En sevdiğin grup tişörtü?

Bugün 16 Eylül Grup Tişörtü Günü! Müzisyenlerin resmî satış kanallarında, kendi merch satışlarından elde ettikleri geliri diledikleri bir yardım kuruluşuna bağışlayacağı küresel bir kutlama düzenleniyor. İlk kez bu sene Band Shirt Day adıyla gerçekleşecek bir günlük etkinliğin katılımcıları arasında Blondie, Mac DeMarco, Tori Amos, King Gizzard & The Lizard Wizard ve dahası var.

Bant’ın oldu olası büyük tutkularından grup tişörtlerinin gününü kutlamak için hem kendi gardıroplarımızın derinliklerine daldık hem de Özgün Semerci, Deniz Kuzuoğlu, Gaye Su Akyol, İnan Özdemir ve Gülinler’e favorilerini sorduk.

Sene 2009, hayatta benim için yeri çok ayrı olan Nine Inch Nails ilk kez (ve şu an kadar tek) İstanbul’a, Rock’n Coke Festivali’ne geldi. Ben de o festivalde sahne üstünde çalışıyordum. Grubun hediyesi olan bu tişört üzerinden geçen 13 sene ve solan renklerine rağmen hâlâ dolabımdaki en kıymetli merchandise!

Evet, klişe bir seçim. Rengi soldu, logosu parçalandı, kumaşı yırtıldı. Yine de 12 yıldır favori pelerinim bu. Giydiğiniz an rock’n’roll yıldızı gibi hissetmenizi ya da hiç olmazsa, Liam gibi sallanarak yürümenizi sağlıyor. Oasis’in büyüsü de bu değil miydi zaten?

Konserlerinde kalabalık aşma ve çiş tutma gerginliklerinin üzerine gitme pahasına birinci sırayı tuttuğum sevgili Manic Street Preachers’ın Türkiye’ye ilk gelişi şerefine hazırladığım el emeği göz nuru Richey James tişörtü. Detaylarda biraz dandikleşse de duygusu yerli yerinde.

“Bir yere girerken ilk kendine hallenmelisin” sözü aklımdan çıkmayan, kendisinden başka kimseye benzemeyen, gerçek uzaylı Grace Jones.

Uzun süre sonra verdiğimiz ilk Second konserinin Tuğce Türksoy’un elinden çıkan afiş illüstrasyonu.

Tişört mü daha güzel, bir grubu tişörtünü giyecek kadar sevmek mi bilmiyorum. Her giydiğimde eski güzel günlerimi, sevdiğim şeylerin bende bıraktığı duyguyu hatırlatıyor sanırım. Bir yandan 90’lara ait olan o dev parçama yeni anılar ekleniyor gibi ve bu aidiyet duygusuna bayılıyorum. Yaşasın grup tişörtleri!

Uzun yıllar önce, 2006 sanırım, Bant ofiste grup tişörtleri üzerine bir araştırma yaparken harika bir web sitesi keşfettik. Hakan, Ekin ve ben bir anda kendimize tişörtler almaya başladık. Bu onlardan bir tanesiydi. Maalesef beden ve renk konusunda kendimi tanımadığımı anladığım bir alışverişti. Kadın small ve kırmızı. Dar giymeyi ve kırmızıyı pek sevmeyen biri olarak çok denedim ama dışarı giyemedim. En sevdiğim pijamam 🙂

Dinosaur Jr. bir şekilde hayatım boyunca, ergenliğimden bu yana yanımdam ve gönlümden ayırmadığım tek grup oldu. Tişörtleri de ayrı güzeldir. İlk Dinosaur Jr. tişörtüm, ki 16 yaşımda almıştım, nasıl oldu bilmiyorum kayboldu gitti…. Bu tişörtü Aylin’in anlattığı gibi eski Bant ofisinde internetten almıştık. 13-14 yılı vardır. Uğur tişörtümdür. Her tatile de muhakkak götürürüm. Öyle bir birlikteliğimiz var kendisiyle.

The Smiths’in kişisel tarihimde kapladığı alan o kadar uçsuz bucaksız ki ne Morrissey’in yüz ekşiten politik söylem – eylemleri ne de bu grup seçiminin klişe bulunma olasılığı engel teşkil edebiliyor. “Morrissey’den haz etmeyen The Smiths sevdalıları vardır.” diyor, gündemi de yakaladığını düşündüğüm The Queen Is Dead tişörtümü seçkinin bir köşesine iliştiriyorum.

Üniversite yıllarında belki de en çok döndürdüğüm albümdü Spiderland. Bir gün canlı dinleyeceğime hiç ihtimal vermiyordum ama sağolsun Slint yıllar sonra bir turne yapmaya karar verdi. 30 Mayıs 2014’te Primavera Sound’da arkadaşlarımı Pixies’e uğurlayıp, baştan sona Spiderland’i çalacak Slint’e yollanmak hayatımda aldığım en doğru kararlardan biriydi elbette. Tişört de aynı gece bir stantta kalan son Slint tişörtüydü, turne de Slint’in son turnesi oldu. 

Aslında çok eski bir Metallica tişörtüm vardı ama arayıp bulamadığım için H&M’den aldığım bu Nirvana tişörtü ile selam ederim.

Takıntı mı dediniz?