KÁRYYN, Actress ve bu hafta başka ne dinlesek?
Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, İlayda Güler, Şevval Öztemur, Utkan Çınar, Zeynep Naz Günsal
KÁRYYN yeni EP’siyle sersem edici olduğu kadar güzel manzaralı yollardan geçiriyor dinleyicisini. Actress’in Smalltown Supersound etiketli yeni albümü, tüm duyularınızla temas ediyor. Lightning Bolt üyesi Brian Gibson’ın yeni oyunu Thrasher için yaptığı bestelerden ilki dinlemeye açıldı.
Taze yayımlanmış albüm ve teklilerden hazırladığımız güncellenen çalma listemiz sizi bekliyor! Öne çıkan kayıtlar ise hemen aşağıda.
EP: KÁRYYN – Calm KAOSS!
(ANTEVASIN)
Prodüktör, şarkı yazarı ve vokalist KÁRYYN; etrafını saran kaosun merkezinde dünü, bugünü ve yarınıyla iletişim kuruyor; bir tür kendini keşif seyahatinin rotasını çiziyor yeni kısaçalarında. Calm KAOSS!; köşeli ritimler, atmosferik synthler, zaman zaman müzisyenin Ermeni köklerine de gönderme yapan hacimli vokallerle bol virajlı, sersem edici olduğu kadar güzel manzaralı yollardan geçiriyor dinleyicisini.
TEKLİ: Yannis & The Yaw – Under The Strikes
(Transgressive Records / GRGDN Müzik)
Varlığından nisanda haberdar olduğumuz solo projesiyle ikonik davulcu Tony Allen’la vefatından evvel yaptıkları bir EP duyurmuştu Foals kurucusu Yannis Philippakis. Ağustos biterken yayımlanacak beş parçalık Lagos Paris London’dan hemen kana giren, lirik videosunu da hemen şuraya iliştirdiğimiz ikinci tekli, Yannis’in gitar çalışının Afrobeat’e yakıştığını doğrularken, Tony Allen’ın sarmallarla havalandıran eforsuz ama hep ince groove’unu tekrar işitebilmemize minnettar hissettiriyri. Süresi kısa, etkisi ise çok uzun.

ALBÜM: Marina Allen – Eight Pointed Star
(Fire Records)
Los Angeles çıkışlı Marina Allen üçüncü stüdyo albümünde dokuz şarkılık büyülü bir patikanın yolunu çiziyor. Alternatif folk ve Americana sularında yüzen kayıtta müzisyen ailesinin tarihine dalıyor; kendi köklerine dair hikâyelerin dilden dilde geçmekten aslında yeniden şekillendiğini, dolayısıyla bir türlü çok güvenilir bir anlatıya ulaşamayacağını fark etmiş. Geçmiş, keşifler ve umutla ilgileniyor Marina Allen. Her şarkının çok yumuşak, hiç zorlamadan, müzisyenin aklından sanki böylece çıkıvermiş gibi bir his yarattığı albümün özellikle çıkış teklisi “Red Cloud”, prodüktör koltuğundaki Chris Cohen’le Allen’in iş birliğinin ne kadar iyi işlediğinin kanıtı.
TEKLİ: Rustie – Black Ice Mudra
(Warp Records)
Dokuz yıllık sessizliğini bu epik parçayla bozan Russell Whyte, techno ve trance sevenleri apokaliptik bir buz fırtınasına kaptıracak gibi. Zamanında üçüncü albümü Evenifudontbelieve’in (2015) turnesini bitmeden iptal ederek ayıklığa ve ruh sağlığına odaklanmayı seçen Glasgowlu prodüktörün dönüşünü uç noktalardaki synth melodileri ve minimal ama devasa bas düzenlemeleriyle hepten doğruladığı parçası öforik ve karanlık bir deneyim.
TEKLİ: Maxim Ludwig & Angel Olsen – Mercury Avenue
(Bağımsız)
Nisan ayında yayımlanan Lou Reed tribute albümü The Power of the Heart’ta da beraber çalışmış olan Ludwig ve Olsen şimdi de Ludwig’in yeni teklisinde buluşuyor. Koskocaman bir beste “Mercury Avenue”, senfonik rock’ın hakkını veriyor. İki sanatçının da sesi de duyguları yansıtmak konusunda o kadar transparan ki şarkının frekansına hemen uyumlanmamak elde değil. Yeniden umudu bulmak, yeniden bir şeylere ve bir insana güvenebileceğini fark etmek gibi nadide hisleri kutluyor parça.

