Isınma turu: Bonobo

Yazı: Utkan Çınar

Simon Green’in yani Bonobo’nun adını ilk duyduğumdan beri 20 yıl geçmiş. İnsanın beynindeki saati yayımlanan albüm ve filmlere göre ayarlaması enteresan bir fenomen. 2003’teki ikinci albümü Dial ‘M’ for Monkey ile radarlarımıza girmişti. Şimdi o zamandan beri geçirdiği dönüşümleri ve geçen yıl yayımladığı harika Fragments’ı düşününce; bu kadar sürede bir müzisyenin hem kendini geliştirmesi ve kalitesini artırması kolay şey değil. Birçok kariyerde zirve noktaları ve düşüşler görürsünüz. Bonobo sürekli kendini yenileyebilmiş ve bir sonraki işi için insanı meraka sevketmeyi başarmış bir müzisyen. 

3 Eylül’de Parkorman’da gerçekleşecek +1 Sunar: Pozitif Vibrations’ta tekrar buluşacağımız Bonobo’nun müzikal serüveninin satır başlarını hatırlamak için doğru zaman. Bonobo’nun yanı sıra Chaos In The CBD, Islandman, Kaan Düzarat – Garan Garan’ın da sahne alacağı festivalin biletleri de burada.

Dial ‘M’ for Monkey bir elektronik albümden çok alternatif rock ve benzeri türlere göz kırpıyordu. Açıkçası ismini beğendiğim için ilgi gösterdiğim ama etkisi fazla olan bir çalışma olmamıştı benim için. 2006 tarihli Days To Come ise Bonobo’yu ciddiye almamız gerektiğini gösteriyordu. Albüm gene elektronik bir çalışmadan çok kontrabaslı, nefeslili, akustik entrümanlı trip hop havalarındaydı. Ama özellikle vokalist Bajka’nın konuk olduğu “Between The Lines”, “Nightlife” (ki o sene Şampiyonlar Ligi soundtrack’inde de yer almıştı) gibi setlerimde de sık sık yer bulan şarkıların yanı sıra o dönemin favorilerinden Fink’le kotardığı “If You Stayed Over” ve daha sonraları Bonobo konserlerinin vazgeçilmezlerinden olan “Ketto” ile müzisyeni geniş kitlelere tanıtan, yerini sağlamlaştıran albüm oldu. Green’in günümüze kadar gelecek olan arp sevgisi de bu albümle başlamış oldu.

2010’da bu kez Black Sands vardı elimizde. Green’i daha kolay dinlenilir, daha geniş kitlelere hitap etme çabası içinde gördüğümüz çalışma ayrıca organik yapılardan daha çok, tekrara dayalı elektronik yapılara geçişi başlatan, sample’ların da ağırlık kazandığı iş. Akustik davul sound’u hâlâ ön plandaydı. Her albümdeki farklı konuk vokal kotasını burada Andeya Triana dolduruyordu. Bonobo’nun vokalli şarkıları başı sonu belli hissedilirken, vokal kullanmadıkları bir sis perdesinin arasından belirip gene öyle yok oluyor. Bir sonraki albümü, 2013 tarihli The North Borders ise ses paletinin iyice zenginleştiği, detaya önemin arttığı kanımca chill-out tarzının tarihteki en iyi örneklerinden biri olarak kütüphanedeki yerini aldı. Albümün ilk 45’liği “Cirrus” büyük ihtimalle çoğumuzun duyduğunda hemen hatırlayacağı, en popüler Bonobo şarkısı. Ben de albüm çıktığı zamanki setlerimde çalarken sık sık “çalan kim?” sorusuyla karşılaştığımı da hatırlıyorum. 

Asıl güzellik ise bu albümden kısa süre sonra yayımladığı The North Borders Tour Live isimli konser albümü oldu. Bonobo’yu belki bazı dinleyiciler albümlerinde fazla ehil bulabilir ama kendisinin konser ortamında çok başarılı olduğunu yadsıyamayız. Bu albüm dışında 2005’ten Live Sessions ve YouTube’da da gayet profesyonel bir çekimle yer alan, Mayıs 2022’de beş gece üst üste çaldığı Royal Albert Hall’daki konserini de tecrübe edince hak vereceksiniz sanırım. 3 Eylül’deki konser öncesi heyecanı artırmak için güzel bir yol. 

2017’deki Migration artık iyiden iyiye elektronik dans müziği kulvarına girdiğini gösteren albüm oldu. İsminden de anlaşılacağı üzere Green’in California’ya göç edişini teorik arka plan olarak kullanan albüm The North Borders’ın derli topluluğundan çok bir arayış albümü belki de. 2022 tarihli ve şu ana kadarki son albümü, konserde de bol bol şarkı duyabileceğimiz Fragments’ta ise artık tam teşeküllü bir elektronik besteci olarak karşımızda Green. “Counterpart”, “Otomo” gibi şarkılar harika club sekanslarıyla dikkat çekiyor. Dans ettirme kapasitesi yüksek bir koleksiyon. 

Bonobo’nun birçok şarkısı güzel dans ettiğiniz bir geceyi sakince kapatmak için çok ideal. Evet işlerinde fazla sürpriz, çıkıntılık yok belki ama bu kadar uzun zamandır da belli bir kalitenin üzerinde yapıtlar ortaya çıkarabilmek ve hep belli bir gelişim, değişim çerçevesinde bunu becermek de herkesin harcı değil. Genellikle eleştirileri okuduğunuzda Bonobo’nun çok fazla değişime giden bir müzisyen olmadığı kanısı ortaya çıksa da görüşüme göre külliyatının keyifli yanı, tüm şarkılarını shuffle’da dinlediğinizde sanki aynı müzisyeni dinliyormuşsunuz havasına girmiyorsunuz. 2006’dan bir şarkıyla 2017’den bir şarkı çok farklı tatlar sunabiliyor. 3 Eylül’de bunu tecrübe etmek, bu yıl yaptığınız en mantıklı işlerden olacaktır. Artık Simon Green’in ustalık dönemindeyiz. Canlı tecrübe etmek gereken zaman bu zamandır.