İstanbul konserleri öncesi Weval’le yeni albümü üzerine

İstanbul’daki dinleyicileriyle özel bir bağ kuran Hollandalı elektronik müzik ikilisi Weval, yeni albümü The Weight’ın turnesi kapsamında bir kez daha Babylon’a uğruyor. 14 Mart-15 Mart akşamları gerçekleşecek konserleri öncesinde gruptan Harm Coolen’la yeni albümü ve İstanbul deneyimlerini konuştuk.

Röportaj: Cem Kayıran

Yeni albüm The Weight için tebrikler. Albüm baştan sona geniş ilham havuzunuzdan yansımalar barındırıyor. The Weight’i önceki albümlerinizle kıyasladığınız zaman, yaratım sürecinde ne gibi farklılıklar gözünüze çarpıyor?

Her anlamıyla farklıydı. İlk defa akustik davul kaydettik, kayıt ekipmanımızı değiştirdik, gitar çalmaya başladık, şarkı söylemeye başladık, daha önce hiç kullanmadığımız acayip synth’ler bulduk. Bizim için koca bir oyun alanıydı açıkçası. Bu da bize, sonraları kaybetmiş olduğumuzu fark ettiğimiz bir özgürlük ve keyif hissi verdi.

Albümde ustalıklı bir akıcılık var. Aynı zamanda Weval’den şimdiye kadar duyduğumuz her şeye kıyasla daha “insansı” duyuluyor. Şarkı yazım ve prodüksiyon aşamalarında odaklandığınız yeni eğilimlerinizi nasıl tanımlarsınız?

İki yıl önce başladığımızda bunu yeniden bulmamız gerekiyordu. Ne yapmamız gerektiğini bilmiyorduk, bu sebeple sadece başladık. Yarım yıllık ilk periyotta çoğunlukla deneyler yaptık ve daha ‘bestelenmiş’ şarkılara nazaran groovy bölümlerin daha ön plana çıktığını fark ettik. Yani doğal olarak albüm bu yöne doğru ilerledi. Hiçbir zaman böylesine kısa sürede çok fazla fikir yazmamıştık, ama bir şekilde yargılamadan eğlendiğimiz her şeyi kaydetme ve sonrasında neye dönüştüğüne bakma noktasına geldik. Bu durum bizi fazlasıyla şaşırttı ve nihayetinde uzun bir süreyi de bunu bir bütün haline çevirmekle geçirdik. Bir şarkıyı, ardından gelecek şarkıya daha uygun olması için daha uzun ve daha gerilmiş hale getirmek gibi.

İstanbul’daki dinleyicilerin önceki ziyaretlerinizden harika anıları var. İstanbul denince sizin aklınıza gelen ilk şey nedir?

Dürüst olmak gerekirse, İstanbul’un kalbimizde özel bir yeri var. Her zaman çok istekli bir şekilde karşılanıyoruz ve Paris dışında en çok İstanbul’da çalıyoruz sanırım. Babylon’daki son konser epey özeldi, bir buçuk yıl önceki Sonar konseri de öyle. İnsanlar her zaman fazlasıyla adanmış bir halde.

Hollanda, son yıllarda sayısı ve kalitesi iyice artan prodüksiyonları ve etkinlikleriyle küresel elektronik müziğin önemli kalelerinden biri halini aldı. Sizin için elektronik müzik alanında aktif olan müzisyenler olarak Hollanda’da yaşamanın ne gibi avantajları var?

Sanırım bunun getirdiği tüm avantajlar çok gizli bir şekilde beliriyor ya da en azından başka bir referansımız olmadığı için farkında olmadığımız şeyler. Belki Amsterdam ve civarında çok fazla festival olduğu için ilk konserlerimizi yapmak daha rahat olmuş olabilir. Ve tabii ki etrafınızda müzikle ilgilenen insanlar olması da ilham veriyor ama başka bir yerde büyümenin ve aynı şeyi yapmanın nasıl olacağıyla ilgili bir fikrim yok.

Kompakt gibi bir ailenin parçası olmak nasıl hissettiriyor?

2014 yılında bizi yeniden çağırdıklarında bundan gurur duymuştuk ve giderek daha fazla tanıdığın insanlarla çalışmak da iyi hissettiriyor. Özel bir tarihe sahipler ve biz de kendi müziğimizi yapmadan önce The Field ve Gui Boratto gibilerinin müziklerini çok seviyorduk. Hepsi gerçekteeen çok iyi insanlar ve bu da bizim için çok önemli bir şey.

Konserin biletleri için buraya tıklamanız yeterli.