ALBÜM: Goat Girl – Below The Waste
(Rough Trade Records / GRGDN Müzik)
İngiltere’nin bağımsız müzik sahnesinin nadide gruplarından Goat Girl’ün On All Fours’u (2021) takip eden üçüncü albümü, üçlünün şimdiye dek yaptığı en ciddi ve gizemli, fakat her şeyin ötesinde en derinlikli parçaları kapsıyor. Garage rock soundlarını hepten genişletmiş bir hâlde karşımızdalar. Avant-folk ve noise gibi sınırlarda dolaşarak bambaşka enstrüman, ses ve tonları kanvasına alan ekip, onları şu âna dek işitmediğimiz sularda ustalıkla süzülmekte. Karamsar ve uğursuz tınısında barındırdığı umutla karmaşık hisler yaşatan bir albüm. Lankum ve black midi gibi isimlere yaptıklarıyla bilinen prodüktör John “Spud” Murphy’nin destek attığı Below The Waste’in hayal kırıklığı yaşatmayacağından emindik; albüm de kesinlikle yanıltmıyor. Teklilerden albümün odak noktası gibi düşünülebilecek “words fell out”un klibini şöyle, gerek görsel gerek işitsel olarak yaşattığı katarsisi idare etmesi zor olan, zafer dolu “ride around”un klibini de böyle bırakıverdik.
TEKLİ: Kalben – İçimde Sen
(Bağımsız)
“İçimde sen ve sen bi’ evren gülünce.” Sevgi, sevgiyle kesişen her nokta, sevmelerin denk geldiği her tanışıklığın elbette daha diri, iyileştirici, yaralayıcı ve sarıp sarmalayıcılığına dair bu tekli aşk gibi. Kalben’in içe dönük sözleri, duygu bulutlu hikâyesinin Genco Arı’nın dramatik piyanosunda eridiği parça, hislerin yıllanmasını da kucaklara usulca bırakıp giderken sevgiyi kalbe sayıklıyor.
EP: bar italia – The Tw*ts
(Matador Records / GRGDN Müzik)
Geçtiğimiz sene yayımladığı iki harikulade uzunçalardan sonra belli ki hızını alamayan Londralı ekip şimdi de bir EP ile dönüyor. Bu sürpriz kayıttaki ilk üç şarkı aslında sonik dünyalarının benzerliğinden The Twits albümünün teklilerinden “sounds like you had to be there”in b yüzü olarak düşünülmüş esasında. Albümün dünyasının bir uzantısı olarak düşünülebilecek projenin sonradan kendi başına yayımlanmasına karar verilmiş. Hızlıca ünlenip, hâlâ hem gizemlerini hem de tam parmağımızı koyamadığımız çekiciliklerini kaybetmeyen, janrlar ve klasik şarkı formüllerine kulak asmayan üçlünün ses evrenini doğru yansıtan bir pencere The Tw*ts, özellikle “Sarcoustica”yı pas geçmeyin, bizden söylemesi.

ALBÜM: Man Man – Carrot On Strings
(Sub Pop)
Philadelphia çıkışlı Man Man bizce hakkı yeterince verilmemiş gruplardan. Spoon ve Modest Mouse gibilerinin yanında isimlerinin anılması beklenebilirdi bu kadar yıl sonra. 20 yılı aşan kariyerlerinde kendine has deneysel soundları ve vokalist / şarkı yazarı Honus Honus’un kimseye benzemeyen vokaliyle her zaman kalbur üstü işlere imza attılar. Dört yıl aradan sonra elimize düşen Carrot on Strings de onların imza soundlarının tüm öğelerini barındıran bir çalışma. Ama sanırız onları üst seviyeye taşıyacak iş de değil. En güzel yerleri de “Mulholland Drive”, “Cherry Cowboy”, “Mongolian Spot” gibi sakin oldukları anlar, doğruya doğru. Ama Man Man ile yeni tanışacaklar için de o dikenli, kendine güvenli soundlarıyla yerinde bir ilk dinleyiş olacaktır.
TEKLİ: Nilüfer Yanya – Method Actor
(Ninja Tune / GRGDN Müzik)
Nilüfer Yanya, 13 Eylül’de üçüncü albümünü yayımlayacağını bu şarkıyla duyurdu. My Method Actor adını verdiği koleksiyonunda, geçtiğimiz nisan ayında yayımlanan “Like I Say (I runaway)” teklisi de yer alacak. Kadim dostu, prodüktör Wilma Archer ile ortaklaştığı My Method Actor’ı “bugüne kadarki en yoğun albümüm” diye tanımlamış. Son numarası için İspanya’da bir otelde çekilen klibi de işte burada.
