Duygudurum: GNZY - Doku, Koku, Sen, Ben, Biz

GNZY namıdiğer Güneş Erok’un ilk albümü Doku, Koku, Sen, Ben, Biz, Shalgam Records etiketiyle yayında. Tüm söz ve müziklerin yaratıcısı GNZY. Prodüktör koltuğunda Can Kuman var; kayıtta ise ona Batuhan Polat eşlik ediyor. Ekibin zihinleri zorlayan hayal gücü; ritme kapılıp kafa sallarken bir yandan da kaşlarımız çatık dinlediğimiz, sıra dışı, yeni insanlarla tanışmalı, yer yer şaşırmalı politik bir sesleniş ortaya çıkarıyor. 

Güneş Erok, yirmili yaşlarının başından beri gitar çalıyor, şarkı yazmak ise onun için bir hobi. Müzik yapmayı kendi kendine öğreniyor. Önce elektronik müzik, sonra farkında olmadan hip hop… İlgisi derinleştikçe, sanata ait olduğunu anlıyor. İşe giderken trende yazdığı parçalar, bu farkındalığın ilk adımı. Aynı zamanda çizim de yapan GNZY, çok yönlülüğünü albümünde de hissettiriyor.

2020’nin sonlarında, pandeminin ortasında üretime başlayan müzisyen, oluşturduğu ilk melodilerin ardından, Mehmet Ali Şimayli’nin Portrait and a Dream albümünde de parmağı olan Can Kuman ile geride kalan birkaç yılda özgün besteciliği ve vokal tavrıyla büyüsüne kapıldığımız Batuhan Polat’ı, hep birlikte masaya oturmaya ikna etmiş. Deneysel caz ritimleri ve elektro akustik seslerle dolu koleksiyon, Erok’un ev stüdyosunda, ilham verici doğaçlamalarla son hâlini bulmuş. 

Farkındalığın getirdiği huzursuzluğa dair öyküler

Güneş Erok, Antik Yunan’a kadar, doğduğu yerin kültürel geçmişinden çokça beslenen bir müzisyen. Bu yüzden çocukluğundan beri hikâye anlatıcılığına oldukça meraklı. İlk albümünde dinleyiciye 86 yaşında bir kadın eşlik ediyor; aslında müzik, bizi yeni biriyle tanıştırıyor. Sanki kolumuza girip bize yaşadığı geçmişi anlatıyor, nelerden mahrum kaldığımızı hatırlatıyor bu kişi.

“Eee, ne günler geçti! Ne ağlamaklar ağladım, nasıl ağlamayayım?” serzenişleriyle başlayan Doku, Koku, Sen, Ben, Biz, gittiğimiz yerde mutlu olmama şüphesini aklımıza sokuyor. Bizimle sürekli iletişimde, hatta yer yer cevap bile bekliyor gibi. Aynı kadın sesini şarkıların arasında duymaya devam ediyoruz albüm boyunca. “Samakkolu İsmail” parçasında ailesinin Selanik’ten göçtüğünü anlatıyor mesela. Bir günlüğün sayfalarını çeviriyor gibiyiz ama anılar yalnızca ona ait değil; kolektif hafızamızdan karelere bakıyoruz âdeta.

“Hepimiz Tütün Kırardık”ta eskiden dolup taşan bir gölün nasıl kuruduğunu iç çekerek anlatıyor. Biraz “Zeus” ile sohbet ettikten sonra tekrar yanına geri dönüyoruz. “Ben 86 yaşındayım. Bir tane dikili ev yoktu. Ama şimdi yer gök dolu” diyor. Nasıl yok olduğumuzu, kaybolduğumuz bataklığı hatırlatıyor. İçinde o kadar uzun süredir debeleniyoruz ki orayı yaşam alanımız bellemişiz sanki. GNZY, didaktik sözler yerine kısa sohbetler ve aniden değişen ritimlerle konfor alanımızdan ufak ufak itiyor bizi. 

Müziğin enerjisiyle ayıldığımız, metaforlarla allak bullak olduğumuz bu yolculukta bazen de İngilizce sözler duyuyoruz. Politik bir zemindeyiz ama keyfimizden de taviz vermiyoruz. “Yaz Ateşi”nde vücudumuzda hissettiğimiz bas titreşimleri, ani üslup değişiklikleri ve diyaloglarla yeni nesil bir müzikal dinliyor gibiyiz. “İhtimaller Okyanusu”, en az ismi kadar karanlık ve bir o kadar da yüksek melodilere sahip bir parça; yolsuzluklardan ve sosyal adaletsizlikten yakınıyor. Okyanusun tıpkı sistemin kendisi gibi derin ve bir o kadar da soğuk sularında boğuluyoruz sanki.

Sen, ben, biz; var olmak ve yok edilmek

Vedaya doğru caz melodileri yoğunlaşıyor. Koroların, harekete geçiren funk ritimlerine evrildiğine tanık oluyoruz. Enteresan vokal efektleri ile biraz soluklanıyoruz çünkü kapanışı yapan “Toprak”la kaydın en dik yokuşunu tırmanacağız az sonra. Varlığı yok edenlerle yüzleşiyoruz orada. Maruz bırakıldığımız bu tepe taklak olma hâli, belli ki GNZY’nin aklımızda kalmasını istediği bir gerçeklik. Albümün isminden de anlaşılacağı üzere hep sizli bizli bir iletişim hâlindeyiz çünkü başka türlü bir çıkış mümkün değil. Biliyoruz ki yeniden var olmak, yok edilmek kadar kolektif bir eylem. 

Doku, Koku, Sen, Ben, Biz, sadece müziğiyle değil, kapağındaki görsel şölenle de kendini ifade etmenin yollarını arıyor. Dilara Akbal’ın ellerinden çıkan bu cümbüş, baştan kaşlarımız çatık dinlediğimiz müziğe alışma sürecinin aşamaları gibi. Hayal ettiklerimiz de var, hiç beklemediklerimiz de. Çok desenliliği biraz da Anadolu’nun motiflerini andırıyor; albümdeki kadının evinde bu görsele benzeyen bir eşya bulabilirdik belki de.

Yazı: Seray Soylu