Hermetic Delight, SISSY MISFIT ve bu hafta başka ne dinlesek?

Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, İlayda Güler, Şevval Öztemur, Utkan Çınar, Zeynep Naz Günsal

Hermetic Delight, Ankara’da geçen 90’lara düşsel bir selam çakıyor. SISSY MISFIT, yoldaki albümü EXXXOSKELETON’dan ilk tekliyle kalp atışlarını hızlandırıyor. DEBBY FRIDAY’in yeni teklisi de Sims göndermeli harika bir kliple geldi.

Taze yayımlanmış albüm ve teklilerden hazırladığımız güncellenen çalma listemiz sizi bekliyor! Öne çıkan kayıtlar ise hemen aşağıda.


TEKLİ: Hermetic Delight – Ankara Punk
(The Animal Farm)

Zeynep Kaya, Atef Aouadhi ve Delphine Padilla’nın Strasbourg’da hayat verip; zamanlar ve mekânlar ötesi sesler ürettiği güç birliği Hermetic Delight, bu kez Ankara’ya yazılmış bir aşk mektubuyla aramızda. Daha doğrusu, solist Kaya’nın Ankara’da geçirdiği gençlik yıllarına, 90’ların ilk yarısına… Düşsel melodileri ve yankılı davullarıyla kana hemen karışıyor, her Hermetic Delight parçası gibi pürüzsüz bir şekilde. “Ankara Punk”ın Robin Pfrimmer imzalı klibi de buradan izlenebilir.

ALBÜM: muganni – 18
(Rakun Müzik)

Senelerdir mor ve ötesi ile dinlediğimiz Burak Güven, muganni mahlasıyla ilk solo albümünü yayımladı. Her durağında yaşamaya ve sevmeye dair farklı bir pencere açan 12 şarkılık koleksiyonun, Güven’in söz yazarlığındaki ustalığıyla olduğu kadar enstrümantasyonu (birçok şarkıda yerini almış üflemelilerin güzelliğini ayrıca belirtelim) ve düzenlemeleriyle de parlıyor. Şu âna ve geçmişine baktığında her zaman olumlu cevaplar bulamayan bir anlatıcıyla baş başayız koleksiyon boyunca. Parçalarla hızlı bir tanışma turu için, albümün yönetmen koltuğunda Begüm Koçum’un olduğu kısa filmini de buraya bırakıyoruz.

TEKLİ: DEBBY FRIDAY – To The Dancefloor
(Sub Pop)

Baharın ilk tomurcuklarından heveslenerek kendi kafasında yazı çoktan getirmiş; kraliçelere armağan teklisiyle platformlara floresan pembe bir göktaşı gibi düştü DEBBY FRIDAY. Geçen yılki çıkış albümü Good Luck’ın ardından loop’a almaya karşı koyması pek zor bir parçayla aramızda. Toronto’da yerleşik müzisyen; dans, kulüp, ter ve benzeri çağrışımları kat kat yaşatan parçayı prodüktörler Graham Walsh ve Hitech ile beraber kaydetmiş. Deli gibi özlenen çevrimiçi giydirme oyunlarına ve Sims dünyasına tüm Y2K enerjisiyle selam çakan klibini de şöyle bırakalım.

ALBÜM: Nova Norda – Üzgünüm, Üzgün Diilim
(Bağımsız)

“İstesen de sevemezsin, sevdiğine iyi gelemezsin. Aynada gördüğün benim, benimle yüzleşemezsin. Öldürürsün gömemezsin, bedelini ödemezsin. Yangına sırtını çevirip külleri yok edemezsin.” Nova Norda’dan bir başkası tarafından yıkılmış güveni kendi elleriyle yeniden inşa etmenin, kendini yeniden doğurmanın, büyütmenin, iyileşmenin, sevmenin verdiği ışığa, özgürlüğe adanmış bir iç dökümü ya da her şeyin geçici olduğuna dair bir hatırlatma mesajı.