TEKLİ: Miskinler – Aşkın Sahtesi
(Tarla Records)
Uzun yıllardır yerli sahnede rock’n’roll ekseninde üretimler yapan Güneş Akyürek, Ozan Çanak, Uygar Çetiner, Durukan Yaşar ve Deniz Ağan’ın güç birliği Miskinler’le tanışın. Geçtiğimiz haftalarda “hep hayal ettiğimiz Anadolu Pop grubumuzu sonunda kurduk.” mesajıyla sosyal medya hesaplarında Barry imzalı fotoğraflarıyla boy gösteren ekip, ilk teklisini Tarla Records etiketiyle serbest bıraktı. Davulculuğuna aşina olduğumuz Uygar Çetiner’in mikrofon başındaki performansına dikkat.

TEKLİ: ira glass – nancy’s hell
(Fire Talk / Angel Tapes)
Geçtiğimiz temmuz ayında ilk kısaçalarlarını yayımlayan Chicagolu post-hardcore oluşumu ira glass’a “merhaba” diyelim. İsimlerini aynı isimli radyocudan alan ekibin yeni teklisini dinlerken kendinizi distortion’ın, solist Lise Ivanova’nın çığlıklarının ve gitarlarla başa baş bir koşu hâlindeki davulların çok da misafirperver olmayan kollarına bırakıyorsunuz. Grubun beraber yaptıkları ilk şarkılardan biriymiş “nancy’s hell”.
ALBÜM: Seasick Steve – A Trip, A Stumble, A Fall Down On Your Knees
(SO Recordings)
50’sinden sonra büyük şöhrete kavuşan; kendi üretimi, jant kapağından ya da tek telli gitarlarıyla blues’a yeni bir dinamizm, yeni bir soluk getiren Seasick Steve hız kesmeden albümlere devam ediyor. 20 yıl önceki çıkışından sonraki 14. albümü A Trip, A Stumble, A Fall Down on Your Knees önceki çalışmalarından farklı soundlar sunmuyor dinleyiciye. Yine de Steve’in vokali 73’ünde bile çok temiz; mülayim ve kalender ruhu albüme işliyor. Bundan bir 10 yıl önceki kadar kaliteli riffler yok belki ama çalımlar kusursuza yakın. Seasick Steve blues’u hâlâ anlamlı ve eğlenceli kılan kişi olmaya devam ediyor. Kendisine efsane diyebiliriz rahatlıkla. Her yeni işi de yanımıza kârdır.
TEKLİ: Robert Plant & Alison Krauss – When The Levee Breaks
(Bağımsız)
Robert Plant’in kendine Led Zeppelin döneminden sonra gayet saygın bir bir solo kariyer oluşturduğu söylemeliyiz. Bu işlerden en çok göze batanı da kendisi de ayrı bir country efsanesi olan vokalist/kemancı Alison Krauss ile ortaklığı olmalı. 2021’de ikinci ortak albümleri Raise The Roof’un ardından çıktıkları turnede çaldıkları Led Zeppelin cover’ı “When the Levee Breaks” sonunda temizlenmiş bir konser kaydı hâliyle de elimizde. Led Zeppelin versiyonundan çok daha sakin ve oldukça iyi çalınmış versiyonda Plant’in vokali, Krauss’un kemanları, grubun şarkıya yaklaşımı baştan sona harikulade. Ayrıca 9 dakikalık Glastonbury versiyonunu da YouTube’da tecrübe edebilirsiniz.

ALBÜM: KAYTRANADA – TIMELESS
(RCA Records)
Hip hop ve house’u harmanladığı prodüksiyonlarıyla yıldızlaşan KAYTRANADA, neredeyse konuksuz geçmediği 21 yeni şarkıyla döndü. Thundercat’ten Anderson .Paak’a, Charlotte Day Wilson’dan Childish Gambino, Dawn Richard, Tinashe ve dahasına; Siyah groove’una ucundan kıyısından bulaşmış çok sayıda müzisyen var içeride. Bu suları ve dans etmeyi sevenlere, işçiliğiyle parlayan, rengârenk bir karnaval vadediyor.
