Hasan Cömert ile hangi film?

Sinema, televizyon ve eğlence kültürü üzerine YouTube kanalı Kutsal Motor’un kurucu üyeleri arasında yer alan Hasan Cömert; 2018’den bu yana içerik üreticisi, yapımcı ve eleştirmen olarak kanala katkı sağlıyor. Muhabir ve kültür-sanat editörü olarak başladığı kariyeri boyunca birçok yayında söyleşi ve yazıları yer alan Hasan Cömert’in, ayrıca televizyon için de hazırlayıp sunduğu sinema programları bulunuyor.

Hangi Film? köşemizin bu haftaki konuğu Hasan Cömert yanıtlıyor: Bugüne dek aklında en çok yer işgal eden film? Hakkı verilmemiş / yeterince anlaşılmamış olduğunu düşündüğün bir film? Şu sıralar en çok merak ettiğin film?


İzlerken diyaloglarına eşlik edebildiğin film?

Groundhog Day (1993, Harold Ramis) ve Sleepless in Seattle (1993, Nora Ephron) ilk aklıma gelenler. Kaç kere izlersem izleyeyim içine çekildiğim için bir parçası oluyorum. Zaten sahnelere, karakterlerin hareketlerine veya diyaloglara eşlik edecek noktaya çoktan geldim bile. Bir de klişe olacak ama Shaun of the Dead’i (2004, Edgar Wright) de söyleyebilirim, bu türde daha iyisi hâlâ yapılamadığı için yeniden yeniden izlemek için bahaneye bile ihtiyaç yok, o yüzden de ister istemez sahne sahne ezberliyorsun. 20’li yaşlarımda dizilere de eşlik ediyordum. Yedi Numara (2000 – 2003) mesela. Yayınlanırken VHS’ye kaydettiğim için defalarca izlemiştim ve bazı sahneleri hâlâ hafızamda eksiksiz duruyor.


Bugüne dek aklında en çok yer işgal eden film?

Una giornata particolare / A Special Day (1977, Ettore Scola). Yaş aldıkça işgal ettiği yer daha da büyüyor. Olağanüstü bir başyapıt olmasının ve kişisel olarak kurduğum bağlantıların yanı sıra yaşadığımız ülkeyle, dönemle ve dünyayla da alakası vardır herhalde.


Hiç sevmedim, seveni de sorguladım dediğin film?

Çok var ama burada birden fazla cephe açmak istemem. Luca Guadagnino “sevgisizliğim” bilinir, oradan devam edeyim. Filmlerinden nefret etmiyorum ama toplamda sevdiğim bir yönetmen değil. Yakınımda seveni çok, arada sorguluyorum kendilerini.  


Müziğine tutulduğun bir film?

Vanilla Sky (2001, Cameron Crowe). Soundtrack’i kusursuz ama filmin hikâyesi, atmosferi, karamsar, distopik ruh hâliyle birlikte şarkılar sahnelerle daha da etkileyici hâle geliyor. Cameron Crowe müzik yazarlığından geldiği için bütün filmlerinde soundtrack albümleri üst düzey ama Vanilla Sky zirvesi. 


Dizisi olmalı dediğin bir film?

Artık her şeyi dizi yaptıkları ve büyük kısmı da keşke yapılmasaydı dedirttiği için hiç cevap vermemek en doğrusu. Ama safça bir beklentiyle sipariş vermem gerekirse Pleasantville’in (1998, Gary Ross) malzemesi diziye çok uygun. Günümüzdeki hipergerçeklik ve gizemli hikâye sevdasına da uygun, dünyanın hâli üzerine de sözünü söyler, daha ne olsun.   


Önden kendini hazırlamayı gerektiren bir film?

Inside Out (2015, Pete Docter, Ronnie Del Carmen). Özellikle birkaç sahne var ki ağlıyorum ve durduramıyorum.


İçmiyorsan bile sigara yaktırma potansiyeli taşıyan bir film?

The Match Factory Girl (1990), Drifting Clouds (1996), The Man Without a Past (2002); herhangi bir Aki Kaurismäki filmi olur. Efkâr sigarası değil, keyif sigarası hiç değil. Kaurismäki filmlerine has bir melankoli ama o melankolinin içinde kısılıp kalmayan, insana kendini daha iyi, daha işe yarar hissettiren bir duygunun tetiklediği bir sigara. (Sigara içmediğim için uydurduğum bir duygu galiba)


Hakkı verilmemiş / yeterince anlaşılmamış olduğunu düşündüğün bir film?

The Ice Storm (1997, Ang Lee). Sadece Ang Lee’nin değil, 90’ların en özel filmlerinden biri. Zamanında bazı sinema yazarları hakkını vermişti ama bugün hak ettiği kadar anılmıyor. Halbuki hiç eskimedi, etkisini yitirmedi. 


“Bu bir film değil, bu bir deneyim” dediğin film?

The Act of Seeing with One’s Own Eyes (1971, Stan Brakhage). Yarım saatlik, morgda geçen bir belgesel. Ölüme dair daha önce deneyimlemediğimiz bir dünyayı gösteriyor.   


Şu sıralar en çok merak ettiğin film?

Alien: Romulus (2024, Fede Álvarez). Fede Álvarez beklentiyi çok yükseltti, umarım sonumuz hayal kırıklığı olmaz.