ALBÜM: T-Bone Burnett – The Other Side
(Verve)

İmza prodüktör T-Bone Burnett az ve öz solo albüm yapar ama yaptı da mı tam yapar. Arada ortaklaşa güzel işler de yaptı, özellikle son yıllarda Jay Bellerose ve Keefus Ciancia ile kotardığı The Invisible Light albümleri harikaydı. 2006’dan beri ilk solosu The Other Side ise 76 yaşındaki müzisyenin akustik folk ağırlıklı bir çalışması. Genelde kullandığı stüdyo cambazlıklarını bir yana bırakıp şarkıları ve sözleri öne çıkarmış. Özellikle son dönemlerin pek revaçtaki güzel sesli ikilisi Lucius’un da katkısı şarkıları yükseltse de insan biraz da Burnett’in kayıt yeteneklerini de görmek istiyor. Burnett’in vokalist olmamasına rağmen puslu, karakterli sesi ve anlaşılır lirikleriyle dikkat çekici bir albüm.

TEKLİ: SISSY MISFIT – PUSH THE NEEDLE
(HOLY MISFIT)

Bir süredir Londra’da yaşayan SISSY MISFIT, düzenlediği CEHENNEM başlıklı parti serisi ve endüstriyel / screamo / pop bileşimi setleriyle dikkatleri üzerine çekmişti. Sırada EXXXOSKELETON adını verdiği ilk albümü var. 7 Haziran’da yayımlanacak koleksiyondan dinlemeye açılan ilk parça “PUSH THE NEEDLE”, ilhamını müzisyenin uyum süreci ve geçirdiği estetik ameliyatlardan alıyor. Bu tematik anlatıyı çarpıcı bir görsellikle de destekleyen SISSY MISFIT, albüm için birbiriyle temas eden bir dizi video klip çekmiş. Buradan izleyebileceğiniz “PUSH THE NEEDLE” videosu ile yaradılış, popüler kültür ve MTV gibi başlıklara selam çakıyor.

TEKLİ: Joe Goddard – Moments Die
(Domino Recording / GRGDN Müzik)

12 Temmuz’da kavuşacağımız Harmonics ile “kendi sezgileriyle daha fazla temasa geçmeye” yönelik adımlar atmış Hot Chip üyesi Joe Goddard. Müzisyenin empatik solo albümünden ilk sesleniş ise “Moments Die” adını taşıyor. Teklinin elektronik yapısı Barrie’nin eşsiz sesiyle yorgunlukları alan bir armoni sağlamış. Sözleri John Berger’in Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa Ömürlü kitabından ilhamlı şarkının yaşattığı hüzün de tam kıvamında. Yönetmenliğini Nathan Castiel’in üstlendiği klip ise burada

TEKLİ: Arooj Aftab – Raat Ki Rani
(Verve Records)

Adını gecenin kraliçesi çiçeğinden alan yeni Arooj Aftab teklisi, bütün çekiciliği ve karizmasıyla güzel bir partinin bahçesinde salınan biriyle ilgiliymiş. Büyüleyici sesinin sürükleyici bir ritimle birleştiği şarkıda müzisyen ilk defa auto-tune’a başvuruyor. Şu âna kadarki ses evrenine kıyasla daha inorganik bir iş çıkıyor ortaya. Bu yeni yön Aftab’ın şu an prodüksiyon aşamasındaki albümü Night Reign’den bekleyebileceklerimize dair bir ipucu olabilir. 

TEKLİ: Alice Grass & Jupiter io – Drown
(Eating Glass Records)

1992’de Cameron Crowe’un romantik komedisi Singles’da işitilen narin ve zarif Smashing Pumpkins parçası, Eski Health üyesi ve Alice Glass’in uzun soluklu ortağı Jupiter Keyes ile beraber yorumlanmış. Glass’ın aşina olduğumuz vokallerini az ama öz bas vuruşları ve parıltılı glitch sesleriyle donatarak inşa ettiği parça, aslında sonradan rafa kaldırılan bir SP derlemesi için yorumlanmış. 