TEKLİ: Soccer Mommy – Lost
(Loma Vista Recordings)
2022’deki uzunçalarından beri ilk defa yeni bir işle karşımızda Soccer Mommy. Şu an “The Lost Shows” adını verdiği solo ve oldukça minimal turnesinde olan sanatçı, şarkının canlı performansını siftahını da bu turne sırasında yapmasının onun için anlamlı olduğunu söylüyor: “‘Lost’ aynı anda hem yeni hem de eski bir şey gibi hissettiriyor. Düşüncelerle dolu bir şarkı ve prodüksiyonunun bu duyguyu gerçekten yakalamasını istedim. Bu şarkıyı daha samimi solo konserlerde çalma şansına sahip olduğum için mutluyum, çünkü bence bu ortamda gerçekten parlıyor.” Akustik enstrümanlarla şekillenen parçada kendini bulma yolculuğundayken kendini kaybetme ve yas duygularıyla baş ediyor. Müzisyenin geçen haftaki bir konserinde Phoebe Bridgers’la yaptığı Elliot Smith cover’ını da buraya bıraktık.
TEKLİ: Brian Gibson – Mica II
(Thrill Jockey)
Köklü noise rock ikilisi Lightning Bolt’un davul çalmayan yarısı Brian Gibson, video oyunu âlemindeki üretimlerine tam gaz devam ediyor. Mike Mandel ile hayata geçirdiği tasarım şirketi Puddle’ın VR setler için tasarlanan yeni fantastik macerası Thrasher’dan ilk fragmanla birlikte Brian Gibson imzalı soundtrack’inden ilk kayıt da dinlemeye açıldı. “Mica II”, kalp atışlarını hızlandıran bir kovalamacaya ortak ediyor âdeta. Ritmik kurgusu ve çok katmanlı yapısıyla Gibson’ın çıldırtıcı zihninin derinliklerinde dolaşmanın keyfini yaşatıyor. Albüm, ağustos sonları Thrill Jockey etiketiyle yayımlanacak.

ALBÜM: Actress – Statik
(Smalltown Supersound)
Geçen yılki uzunçaları LXXXVII ardından deneysel seslere olan tutkusuyla bilinen Norveçli etiketten çıkan ilk işiyle geri döndü Darren Cunningham. Actress diskografisinin 10. albümünü herhalde en iyi başlığı açıklar. Radyo cızırtıları, su altı kayıtları, uğultular, kum veya rüzgâr sesi, hatta neredeyse duyulur hâle gelmiş dokuları… Bazen dümeni bunların eline aldığı, ufak aralıklarla sırtın minimal ve kararlı beatlere yaslandığı geniş ve heybetli bir iş. Actress’ten alışık olduğumuz kayıtlara kıyasla biraz daha ambient ve fazlasıyla ruhani. Meditatifl ses manzaralarına yer verdiği kadar karamsar, belki de tekinsiz anlar da barındıran Statik, tüm duyularınızla birden temas kuruyor.
ALBÜM: Tashi Wada – What Is Not Strange?
(RVNG)
Fluxus hareketinin sonik sanatlar kolundan Yoshi Wada’nın, avangardın içine doğan oğlundan, kendine has bir deney koleksiyonu. Müzisyenin babasının ölümü ve çocuğunun doğumu çevresindeki duygularla biçimlenen besteler çoğunlukla yoğun dokular ve keskin kontrastlar ihtiva ediyor; eşi Julia Holter’ın meleksi vokalleriyle yer yer şarkı formuna yakınlaşıp, bir miktar hafifliyor. Adını, ikilinin kızlarının doğum gününe yapılmış bir astrolojik atıftan alan “Grand Trine”a dikkat.
TEKLİ: Evdeki Saat – Biraz Ağladım
(Clockwork)
Ellerine dikeni batan gül solsun diye onu derinine gizlemiş birinin haklı isyanı: “Hadi bitsin artık bu çile!”. Bu kez hayal kırıklıklarını, imzasına dönüşmüş akılda kalıcı melodilere giydirdiği güneşli düzenlemeyle sunan Evdeki Saat, yazı açıyor: İstanbul’un sonu ya denize ya tarihi mirasa ulaşan sokaklarını arşınladığı, bir tren istasyonunda durakladığı, Şahin Usta’nın dönerinden nasiplendiği sevimli bir kliple.

ALBÜM: SISSY MISFIT – EXXXOSKELETON
(Bağımsız)
Bir süredir Londra’da yaşayan SISSY MISFIT, düzenlediği CEHENNEM başlıklı parti serisi ve endüstriyel / screamo / pop bileşimi setleriyle dikkatleri üzerine çekmişti. Sırada EXXXOSKELETON adını verdiği ilk albüm var. Endüstriyel sesler, 2010’lar pop ihtişamı ve hardcore unsurlarını bir araya getirdiği albümünde, Age Reform ile bir düete de yer vermiş. Albümden her parça için bir görsel eşlikçi tasarlanıyor, henüz izlemeyenler muhteşem “TOY” klibi için hemmmen buraya bekleniyor. EXXXOSKELETON’ın ardındakilere dair röportajımız da Bant Mag.’ın yeni sayısında olacak.
