Kayboluş hikâyeleri anlatan kitapların sayfalarını çeviriyoruz

Yazı: Deniz Dursun

Bedensel bir kayboluşa zihinsel bir kayboluş da pekala eşlik edebilir. Bedenler olduğu yerde dururken zihinler yolunu şaşırabilir. Bu kaybolma anlarında, bedenin veya zihnin, onayımızı almaksızın savruluşuna kapılır gideriz. Artık her yol yeni bir yoldur. Batar, çıkar ya da olduğumuz yerde kalırız. Tüm bu gidişlerin, kalışların -ve bazen yok oluşların- ortak noktası bizi başka bir insan yapmalarıdır. Geri dönülse de yeni yollardan gidilse de kaybolmak bir dönüm noktasıdır.

Bedenleri ve zihinleri savrulurken önlerine çıkan kapıların anahtarını türlü şekillerde arayanların hikâyelerini anlatan kitapların sayfalarını çeviriyoruz.


İradeye baskın gelen arzunun içinde kaybolmak

Yalın Tutku, Annie Ernaux (2022, Can Yayınları)

Neredeyse saplantı hâline gelmiş bir aşkı, kendi hayatının perdesini aralayarak aktaran Annie Ernaux, cinsellik temelinde kurulmuş bir ilişki ekseninde tutkunun insanı tüketen yanını kurcalıyor. İradeye baskın gelen arzunun pençesinde isimsiz bir kadın anlatıcı, kendine gittikçe yabancılaştığı bir süreçten geçerken kayboluyor. Kişinin kendisiyle arasını açan, hayatına dair söz söyleme yetisini yavaş yavaş elinden alan bir kayboluş bu. Dışarıda her şey her zamanki gibi. Hayat olağan ritminde. Anlatıcı rutinlerini, ezberlediği kas hareketleriyle sürdürebiliyor: Sınav kâğıtlarını okuyor, evi toparlıyor, yürüyüşe / alışverişe çıkıyor. Ama tüm bu mekanik hareketlerin merkezinde kendisi yok artık. Vücudunu ele geçirdiğini hissettiği tutku, o kadın için zamanı, arzu nesnesiyle bir araya geldiği anlardan ibaret kılıyor. Yaşamak, ancak arzu nesnesiyle ilişkili durum ve olayların dâhilinde mümkün oluyor.


Kaybolan bedenin peşine takılmak

Söz, Silvina Ocampo (2022, Notos Kitap)

Bir kadın, bulunduğu gemiden okyanusa düşer. Buradan sağ kurtulmayı başarırsa hayat hikâyesini yazacağına dair bir söz verir. Okyanusta akıntıya kapılıp giderken zihni de bedeni gibi savrulur. Bu savrulma aynı zamanda, ölüme teslim olmakla yaşamını elden bırakmamak arasındadır. Hayatındaki belli anlar, kişiler ve yerler kendi ritminde, düzensiz biçimde belirmeye başlar. Hatırladığı kimi şeyler birbiriyle bağlantılı olsa da kimileri apayrıdır. Aklına bölük pörçük gelen olaylara bazen niye hatırladığını bile bilmediği, önemsiz görünen küçücük detaylar eşlik eder: Bir renk, bir koku, bir ses. Hafızayla ilişkimize dair de ipuçları barındıran bu kitap, kaybolmuş birinin hikâyesini dinlerken bir yandan bize kendi kayboluşumuzun fragmanını izletiyor.


Geçmiş ve şimdi arasında kaybolmak

Eve Dönmenin Yolları, Alejandro Zambra (2013, Notos Kitap)

“Bir keresinde kayboldum. Altı ya da yedi yaşındaydım. Aklım başka yere gitmişti” diye başlıyor kitaba anlatıcı. Devamında bu, geçmişini takip eden bir anlatıya dönüşüyor.

Ülkede yaşanan büyük kırılmaların peşinden gelen aşklar, hayal kırıklıkları, kayıplar ve buluntular, hem anlatıcıya hem okura kendine / kendi evine dönüşüyle ilgili yollar sunuyor. Bellek, bu yolların izini sürüyor. Geçmiş ve şimdi arasında sürüklenirken bir çıkış / dönüş arama refleksi, kaybolmanın daimi eşlikçisi olarak konumlanıyor. Bu esnada yazmak, geçilen yerleri hatırlamak için yola küçük işaretler koymaya benziyor.


Bir yolculuğu tersine çevirmek

Keşke Bugün Kendimle Karşılaşmasaydım, Herta Müller (2021, Siren Yayınları)

Faşizmin soluğunun ensede hissedildiği bir süreçte sorguya çağrılan bir kadın anlatıcı, hayata kayıtsız kalmakla onu ciddiye almak arasında bocalayıp duruyor. Sorguya her gidişine, artık rutinin bir parçası olmuş tramvay yolculuğu eşlik ediyor. Tramvay yolu boyunca akan görüntüler, kadının hayatından kesitlerle birleşiyor; bu rota, bir başlangıcı ve sonu olsa da yolculuğun kendisini bir savrulmaya ve kayboluşa dönüştürüyor. Kendisiyle, kocasıyla ve dünyayla ilişkisini raylara sığdırırken hayatı da iyisiyle kötüsüyle önüne uzanıyor. Tramvay yolculuğu bir hayat yolculuğuna evriliyor. Kaybetmekle kol kola giren bu kayboluş hikâyesi, hayatını yeniden inşa etme arzusuyla bir yakınlık kuruyor.


Kalabalığın ortasında dilsiz kalmak

Epepe, Ferenc Karinthy (2023, Notos Kitap)

Biri yanlış bir trene binip kendini dilini ve kültürünü hiç bilmediği bir yerde bulursa ne olur? Bir de şöyle soralım: Bir dilbilimci, yanlış bir trene binip kendini dilini ve kültürünü hiç bilmediği bir yerde bulursa ne olur? Gidilecek yönlerin net çizgilerle belirlendiği, tıkır tıkır işleyen bir metropol hayatında ve etrafı binlerce insanla çevriliyken insan nasıl kaybolmuş hisseder? Varlığımızla yokluğumuz arasındaki sınırın ortadan kalkması ve derdimizi anlatacak sözcüklerin henüz icat edilmemiş olduğunu hissetme hâlinin yarattığı bir kayboluş hikâyesi bu. Kalabalıkların içinde yalnız olmaktan gelen bir kayboluş hikâyesi. Konuşamamanın, işitilmemenin doğurduğu bir kayboluş hikâyesi. Aynı zamanda ayak uydurmaya, yol yordam bulmaya çalışmanın hikâyesi. Yerinden yurdundan edilme hissini sezdiren, beraberinde arayışı da getiren bir kayboluş hikâyesi.