TEKLİ: Backxwash – WAKE UP
(Ugly Hag Records)

Geceleri kendini yargılamamaya çalışarak geçiren, iğrenç olduğu hissinden kurtulamayan, günbegün çürüdüğünün farkında olan bir ruhun hayatla verdiği kavga, kalmak için bir sebep bulmaya çalışırken iç sesiyle yaptığı konuşma. Ya da BACKXWASH’un metalden gospel’a uzanan bir yolu rap’iyle ateşlediği iki bölümden oluşan, sekiz dakikalık bir destan. Dinleyin, üzerine bir bardak su için.

TEKLİ: İlk Zamanlar – WORK
(DIKTATOR CLUB)

İlk Zamanlar, 10 Mayıs’ta yayımlanacak yeni albüm PLANET 404 için geri sayımda şu sıralar. Doğaçlama seanslarından alınan kayıtlardan yola çıkarak hayat bulan 13 şarkılık albüm, İlk Zamanlar usulü konsept bir anlatı inşa ediyor. Sıkışmışlık hissinin silkeleyip insanı hareketlendiren bir etkiye sahip yeni tekli “WORK” ve yoldaki albüme dair merak ettiklerimizi ikiliye sorduğumuz sohbetimiz de burada.

EP: unpeople – unpeople
(Sharptone Records)

İngiltere’nin yeni nesil metal sahnesinden unpeople’ın ilk kısaçalarına merhaba diyoruz. İsimlerini özellikle siyasi elitler tarafından önemsenmeyen ve küçük görülen kesimden alan grubun beş şarkılık projesinin her saniyesinde birikmiş öfke ve isyanı tatmak mümkün. unpeople’ın duygularını geçirmekten başka iyi yaptığı bir şey ise parçalarına pop unsurları da katıp müziklerini daha geniş bir kitleye hitap eder hâle geitrmek. Ustaca yapılmış ve hiçbir ânında sırıtmayan bir füzyon bekliyor dinleyiciyi. 

TEKLİ: J Noa – Cenicienta
(Sony Music)

Dominik Cumhuriyeti’nden tüm karizmasıyla global rap sahnesini kendine baktıran gencecik rapçi J Noa’dan bir tekli. Old school geleneklerine sadık düzenlemesiyle ânında groove’unun içine alan parçasında nefes soluk bilmeden sarf ediyor mısraları. Enstrümantasyonunda Latin etkilerinin de alttan alta hissedildiği parçanın klibi, bu titreşimleri hepten pekiştiriyor gibi.

ALBÜM: Melvins – Tarantula Heart
(Ipecac Recordings)

Dallı budaklı Melvins diskografisinin tam 27. stüdyo albümü. Tarantula Heart, Buzz Osborne ve dostlarının hâlâ kendilerine yeni şarkı yazım yolları aradığının bir ispatı gibi. Grubun kadim davulcusu Dale Crover ve Nausea üyesi Roy Mayorga’nın; Osborne’un doğaçlama çaldığı kimi rifflere eşlik ettiği davul kayıtları; yoldaki albümün temelini oluşturmuş. Yeni Melvins albümünün tamamı da bu davul kayıtları etrafında hayat bulmuş.

TEKLİ: Fontaines D.C. – Starburster
(XL Recordings / GRGDN Müzik)

Yaylılar! Bazen derin nefesler aldırır, bazen de boğazınızı sıkarlar. İkisini birlikte yaptıklarında: Kaos. Fontaines D.C.’nin 23 Ağustos’ta yayımlanacak dördüncü albümü Romance ile tanıştıran “Starburster”; Grian Chatten usulü karmaşık sözleri, bir trip hop ritmi ve nazik piyano notalarının peşine takılmış silkeleyici düzenlemesi ve Chatten’ın kılıktan kılığa oyununa eşlik eden baş döndürücü klibine bakılırsa devamı için merak uyandıran, iyi bir başlangıç.