ALBÜM: Angelica Garcia – Gemelo
(Partisan Records / GRGDN Müzik)
“Buraya ait olduğumu düşünmüyorum” hissinin, 10 adımda yapısökümü Gemelo (Türkçede “İkiz”) ruh ile beden arasındaki gidip gelişlerin, varoluşun bu iki uç arasında genişleyip kimi zaman küçücük kalan hâlinin bir monologu. Kadınlığa dair dökümlerle yankılanırken; popüler müzikteki kültürel sınırlamaları, cinsiyeti, aileyi, yaşam üzeri hegemonyayı çemberliyor. Synth pop melodilerinin, elektronik köpürüşlerin meditatif, mistik, en önemlisi Garcia’nın kendi adına konuştuğu lirikleriyle ateşe verildiği albüm “kadınlıktan gelen çok özel bir öfke türüne” değinmiş. Hâliyle huzursuz, cesur, inatçı, sevgiyi ihmal etmeyen ve sonunda özgürlüğe âşık hislerimize ait bir koleksiyon.
TEKLİ: MC5 – Boys Who Play With The Matches
(Kick Out The Jams)
53 yıl kadar uzun bir zamanın ardından, 1971 çıkışlı High Time’ın peşine takılıp gelecek yeni MC5 albümü Heavy Lifting’den ilk sesler. Slash, Tom Morello, William DuVall ve daha fazlasının katkılarıyla 18 Ekim’e tarihlenen uzunçaların çıkı teklisi “Boys Who Play With The Matches” yine anarşist, yine isyankâr ve biraz da funky. Söz konusu MC5, elbette coşkulu, kışkırtıcı bir rock’n’roll treni yaklaşıyor. Geçtiğimiz aylarda hayatını kaybeden iki orijinal MC5 üyesi Wayne Kramer ve Dennis “Machine Gun” Thompson’ın son kayıtları da bu albümde dinleyiciyle buluşacak.

TEKLİ: Moses Sumney – Vintage
(TUNTUM Records)
Vokal becerisiyle ayrı, beden hakimiyetiyle ayrı, stiliyle ayrı büyüleyen, bir tutku insanı olduğunu her hâlinden belli eden Moses Sumney’nin “O eski şeyi geri istiyorum bebeğim.” diye diye özlemden bahsedişi terletici oluyor elbette. Şarkılarında muhakkak öne çıkardığı şık bas yürüyüşlerinden biri ve zarif piyano eşliği nakarata ulaşırken, etrafınızı D’Angelo hissiyle saracak, çok zevkli bir kayıt “Vintage”. Mekânları, kostümleri ve koreografileriyle göz kamaştıran klibe uğramaktan da hoşlanabilirsiniz.
ALBÜM: Eels – EELS TIME!
(PIAS Recordings / GRGDN Müzik)
Son 30 yılın en çalışkan şarkı yazarlarından Mark Oliver Everett 15. albümüyle karşımızda. Pandemi sonrası kaydettiği ilk albüm EELS TIME!’da çocukluk arkadaşı Sean
Coleman ve aktörlük kariyeriyle de tanıdığımız Tyson Ritter’dan destek almış. 2010’lardaki daha rock, daha hareketli dönemine göre düşük ritimli ve efkârı yüksek bir koleksiyon. Albümün “büyük harfli” isminin aksine prodüksiyon sade tutulmuş ve Everett’in bestecilik yetenekleri öne çıkarılmış. Açıkçası Eels şarkılarında hiç kimsede olmayan alaycı bir melankoli vardır. Artık 60’larına merhaba diyen Everett bu konuda hâlâ rakibi olmayan bir kulvarda.
TEKLİ: SUUNS – The Breaks
(Joyful Noise Recordings)
Ben Shemie, Joseph Yarmush ve Liam O’Neill üçlüsü yaratıcı meydan okumalar ile üretmeye devam ediyor. Grubun altıncı stüdyo albümü olacak The Breaks, üçlünün stüdyoda aynı anda çalmadığı bir yaratım sürecinin çıktısı. Sample’lar, synthesizer deneyleri, looplar ve türlü MIDI enstrümanlarla hayat bulan albüm için “Tangerine Dreams’in trip-hop ritimleriyle oynadığını hayal edin” minvalinde bir ipucu bırakılmış. Koleksiyona adını veren çıkış teklisi, düşsel ses manzaraları ve Shemie’nin karakteristik vokalinin dışına taşan denemeleriyle tazeleyici bir etkiye sahip.