnini günümüze; altı bölümlük mini dizisinin yapısını ise beşe indirerek sahneye uyarlamış. Bu epizodlara ayrılmış yapı, tanıklık ettiğimiz evliliğin dağılma süreciyle de paralel bir anlatı kuruyor gibi.

Metinde, gündelik hayatta ritmi aksamayan, “kusursuz” ve “başarılı” addedilen, cinsiyetlendirilmiş rollerin sonucu olarak; modern yaşam icadı evlilik kurumunun hem kendisine hem de hayata yabancılaşan insan manzaralarına dair uzunca diyaloglar sunuluyor.

Ambiyans / ortam / mekân / kurgu / dekor için neler söyleyebilirsin?

Sahnede, solda sıklıkla yemek yenen masası, sağda ise yatak odasıyla bir ev karşılıyor bizi. Beyaz rengin hüküm sürdüğü bu iç dekor tasarımı stilize hâliyle daha baştan donuk, mekanik bir üst sınıf evliliğin mekânını kurarken oyuncular için de makul bir hareket alanı açıyor gibi.

Kimler sever? 

Toplumsal normlar ve hayatı her şeyiyle bilme, belirleme, düzenleme arzusundaki modernizmin iş birliğinden doğan, çekirdek aile formundaki evliliklerin çıkmazlarında sıkışmak; bu çıkmazlara dair iki saati aşkın bir süre kadar uzun diyaloglara doymak isteyenler.

Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar…

Kucağımıza bıraktığı kocaman sorularla bir evliliğin dağılmasına; kuşatıldığı normların, kurumların, rollerin dışına çıkma cesareti gösteren iki insanın kendilerini bulmasına ve böylelikle ilişkilerine dair daha açık olup hakiki bir yakınlık kurmalarına tanıklık ediyoruz oyun süresince.

Marianne bu kuşatılma içerisinden sıyrılıp kendi sesini, ne istediğini bulurken daha çok debeleniyor. Johan’dan farklı olarak süreci onun için daha uzun, çileli hâle getirenler; payına düşenin bu evliliği sürdürme, huzuru tesis etme olduğunu söyleyen sesler/kurumlar/kişiler şüphesiz. Yılmaz şekilde tekrarlayan sesleri daha az işitip kendisini duyabildikçe bir dönüşüm yaşıyor karakter. Marianne’in yaşadığı bu dönüşüm noktalarını, kırılmaları, Johan’la süregelen meseleleri hangi anlarda çözebildiğini; kısacası Dizdar’ın bir röportajında söylediği şekliyle “sadece bir kadının özgürleşme hikâyesi değil; ilişki, aile ve birey özgürleşmesi adına da irdelemeler barındıran yolculuğunu” daha doyasıya, apaçık seyretme imkanı bulmak isterdim.

Son olarak, 70’lerden uyarlanmış bu metin Marianne’in sürüncemeli bir süreç sonunda, kaybettiklerinin yasını tutup döngüden çıkmasıyla, kendini bulması ya da yeniden inşa etmesiyle, nihayetinde özgür iradesiyle aldığı kararla biten bir yerden okunabilirken; etrafında dönüp durduğumuz, her gün tanıklık ettiğimiz gerçekliklerden hareketle artık başka türlüsünü aramadan edemiyorum. Tüm o kendinden emin seslere rağmen bir şekilde arzularının peşinden gitmeyi öğrenen Marianne’in şiddete maruz kalmadan sıkıştığı yerden çıkmasının başka yolu yok mu sahiden?

Formu dolduran: Yağmur Ruken Kahraman