John Stanier (Battles, Helmet) seçti: New Yorklu sanatçı Guy Richards Smit ile röportaj

“Guy Richards Smit, New York merkezli bir sanatçı ve uzun süredir burada dikkat çekici işler yapıyor. Kafataslarıyla bezeli bir kitabı çıktı, gerçekten harika. Yakında adını daha çok duyacağız.”

John Stanier

Empati duygusunun hayat verdiği bir ölüm tarlası: “A Mountain of Skulls” 

Röportaj: Merve Coşkun

Mirrored, Gloss Drop, La Di Da Di ve 2019 sonbaharında yayınlanan Juice B Crypts’le zihin açıcı müzikal keşiflerini, sarmal yapılarla inşa edilmiş harika şarkılarla kulaklarımıza çalan Battles, çağının en yenilikçi ve cesur ekiplerinden biri. Battles’ın yanı sıra Mike Patton’lı Tomahawk’ta ve New York post hardcore sahnesinin kült ekiplerinden Helmet’ta da davulun başına geçen John Stanier, özel sayımız için Guy Richards Smit ve taptaze monografisi A Mountain of Skulls’ı keşfe çıkmamızı önerdi.

New York’ta yaşayan ressam, video ve performans sanatçısı Guy Richards Smit’in memonto mori sembolizmi ile çağdaş konuları bir araya getirdiği, kafatası imgesini merkeze alan A Mountain of Skulls adlı monografisi geçtiğimiz sonbahar yayımlandı. Smit’in daha önce farklı sergilerde izleyiciyle bir araya getirdiği ve uzun yıllar üzerine çalıştığı, her biri farklı bir kişiliğe sahip kafatasları, sanatçının Çekya’da bulunan Sedlec Kemik Kilisesi’ne yaptığı ziyaret esnasında hissettiği yoğun duygulanım sonucu hayat bulmuş. 

Kemiklerin ölüme dönük bütün karanlık çağrışımlarına rağmen sanatçının sulu boyayla yarattığı rengârenk ve hülyalı arka planlanları ve Smit’in kendine has mizahının göz kırptığı yazılar izleyiciyi düşündürürken farklı duygu deneyimleri vaat ediyor. Smit’le ölümün ve hayatın, varlığın ve yokluğun, düşündürücünün ve gülüncün iç içe olduğu resimlerini, onların ikilikli yapısını, metinlerarası bağlantılarını, sanatçının ve izleyicinin hayatına dokunan yanlarını konuştuk.

Bir monografi hazırlama fikri nasıl ortaya çıktı?

Sergimin açılışında The Sex Lives of Andy Warhol gibi kitapların bağımsız yayımcılığını yapan eski arkadaşım Christopher Trela, işlerimden güzel bir kitap çıkabileceğini söyledi. Belirli bir konu ve form üzerine daha önce hiç bu kadar uzun süre çalışmamıştım, çalışmaların özlü yapısı bana bir kitapta toplanmaları gerektiğini söylüyordu âdeta. 

Sedlec Kemik Kilisesi’ndeki kafataslarını gördükten yıllar sonra seni onlara bir hayat ve karakter vermeye iten şey tam olarak neydi?

Grossmalerman Show adını taşıyan bir video serisinin yapım sonrası sürecine gömülmüştüm. Doğrusu, yapım sonrası süreci oldukça sinir bozucu bir hal alabiliyor. Ses mühendislerinin ve renk yapacak teknisyenlerin düşük bütçeli projenize vakit ayırmasını bekliyorsunuz. Bazen boş boş oturup günlerce beklerdim ve hiçbir şey halledilmezdi. Her günün sonunda ortaya bir şeyler çıkarabileceğim bir projeye ihtiyacımın olduğunu fark ettim. O tarihlerde Kamboçya’nın psikedelik rock müzikleri yeniden yayınlanmaya başlamıştı ve radyoda bunun hakkında konuşuluyordu. Radyodaki spiker, Punom Pen’in müzik sahnesinin tamamının Kamboçya’nın ölüm tarlalarında nasıl yok edildiğinden bahsediyordu. Pek çok müzisyen tanıyor ve onlarla çalışıyorum ama bu gerçekten beni canevimden vurmuştu. Sedlec Kemik Kilisesi’ne yaptığım ziyareti, oradaki kafataslarına bakarak bir bağ kurmaya çabaladığımı hatırladım. Gezinin bir anında o kafataslarından birinin belki de kasabanın fırıncısı olduğu; aslında her birinin kendine ait bir işareti, damgası veya kısa bir açıklaması olsa onlarla bağ kurmamın kolaylaşacağı aklıma gelmişti.  

A Mountain of Skulls üzerine çalışırken bakış açını genişleten veya sana fikir veren başka bir ilham kaynağın oldu mu?

Jose Guadalupe Posada’nın muhteşem gravürleriyle Dante’nin Inferno’su ilham kaynaklarımdan bazılarıydı. Bir ölüyü; bütün sevinci, akılsızlığı ve arzularıyla şimdiki zamana getirmek benim için inanılmaz derecede etkileyici. Aynı zamanda, Yarı Felemenk olduğumdan insana özgü hataları tasvirleyen büyük ustalarla beraber büyüdüm. Bosch’un The Triumph of Death tablosu benim için son derece düşündürücüydü. 

Peki ya resimlere eklediğin yazılar? Neden o kişilerin zayıf yanlarını veya kibirlerini yazı aracılığıyla göstermeyi seçtin?

Her şeye sözcük ekleme alışkanlığım var. Benim için yorum getirmemek gerçekten zor. Bir de burada gerçekten işe yarar olduğunu düşündüm, çünkü kafatasına verdiğimiz bütün sembolik güce rağmen o yine de tamamen bir boş levha olarak kalıyor, size hiçbir şey söylemiyor. Yani üstüne herhangi bir kelimeyi yerleştirebilirsiniz ve bu şekilde izleyici gerekli bağlantıyı kurmaya başlar. Ayrıca her şeyi komik hale getirmemekte zorlanıyorum. 

A Mountain of Skulls memento mori sembolizminin açık bir ifadesi. Bu sembolizm senin sanatında veya ilgilendiğin çağdaş sanat eserlerinde nasıl bir işleve sahip? 

Bu zor bir soru. Ölüm kuşkusuz evrensel. Her kültürün ölüye saygı göstermek veya ölünün yasını tutmak için kendine özgü ritüelleri var fakat temelde ölüme karşı duyduğumuz korkuyla karışık merak ve saygı evresenel. Yine de her birimiz öncelik kavramını unutuyor veya kaybediyoruz, onun bize hatırlatılmasına ihtiyacımız var. İnsanlar ve hayatı yaşama şekilleri ilgimi çekiyor; kimi dürtüleriyle mücadele ediyor, kimi yardımsever davranıyor, kimiyse korkularını kontrol etmeye çalışıyor.

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak 
Bant Mag. No:69’a ulaşabilirsiniz.