Yılın en iyi gizli hit dizilerinden: Greek Salad

Yazı: J. Hakan Dedeoğlu

Nisanda Amazon Prime Video’da erişime açılan Fransa yapımı Greek Salad, biri girişimci diğeri anti-kapitalist iki kardeşle Atina sokaklarına çağırıyor.

Bu dizi ne anlatıyor?

Son derece farklı gayelere, isteklere ve doğrulara sahip iki genç kardeş, Tom ve Mia’nın yolları Atina’da kesişir. Mia, Erasmus programıyla Atina’ya gelmiş ve kendini bambaşka bir dünyanın içerisinde bulmuştur. Tom ise dedelerinden miras kalan gizemli binayı satmak ve satıştan elde edeceği parayla kendi start-up’ını fonlama amacıyla Atina’ya gelmiştir. Göçmenlere yardım eden bir STK’da çalışan Mia’nın ise bu bina ile ilgili başka planları vardır. İki kardeşin çelişkileri, tutkuları, sevgi ve sevgilileri girift bir şekilde iç içe geçip çatışmalar yaratırken ikisi için de yabancısı oldukları bu şehirde yeni ve beklenmedik kapılar açılacaktır. 

İzlemeden önce bilmeniz gerekenler

Biz diziyi Aylin ile ilkin platformlar arasında gezinirken görüp merak etmiştik. Prime çok uğradığımız bir platform değil ama Maisel’in yeni sezonu düştü mü diye bakınırken çıktı karşımıza. Cast’i gördüğümüz kapak fotoğrafı ve ismi ilgimizi çekti. Sonra Taylan arkadaşımız muhakkak izlememiz yönünde tavsiye bildirince ilk boşlukta diziye başladık. 

Dolayısıyla izlemeye başlamadan önce çok önemli bir bilgiye sahip değildik. Dizi aslında (bilenler beni tenzih etsin) 2002 yapımı L’auberge Espagnole filmiyle başlayan bir serinin bir uzantısı niteliğinde. Bu bilgi nedense dizinin tanıtımlarında çok fazla ön plana çıkarılmamış. Diziyi izlerken, Fransız yönetmen Cedric Klapsich’in yarattığı bu seriye hâkim olmanıza gerek yok aslında ama dönüp serinin diğer filmlerini izlediğiniz zaman nefis bir dünyanın kapıları aralanıyor. 

Klapsich’in L’auberge Espagnole‘u zamanında festivallerde gösterilmiş, ülkemizde de İspanyol Pansiyonu ismiyle vizyona girmişti. O dönem film sevilmiş, adından epey bahsettirmişti. Aylin de ben de izlememiş olsak da mesela filmin bahsini, methini duymuştuk. Film ekonomi eğitimini pekiştirmek amacıyla Erasmus programıyla Barcelona’ya giden Xavier isimli Fransız bir gencin hikâyesini anlatıyor. Xavier kendini farklı milletlerden yedi genç öğrencinin yaşadığı bir evde buluyor ve olaylar gelişiyor. Tam bir Fransız usulü romantik komedi klasiği. Kadrosu da Romain Duris, Audrey Tautou, Cecile de France ve Kelly Reilley gibi isimlerle parlıyor. Klapsich’in kendine has, fazla dramaya girmeyen, yalın anlatımı ve tekniği de filmin benzerleri arasından sıyrılmasını sağlıyor. 

Meğer Klapsich, sonraki yıllarda, Xavier’in hikâyesini anlatmaya devam etmiş. İspanyol Pansiyonu’nu duymuş olsak da devam filmleri olduğunu hiç bilmiyorduk. Klapsich önce 2005 yılında Russian Dolls, akabinde de 2013 yılında Chinese Puzzle ile hikâyeyi yaşatmayı sürdürmüş. Sadece Xavier’in değil; ilk filmdeki Audrey Tautou, Cecile de France ve Kelly Reilley’in oynadığı karakterler de yine olayların merkezinde. Geçen yıllar, büyüyen yaşlar, değişen ve değişemeyen meseleler yıllar içerisinde serpilerek devam ediyor. 

2023 yılında Greek Salad’a geldiğimizde ise bu sefer Xavier’in (kimden olduğunu söyleyerek spoiler vermeyeyim) çocuklarının hikâyelerini izliyoruz: Tom ve Mia… Yine seriye sadık bir şekilde, bir şehri odağına alan Klapsich, 20 küsür yıl önce başlattığı bu hikâyeyi yeni bir jenarasyon ama benzer bir dille anlatmaya devam ediyor. 

Bu üç filmi mi önce izlersiniz, yoksa önce Greek Salad dizisini izler ve severseniz dönüp mü izlersiniz, size kalmış. Ama baştan izlense sanki hem Greek Salad’ın hikâyesi katmanlanır, hem göndermeler anlamlı bir hâle gelir hem de yıllara yayılan uzun bir hikâyeye hâkim olmanın keyfini yaşarsınız.  

İlk intiba?

-Dizinin dili çok yalın ve bazı diyaloglar aşırı “teenage”. Yani hafiften güldürecek kadar, basmakalıp muhabbetler dönebiliyor. Ama sonra fark ediyorsun ki, mesela 4-5 bölüm sonra, seni alıp götüren de bu sadelikmiş… 

-Dizinin oyuncu kadrosu çok başarılı. Özellikle Tom ve Mia’ya hayat veren başroldeki iki isim, Aliocha Schneider ve Megan Northam’ın performansları izleyiciyi çok iyi sürüklüyor.  

-Yönetmen ve yazar Klapsich’in eskiden günümüze taşıdığı naif anlatım dili bence fark etmeden de olsa özlemi çekilen bir boşluğu dolduruyor. 

-Birbirine benzer mekânda geçen onca diziden sonra Atina sokaklarında geçen bir dizi izlemek insanın içini açıyor. Bu arada Atina güzellemesi yapmaya çalışan bir dizi de değil. Ağırlıklı Atina’nın sert ve sorunlu taraflarını görüyoruz. 

-Üç film ve bir diziye hayat veren bu serinin bir çatı isme sahip olmaması garip. 

-Yıllar ilerledikçe elbette meseleler de değişmiş. İlk filmlerde olmayan biraz daha karanlık bir ton var Greek Salad’da. Zamanın ruhuna uygun olarak göçmenlik, cinsel eşitlik, LGBTİ+ hakları, me too hareketi gibi konular kendilerine belirgin bir şekilde yer ediniyor dizide. 

En çok neyi sevdin?

Farklı milletlerden gelen gençlerin birbirlerini ve kültürlerini tanıma çabaları, bunu yaparken yaşadıkları sürprizler, çatışmalar… İnsanın aralarında olası geliyor. Muhabbetlere katılası, apartmanlarının terasında onlarla bira içip kah gezegenin dertlerinden bahsedesi kah gülesi geliyor. Sanırım en çok verdiği bu hissi sevdim.

En az neyi sevdin?

Dizide Fransızımız, İtalyanımız, Afganımız, Sureyilimiz, Hırvatımız, Çekimiz, İspanyolumuz, Yunanımız, ne ararsan var. Lakin hemen hemen hepsi kendi milletinin altını çizmek istercesine aşırı basmakalıp davranıyor. Hatta karikatür derecesinde. Belli ki yazarımız, yönetmenimiz romantik bir ilişki kuruyor farklı kültürlerle ama bu kadar parodiye inmesi dramasından götürüyor biraz.