TEKLİ: Tendertwin – Asking
(Eingang Records)

Bütün karanlık bulutları beraberinde getiriyor “Asking”. Bilge Nur Yılmaz, namıdiğer Tendertwin, ilhamını yalnızca Türkiye’nin farklı bölgelerinden değil; Londra ve Philadelphia gibi dünyanın birçok farklı coğrafyasından alıyor. Sade bir akustik gitarla açılsa da kuvvetli bir elektro gitarın dâhil olmasıyla başka bir moda bürünen parçanın kendini hemen ele vermese de “tuzaklar ve dayanıklılık” hakkında olduğunu söylüyor Tendertwin. Ship Argo adlı EP’nin ilk teklisi olan “Asking” için çekilen klip de işte burada.

TEKLİ: John Grant – The Child Catcher
(Bella Union / GRGDN Müzik)

John Grant, her daim adımlarını takip etmesi, söylediklerine kulak kesilmesi ve şarkıları eşliğinde tebessüm etmesi canlandırıcı bir etkiye sahip müzisyenlerden. solo Kariyerinin yeni halkası olacak The Art Of The Lie ile gündemimizde bu sıralar. Albüme doğru ikinci durak olan “The Child Catcher”; hiç acelesi olmayan, destansı ve düşsel bir atmosferde vuku buluyor. Yoğun synth blokları arasında Grant’in vokal melodilerine tutunarak sayfalarını çevirdiğimiz bir masalı andırıyor. John Grant’ten ergenlik yıllarında en sık dinlediği albümleri dinlediğimiz Teenage Kicks röportajımız da hemen burada.

ALBÜM: emir taha – E.T. Phone Home
(Hoppa Records)

Londra’da yerleşik Emir Taha’nın ilk göz ağrısı olan albüm E.T. Phone Home nihayet aramıza iniş yaptı. R&B ezgileri, funk, psikedelik Anadolu tınıları, elektronik unsurları, lo-fi sesleri, trap altyapısı, emir taha’nın yumuşak vokali, Türkçe ve İngilizce sözleriyle âdeta bir kaleydoskop. 12 parçalık albüm bu eklektik yapısı ile kuş misali oraya, buraya, şuraya doğru süzülen çok yönlü bir yolculuğa ortak ediyor. Kapak görseli ise Murat Palta imzalı. E.T. Phone Home albümünün ilk konseri, 26 Nisan’da Babylon’da.

ALBÜM: Pearl Jam – Dark Matter
(Republic)

Her yeni Pearl Jam albümü “acaba 90’lardakiler gibi oldu mu?” merakını uyandırdıktan sonra belli bir hayal kırıklığı yaratıyor uzun süredir. Dark Matter’da da maalesef değişen bir şey yok. Yakın zamanda The Rolling Stones ile de çalışan 33 yaşındaki genç prodüktör Andrew Watt’ın da etkisi işe yaramamış. Janjanlı kâğıt tadındaki parlak yaklaşım son derece yabancılaştırıcı, sanki bir yapay zekâ motoruna “kötü bir Pearl Jam albümü yap” denmiş gibi. Öyle olsa sonuçların daha farklı olacağını sanmıyoruz. İnsan No Code’daki gibi karakterli soundları arıyor. Vedder beraber yola çıktığı, akranı isimler Cornell, Cobain, Staley gibilerden daha uzun yaşadı ve 60’ında da gayet sağlıklı görünüyor. Ama insan ister istemez onların da çok sevdiği Neil Young’ın sözünü hatırlıyor. “Yanıp kül olmak, sonra solup gitmekten daha iyidir.” 

