Hugh Jackman, Laura Dern ve ergenlik hezeyanlarıyla boğuşan oğulları: “The Son”

Henüz tek bir uzun metraj çektiği için Florian Zeller ismine henüz pek aşina olmayabiliriz, fakat kendisi tiyatro sahnelerinde oldukça alkış toplayan bir kalem; öyle ki The Guardian’a göre zamanımızın en heyecan verici oyun yazarı. 3 romanı ve 12 oyunuyla sayısız ödül kazanan, işlerini uzun yıllar seyredeceğiz gibi duran yazar/yönetmen, Anthony Hopkins ve Olivia Colman başrollü The Father ile sadece adım attığı sinema dünyasına değil, içinde bulunduğumuz ödül sezonuna da oldukça güçlü bir giriş yapmıştı.

Yine kendi metni olan La Père isimli oyunun adaptasyonu The Father, isimsiz aile üçlemesinin bir halkası esasen. Arayı çok fazla açmama ve yakaladığı ivmeyi devam ettirme niyetinde olan Zeller, bu üçlemenin bir diğer parçası olan Le Fils için harekete geçmiş bile.

Oyun ilk olarak 2018’de, Paris’te sahnelenmiş; 2019’da Londra’daki West End prodüksiyonuyla da büyük alkış toplamıştı. Beyaz perdeye uyarlama sürecinde, ilk filminde olduğu gibi, tiyatro sanatıyla dirsek teması bulunan İngiliz senarist Christopher Hampton (Dangerous Liaisons, Atonement) var Ziller’ın yanında.

Florian Zeller

“Bu film, ailemizi ve arkadaşlarımızı aramamızı sağlamalı”

Son olarak, milyonlarca doları zimmetine geçiren bir okul müdürüne hayat verdiği HBO filmi Bad Education’da izlediğimiz Hugh Jackman ve Marriage Story’deki varlığıyla yüzümüzü güldürüp, bir de ilk Oscar’ına uzanan Laura Dern; The Son ismini taşıyacak projenin başrolleri olarak açıklandılar. İki oyuncunun da karakterlerine büyük bir sıcaklık, şefkat ve kırılganlık kazandıracaklarına inanmakta Zeller. Ayrıca New York şehrinin de, nefes alan bir karaktermişçesine varlığını hissettireceğini söylüyor.

Peki ne anlatacak bu The Son? Öykünün kalbinde, ergenlik hezeyanlarıyla boğuşan genç Nicholas yer almakta. Nicholas’la ilgili bir şeylerin ters gittiği çok açık; ebeveynleri boşandığından beri insanlara mesafeli, öfke problemleri var ve sık sık okuldan kaçıyor. Bir şeylerin değişmesini umarak babasıyla birlikte yaşamayı istiyor.

Bahsi geçen baba Peter (Jackman), partneri Emma ve yeni doğmuş bebekleri nedeniyle oldukça yoğun günler geçirmekte. Eski eşi Kate (Dern) ile biricik oğlunun ortaya çıkışı, küçük çaplı bir kargaşaya yol açıyor hayatında. Daha iyi bir ebeveyn olmayı arzulayan Peter, ona aile sıcaklığı ve samimi bir ortam vermek için çabalıyor. Ancak Nicholas’ın içinde bulunduğu durumunun ağırlığı, aralarındaki bağları tehlikeye atacak ve aileyi tehlikeli bir yola sokacak gibi.

“Diliyorum ki izleyiciler bu ailenin yolculuğundan derinden etkilenir” diyen Zeller, filmi deneyimleyenlerin üzerinde derin bir etki yaratmayı da ummakta: “Bu film, ailemizi ve arkadaşlarımızı aramamızı; oldukça sevildiklerini, yalnız olmadıklarını söylememizi sağlamalı”.

The Father

The Father’ın ödül sezonu yolculuğu son sürat devam ediyor

Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen BAFTA Ödülleri ile Anthony Hopkins’in ödül koleksiyonuna yeni bir parça eklediği, En İyi Film dahil 6 dalda Oscar adaylığı elde eden The Father, 2020’nin en büyük eleştirel başarılarından birini yakalamıştı. Film 80’li yaşlarında demansla mücadele eden Anthony ile bu süreci babasıyla beraber deneyimleyen kızı Anne’in (Olivia Colman) ilişkisini takip ediyor.

Hastalığına rağmen asiliğini yitirmeyen ve tek başına, meydan okurcasına yaşayan Anthony; kızı Anne’in tüm ısrarlarına rağmen bir bakıcıyla yaşamayı reddediyor. Hafızasındaki gelgitlerle nedeniyle kimliğine ve geçmişine tutunmakta zorlanırken, Anne ise önünde kanlı canlı duran babasını kaybediyor olmanın yasıyla başa çıkmaya çalışıyor. Eleştirmenlerce film, kendimizi iki karakterin yerine de koyabildiğimiz bir empati harikası olarak tanımlanıyor.

The Father ile The Son’ın ardından; üçlemenin son halkası The Mother’ı da ilerleyen yıllarda izleyeceğimizi öngörmek, pek zor değil.