Başka dilde aşk: Fallen Leaves #ayuff2023
Yazı: Eray Yıldız
Küçücük anlardan kocaman hisler çıkaran, deadpan türünün tek olmasa da en başarılı isimlerinden Aki Kaurismäki’nin yine kalpleri sinema salonunda bıraktıran yeni filminde, biri depresif biri alkolik iki “öteki”nin bir arada olma / kalma çabasını izliyoruz. Geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nin favorilerinden biri olarak sayılan Kuoleet lehdet / Fallen Leaves / Sararmış Yapraklar, Türkiye’de ilk kez Ayvalık Film Festivali’nde gösterildi.
Bu yazı, henüz Fallen Leaves filmini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.
Konu nedir?
Helsinki’nin sıkıcı gecelerinden birinde tesadüfen karşılaşan ve hayatlarının nihai aşkını bulduklarına inanan iki yalnız insanın hikâyesi başrolde. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin gölgesinde geçen bu arayışta, alabildiğine karamsar ve umutsuz bir hayatın beklenmedik mucizelere de konu olabileceğine dair trajikomedisiyle yine dört dörtlük bir Kaurismäki var karşımızda. Bir süpermarkette ömrü dolan ürünleri çöpe atmakla görevli Ansa (Fincede “kapana kısılmış” anlamına geliyor), bir gece tesadüfen aynı derecede yalnız, mutsuz ve umutsuz bir inşaat işçisi olan alkolik Holappa ile tanışır ve ikisi tüm zıtlıklarına rağmen birlikte olmanın yollarını arar.
İlk intiba?
Onca kayıp duygu, yerine yenisini koymakta zorlanılan hisler, unutulanlar ve aslında hatırlamak istenmeyenler, durup dururken olanlar ve bir türlü olamayanlar, aynı dilde anlaşamayanlar ve bambaşka iki dilde birbirini bulanlar… Tüm kontrast duyguların aynı anda yaşandığı Kaurismäki sineması yine bildiğiniz gibi. İrili ufaklı skeç-sahnelerin birbirini yine en muntazam şekilde tamamladığı, büyük laflar etmeden de süregiden savaşa, sınıf bilincine ve eşitsizliğe dair en duru haliyle konuşan zarif ve bir o kadar güçlü bir yapım Fallen Leaves. Sıradan insanların sıra dışı öyküsü. Bir tutuklanma sahnesinde çevreden geçenlerin ve birbirini henüz tanımayan iki baş karakterinin durup olanları izlemesi gibi, Kaurismäki de o sırada kameraya alması ilginç tüm anlarda, olduğundan daha büyük anlamlar yüklemeden de insanların bir sinema salonuna doluşup yan yana bu anlara bakmasını istiyor. Dünya başımıza yıkılırken bir şeylere bakmak işte bu kadar basit olmalı.
Karakterlere dair neler söyleyebilirsin?
Hiçbir iş yerinde tutunamayan ve sadece tek arkadaşı olan iki “umutsuz vaka”nın birbirlerinde ne bulabileceği üzerine bir absürt komedi kurmak istese de Kaurismäki, toplumun kenara ittiği bu iki insanda alt sınıfın kurtuluşunu arıyor. Başta imkânsız gibi gözüken bir aşkta aradığını da aslen dayanışmada buluyor. Tıpkı Ansa’nın sokakta bulduğu köpeği evine alıp sahiplenmesi gibi, onca haksızlığın ve yoksulluğun içinde iki mutsuz karakterine artık sabahları uyanacakları bir sebep veren yönetmen; deforme, derme çatma, beş parasız ama birbirlerine tutunan iki âşığıyla umut verici bir gelecek hayal ediyor finalde. Alsa ve Holappa’yı bir süre unutabilmek mümkün olmayacak.
Kimler sever?
Genellikle olay ve durumların gülünçlüğü veya saçmalığıyla tezat oluşturacak şekilde gösterişsiz, duygusuz ve kaskatı karakterleri konu edinen deadpan alt türüne yakınlık duyanların ve elbette Kaurismäki sinemasını sevenlerin kaçırmaması elzem.
Bunu seven şunları da sever
Normalde de Kaurismäki’nin yakın arkadaşı olan Jim Jarmusch’un başta Night on Earth / Dünyada Bir Gece ile Mystery Train / Gizem Treni filmleri olmak üzere tüm filmografisini referans verebiliriz. (Zaten bir noktada Jarmusch’la ilgili bir sürpriz yaparak yılın en komik sinema anlarından birine imza atıyor yönetmen.)