TEKLİ: Jamie XX feat. Honey Dijon – Baddy on the Floor
(Young / GRGDN Müzik)

Öncelikle bir haberle başlayalım. The xx ile yaptığı işlerle tanıdığımız yetenekli elektronikçi Jamie XX harika ilk albümü In Colour’dan 9 yıl sonra yeni bir solo albümün müjdesini verdi sonunda. Aslında 2020’den beri zaman zaman şarkılarla çıkageliyor ama tabii bu şarkılar mı albümü oluşturacak, bilmiyoruz. Honey Dijon ile kotardığı son teklisi “Baddy on the Floor”, XX’in imzası sayabileceğimiz vokal samplelarından oluşturduğu ritimlerle başlayan, devamında da 70’ler disko soundlarıyla bezeli bir kulüp şarkısı. 

ALBÜM: High on Fire – Cometh The Storm
(MNRK Records)

Grammy ödüllü stoner metal grubu High on Fire, diskografisinin dokuzuncu uzunçaları Cometh The Storm ile en iyi yaptığı şeyi yapmaya devam ediyor: Saç tellerinizi dimdik edecek, ayaklarınızı yerden kesecek riff banyoları. Matt Pike, Jeff Matz, Coady Willis üçlüsü birlikte çalmaktan aldıkları hazzı kayıtlarına sızdırmayı ustalıkla başaran gruplardan. Açılış şarkısı “Lambsbread” de onlarla stüdyoda ya da sahnede ter atma isteği uyandırıyor. Tabii ki “Karanlık Yol” parçasına da bir parantez açmalı; basçı Jeff Matz’ın yıllardır İstanbul’a gelip giderek geçirdiği saz mesaisinin bir çıktısı olan enstrümantal bir beste, albümün de en ayrıksı durağı.

ALBÜM: Cloud Nothings – Final Summer
(Pure Noise Records)

2010’dan beri aktif ve düzenli olarak üretim hâlindeki Cloud Nothings yeni stüdyo albümlerinde pop-punk’ı yeniden keşfetmiyor belki ama senelerdir bu işi yapan bir grubun nasıl büyük bir şevkle tekrar kolları sıvayabilecekleğine dair umut oluyorlar diyebiliriz. Synth yürüyüşüyle başlayan albümün açılış şarkısı “Final Summer”, Cleveland çıkışlı üçlünün aslında yeni rüzgârlara yelken açabileceğine işaret etse de albümün geri kalanında kulaklarımızı dolduran gitar aranjmanları ve yer yer bunların arasında kaybolmuş vokaller yerlerini alıyor. 

TEKLİ: Loma – How It Starts
(Sub Pop)

“Birliktelik, kayıp, yenilenme ve işte şu yalnız olmak duygusuyla mücadele etme” hakkindaki yeni Loma albümü How Will I Live Without a Body?, 28 Haziran’da çıkacak. Bu grubun pandemi sebebiyle verdiği dört yıllık aranın meyvesi, “How It Stars” ise ilk tadımlık. Dinlediğiniz anda çevresel renklerin gitgide soluklaştığı, zamanı ağırlaştıran hipnotik piyanosu ve Emily Crossu’un derinden gelerek saran vokalleriyle huzursuz edici de biraz. Teklinin bazı lirikleri ile uzunçaların ismi için yapay zekâya danışılmış. Cross’un hem yönetip hem oynağı video klip için tık tık

TEKLİ: İdil Meşe & Güneş Kardeş – Neden
(Ada Müzik)

“Böylesine güzellik içine sığmış anlamsızlık. Yılan zehri misali dolanan tekinsizlik.” Şarkılarının her birinde kendine özgü hikâyeciliğiyle heyecanlandıran İdil Meşe, bu kez varoluşsal sorularına ortak ediyor. Düzenlemesi Güneş Kardeş’e ait parça, vintage rock tınısıyla İdil Meşe diskografisinde daha önce pek yanaşılmamış kapıları aralamış. Kapak görseli Günseli Sepici imzalı, Güneş Kardeş’in çektiği video klip de önümüzdeki günlerde yayında.

