Paylaşılan yalnızlıklar vardır: Gece Yarısı Tüm Aşıklar

Yazı: Korcan Derinsu

“Şiddetli bir rüzgâr esti. Kendimizi adını bilmediğim kocaman bir ağacın altında dikilip sayısız yaprağın eşzamanlı titremesini izlerken bulduk. Yakınlarda bir karga ötüyordu ve gecenin siluetleri iyice belirginleşmişti. Gecenin gölgelerinde sadece ikimiz vardık.” Mieko Kawakami’nin kadınların farklı seçimlerini ve bu seçimlerin sonuçlarıyla baş etme biçimlerini incelikli ve ustaca bir dille anlattığı romanı Gece Yarısı Tüm Aşıklar, Sinan Ceylan çevirisi ve Doğan Kitap etiketiyle Türkçede.


Ne hakkında? Hikâye ne? 

Fuyuko, Tokyo’da yalnız yaşayan 34 yaşında bir kadındır. Serbest redaktör olarak çalıştığı yayınevindeki meslektaşı Hijiri’den başka arkadaşı yoktur. İçki içmek dışında bir şey yapmadığı monoton ve yalnız hayatına renk katmak için gittiği kültür merkezinde 58 yaşında bir adam olan Mitsutsuka ile tanışır. İkili ara ara buluşup sohbet etmeye başlar. Zamanla birlikte kurduğu bu iletişim Fuyuko’nun hayatı için bir dönüm noktası olacaktır.

Zaman dilimi ve mekân 

Günümüz, Tokyo. 

Okumadan önce bilmemiz gerekenler 

*Gece Yarısı Tüm Aşıklar, Mieko Kawakami’nin Türkçeye çevrilen üçüncü kitabı. Daha önce Memeler ve Yumurtalar ile Cennet romanları yine Doğan Kitap etiketiyle yayımlanmıştı.

*Mieko Kawakami, Japonya’da çok önemli edebiyat ödüllerini kazanmış bir yazar. Dünya çapında tanınması ise Memeler ve Yumurtalar’ın 2020’de İngilizceye çevrilmesiyle oluyor.

*Cennet romanı ile 2022 yılı Uluslararası Booker Ödülleri Kısa Listesi’ne kalan Kawakami, Lydia Davis ve James Joyce’un en büyük ilham kaynakları olduğu söylüyor.

*Mieko Kawakami’nin en büyük hayranlarından birisi de Haruki Murakami. 

Kitaba dair en çok neyi sevdin?

En çok yazarın anlattığı meseleye yaklaşımını sevdim. Şöyle ki özellikle ismine bakınca bir aşk romanı okuyacağımızı sanıyoruz ama öyle değil. Fuyuko’nun bireysel dönüşümünün odakta olduğu bir kendini keşfetme / hatırlama hikâyesi anlatıyor yazar. Aşkın (aslında iletişimin) iyileştiriciliğine başvursa da merkeze yine bireyin iradesini koyan bakışını çok hoş buldum. Bu bakış yalnızlık, kaygı, mahalle baskısı, travma vs. şeyleri anlatırken çareyi de uzaklarda aramayan bir bakış. Bana çok gerçekçi ve olması gerektiği gibi geldi. 

En az neyi sevdin?

İster istemez biraz daha fazlasını aradı gözüm. Fuyuko’yu da Mitsutsuka’yı da biraz daha derinine okumak isterdim. Tabii bu bir okur şımarıklığı. Yoksa her şey yerli yerinde. 

Yazıma dair neler söyleyebilirsin? 

Kısa cümleler, yerinde şiirsellik ve dengeli bir melankoli. Geneli çok sade. Hatta o kadar sade ki bazı okurların “düz” bulacağına eminim. Ben Fuyuko’nun ruh hâlini anlatmak için böylesine minimal bir tercihin çok doğru olduğunu düşünüyorum. Yazar öyle güzel kendini arka plana atıyor ki karakterle okuyucu baş başa kalıyor. Büyük bir olay örgüsü olmadığı için en doğrusu da bu gibi. 

Kısa sürede sürüklenerek mi okudun? Yoksa biraz sürünerek mi? 

Tamamını iki gecede okudum. Hiç öyle elde sürünecek bir kitap değil. Bir kere karakterin duygusuna ortak olunca sonrası akıp gidiyor zaten. 

Çok etkilendiğin / dönüp tekrar okuduğun bölüm(ler) oldu mu? 

Fuyuko’nun özellikle gece yarısı güzelleşen şehir ışıklarından bahsettiği yerler var. Gece, karakterin ruh hâlini anlatmak için önemli bir yer tutuyor metinde. Işıklar da bir umut sembolüne dönüşüyor. Bu bölümlerden tekrar okuduğum cümleler oldu. Kawakami’nin tüm mahareti aslında burada saklı; son derece sıradan bir şeyi, oldukça sade şekilde anlatıp yine de etkilemeyi başarmak. 

Kitap, modunu nasıl etkiledi? 

İlginç bir şekilde iyi hissediyordum kitabı bitirince. Çünkü anlatılanlar çok gerçek ve bir yanıyla da kederli olmasına rağmen hayatın, insanın her zaman değişime açık olduğunu göstermesi ve umudun varlığı hoşuma gitti. Hayat devam ediyor, iyi-kötü bir şeyler yaşıyoruz ve sonunda illa dönüşüyoruz. Hiçbir şey aynı kalmıyor. Yalnızlık da başa çıkılacak bir şey değil; aksine beraber yaşanacak bir kavram. Bilmediğim şeyler değil belki ama bildiğimi hatırlamaya ihtiyacım varmış!

Okurken hiç Google’ladığın şeyler oldu mu? 

İsmi geçen tüm Tokyo mahallelerine baktım. Evet, hepsi birbirinden güzel. 

Kitabın ismi hakkında ne düşünüyorsun?

Çok karışık hisler içerisindeyim. Şöyle ki bu isim, Fuyuko’nun gece yarısı yaptığı ve bol bol düşündüğü yürüyüşlerden geliyor. Dünyanın herhangi bir yerinde de gece yarısı olduğunu ve orada yalnız olan, yalnız uyumak zorunda olan insanların var olduğunu düşünüyor. Bir yandan da bir aşk romanı ismi olmasına rağmen aslında öyle de değil. Taşıdığı tüm bu ironiyi sevdim doğrusu ama diğer yandan tam olarak metni karşılıyor mu emin olamıyorum. 

Bu kitabı seven şunları da sever 

Merkeze kadın karakterleri koyan ve günümüzde Uzak Doğu’sunda geçen romanları düşündüm. Baskısı kolay kolay bulunamayan Banana Yoshimoto romanı Mutfak, Koreli yazar Hwang Bo-Reum’un oldukça ilgi çeken romanı Hyunam-Dong Kitabevi ve Sayaka Murata’nın Kasiyer romanı ilk aklıma gelenler oldu.

Bir de henüz Türkçe çevirisi olmasa da feminist edebiyatın yakın dönem beğenilen eserlerinden Emi Yagi’nin Diary of a Void romanı güzel bir alternatif olabilir. 

Yazara bir soru soracak olsan bu soru ne olurdu?

Bir röportajında sadece bireylerle ilgilendiğini hatta Haruki Murakami’nin kendisini bu konuda çok etkilediğini, “feminist yazar” tanımını da bu yüzden sevmediğini çünkü yeterince kapsayıcı bulmadığını söylüyordu. Ben de kendini tanımlamak zorunda kalsa ilk neler söylerdi, bunu sormak istiyorum.