Gidenler gidemeyenlere anlatsın: Hiçbir Yere Gitmiyorum
Yazı: Korcan Derinsu
Rumena Bužarovska’nın Hiçbir Yere Gitmiyorum adlı öykü kitabı; içsel gerilimlerle dolu, sıradan gibi görünen hayatların incelikle dokunmuş portrelerini sunarak okuru, kendi yaşamının gölgelerinde dolaşmaya davet ediyor. Livera Yayınları etiketi ve İsmail Ferhat Çekem çevirisiyle yayımlanan kitap, yazarın Türkçeye çevrilen ilk işi.
Ne hakkında? Hikâye ne?
Hiçbir Yere Gitmiyorum 8 öyküden oluşuyor. Genelde kadınların başrolde olduğu hikâyelerde göçmenlik, aidiyet, aile, ilişkiler ve toplum baskısının birey üzerindeki etkilerini anlatılıyor. Diğer yandan da hemen hemen tüm karakterlerin gerek kendilerine gerekse çevrelerine yabancılaşmaları ele alınıyor.
Zaman dilimi ve mekân
Günümüz, Üsküp’ten Amerika’ya uzanan geniş bir coğrafya.
Okumadan önce bilmemiz gerekenler
Rumena Bužarovska çağdaş Kuzey Makedonya edebiyatının önde gelen isimlerinden biri. Kendine has üslubuyla toplumsal normları ve birey üzerindeki baskıları eleştiren metinleriyle tanınıyor.
2017’de MeToo hareketinin Kuzey Makedonya ayağına öncülük eden Bužarovska, altı kadın arkadaşıyla birlikte tacize uğrayan kadınları seslerini yükseltme konusunda cesaretlendirmiş.
Hiçbir Yere Gitmiyorum, yazarın Türkçede yayımlanan ilk kitabı olsa da aslında yazdığı dördüncü kitap. Bir önceki kitabı My Husband Avrupa’da beğeni toplamış, ondan fazla dile çevrilmiş ve sahneye uyarlanmış.
Köşe yazarlığının yanı sıra Üsküp’te devlet üniversitesinde akademisyenlik yapan Bužarovska, PeachPreach adlı kadın hikâye anlatıcılığı girişimini de yönetmekte.
Kitaba dair en çok neyi sevdin?
En çok sevdiğim şey hikâyelerin hemen hepsinin kökünün son derece gündelik -hatta sıradan- şeylere dayanması oldu. Yazar hemen her hikâyede, görünüşte basit bir durumu alıp toplumsal ya da bireysel boyutlara taşıyor ve böylelikle okuyucuyu hem düşündürüyor hem de rahatsız ediyor. Üstelik bunu yaparken bazen kara mizaha başvuruyor. Ortaya da okurken duygudan duyguya savuran güçlü öyküler çıkıyor.
Yazıma dair neler söyleyebilirsin?
Çok sade bir anlatımı ve dili var yazarın ama bu sadelik hikâyelerin gücüne güç katan türden. Hikayelere ortasından dâhil oluyoruz. Bu anlamda okuması da öykü evrenine katılması da kolay bir yazar. Sonrasında yazarın karakterler üzerinden paylaştığı gözlemleri devreye giriyor ki hepsi çok gerçekçi!
Kısa sürede sürüklenerek mi okudun? Yoksa biraz sürünerek mi?
Büyük bir iradeyle (!) günde sadece bir hikâye okuyarak tamamını haftaya yaymış oldum. İyi ki de böyle yapmışım çünkü hızlı okusam tadı damağımda kalırdı.
Çok etkilendiğin / dönüp tekrar okuduğun bölüm(ler) oldu mu?
İlişkilere, evliliğe dair bazı öyküler var. Yine kaynağını gündelik şeylerden alan hikâyeler. Burada yazarın şahane gözlemleri var. Bazı şeylerin bu kadar evrensel olmasına hâlâ şaşırıyorum. Buraları genelde tebessüm ederek tekrar tekrar okudum.
Kitap, modunu nasıl etkiledi?
Yazarın hedeflediği tam bu mu, emin değilim ama ben çok eğlendim okurken. Özellikle son öykü olan “Teşekkür” kendine has şahane bir mizah barındırıyor. Onunla kitabı bitirince ister istemez keyfim yerindeydi. Bazı öyküler iç burkacak türden ama hiçbir zaman ona kapılmamıza da izin vermiyor yazar. Balkan edebiyatı etkisi biraz da.
Okurken hiç Google’ladığın şeyler oldu mu?
Yazara dair hiçbir fikrim olmadığı için fotoğrafına baktım. Öyküleri okurken yolunun Amerika’dan geçtiğini ya da Amerikan edebiyatına yakın olduğunu hissetmiştim. Haklı çıktım.
Kitabın ismi hakkında ne düşünüyorsun?
Öykülerin büyük kısmında göçmenlik meselesi ele alındığı için derlemeye bu ismi vermek de çok anlamlı. Gidenin de kalanın da nasıl yabancılaştığını anlatıyor çünkü yazar. Üstelik aynı ismi taşıyan öykü de derlemenin en kuvvetli öykülerinden biri. “Kırılgan erkeklik” öyle güzel anlatılıyor ki kesinlikle ismini vermeyi hak ediyor.
Bu kitabı seven şunları da sever
Kitabı okurken ister istemez yazarın da favori yazarlarından olan Alice Munro’yu düşündüm. (Diğerleri de Raymond Carver ve Toni Morrison) Alice Munro’nun Firar, Nefret, Arkadaşlık, Flört, Aşk, Evlilik ve Bazı Kadınlar kitapları gerçekten çok iyi öykü kitapları. (Not: Alice Munro öldükten sonra kızı Andrea Robin Skinner, annesini üvey babanın tacizini bilip susmakla itham etti ve bu durumun da annesinin “mirasının” bir parçası olduğunu söyledi. Hâliyle Munro’nun adını geçirirken bu durumu da belirtmek gerekli diye düşünüyorum.)
Bir de içerik olarak da üslup olarak da farklı olsalar bile, Balkan coğrafyasından çıkan bir başka kadın yazarın, Dubravka Ugrešić’in Acı Bakanlığı ve Baba Yaga’nın Yumurtası romanlarını da öneririm.
Yazara bir soru soracak olsan bu soru ne olurdu?
Lewis Carroll, J. M. Coetzee, Truman Capote ve Charles Bukowski gibi yazarları Makedoncaya çevirdiğini okudum. Bunlar arasında favorisi hangisi merak ettim.