ALBÜM: The Power of the Heart: A Tribute to Lou Reed
(Light in the Attic)

Lou Reed aramızdan ayrılalı 10 seneyi geçti. Bu süre zarfında hakkında kitaplar, belgeseller derken bolca anma harekatı oldu. The Power of the Heart ise Reed’in akranı sayabileceğimiz müzisyenlerin Reed şarkılarına kendi tarzlarıyla yaptıkları şekillerden oluşuyor. Keith Richards’ın yorgun sesli “Waiting for the Man”ine çok ısınmasak da Afghan Whigs’in “I Love You Suzanne”i, Rufus Wainwright’ın “Perfect Day”i ve özellikle 83 yaşındaki Bobby Rush’ın “Sally Can’t Dance” yorumları gayet tadında. Yine de Reed gibi sayısız efsane şarkısı olan bir isme çeşitliliği daha bol bir anma albümü yakışırdı diye de düşünmeden edemiyor insan.

TEKLİ: The Men – I See The Light
(Fuzz Club)

New York çıkışlı grubun yeni teklisinde onları durdurabilene aşk olsun. Enerjisiyle kabına sığmayan “I See The Light” güçlü ve kararlı drum machinelerin üstüne esip gürleyen gitar ve vokallerle önceki albümlerinde önemli ilham kaynaklarından olan Bruce Springsteen ve Tom Petty’yi andırıyor.

ALBÜM: Tone Science Module No​.​9: Theories and Conjectures
(DiN / Something Else Music Limited)

Ambient odaklı yayınlar yapan Sunderland merkezli plak şirketi DiN’in modüler synthesizer dünyasını keşfe çıktığı Tone Science serisinin dokuzuncu yayını. Bu alandaki üretim pratiklerinin ve ifade biçimlerinin ne denli çeşitlenebileceğine dair ufuk açıcı örnekleri titiz bir kürasyonla önümüze getiren serinin bu edisyonu; Swansither, Theda Elecronic Music, JacqNoise ve Sulk Rooms gibilerinin derinlikli bestelerinde drone’la, glitch’le, ambient’la, electronica’yla bir bütün oluşturuyor. 

TEKLİ: Martha Skye Murphy – Need
(AD 93)

Bacaklarınızı sıyırıp geçen sakin bir rüzgâr, gökleri çalkalayan bir fırtınaya dönüşürse ne olur? Martha Skye Murphy, tiz çığlıklar eşliğinde yanıtlıyor bunu “Need”de. Özlem, kayıp ve hafızanın tutarsızlığı etrafında biçimlenmiş bir aşk şarkısı. Tuhaf, bir miktar rahatsız edici klibinde ise varlığının en vahşi kısımlarını göstererek, izleyiciyi belirsizliğin huzursuzluğuna davet etmek istemiş müzisyen.

ALBÜM: Local Natives – But I’ll Wait For You
(Loma Vista)

Taylor Rice’ın belirleyici vokaliyle kariyerlerinin 20. yılına yaklaşırken, Caliofrnialı grup Local Natives plak dükkânlarının “indie” klasöründe kendine saygın bir yer edindi çoktan. Pandemi sırasında dağılma noktasına kadar gelen grup bu buhrandan bolca şarkı kaydederek çıkmış. Bunlardan bir bölümünü geçen yıl Time Will Wait For No One adını verdikleri albümleriyle paylaşmışlardı. Devamı da But I’ll  Wait For You ile geldi. Kendileri de “kardeş” albümler olarak tanımlıyorlar zaten. Yetenekli prodüktör John Congleton’ın hafif elektroniğe de göz kırpan dokunuşlarıyla da gayet eli yüzü düzgün bir çalışma. Dağılmayı hiç düşünmesinler, belli ki daha verecekleri çok.