La La Land vesilesiyle: Şehriyle özdeşleşmiş müzikaller

Whiplash’le büyük bir çıkış yakalayan yönetmen Damien Chazelle’in yeni filmi La La Land bu ay vizyona giriyor. Bir caz piyanistiyle oyuncunun aşkını Los Angeles üzerinden anlatan müzikalden ilhamla, şehriyle özdeşleşmiş müzikalleri masaya yatırıyoruz.

Yazı: Zeynep Naz İnansal – İllüstrasyon: Mert Tugen

Berlin / Cabaret (1972)

Bob Fosse’un yönettiği Cabaret, ilk olarak The Berlin Stories romanında karşımıza çıkan ve daha sonra Broadway’e taşınan aynı adlı müzikalin sinema uyarlaması. 1930’lu yıllarda Berlin’de geçen film, Liza Minelli’nin canlandırdığı kabare şarkıcısı Sally Bowles üzerinden ilerliyor. Çalıştığı kabareyle bütünleşen Sally, insanların oraya her şeyden uzaklaşıp eğlenmek için geldiğinin farkında. Bu yüzden de anı yaşayıp hiçbir şeyi ciddiye almamayı tercih ediyor, hatta yükselen Nazi partisini bile. Alışık olduğumuz neşeli müzikallerin aksine Cabaret, yaşadıkları şehrin ve zamanın umutsuzluğunun içinde çaresiz kalan insanların hikayesi.

Pittsburgh / Flashdance (1983)

80’li yılların ikonik müzikallerinden Flashdance, profesyonel bir dansçı olmak isteyen 18 yaşındaki Alex’in hikayesini anlatıyor. Gündüzleri kaynakçılık yapan, akşamları da bir gece klübünde dans eden karakterimiz, konservatuara girme hayalleri kuruyor. Film boyunca bisikletiyle gezdiği Pittsburgh sokakları Alex’e ilham veriyor ve konservatuar seçmelerindeki koreografisine sokakta gördüğü bir breakdance hareketini ekliyor. Belki de bu hareket sayesinde sonunda istediği okulu kazanıp hayallerini gerçekleştiriyor.

Bomont / Footloose (1984)

Footloose, dans etmenin ve rock müziğin yasaklandığı Bomont kasabasında geçiyor. Kevin Bacon’ın kariyerinin en önemli rollerinden Ren, annesiyle Bomont’a yeni taşınan asi ruhlu bir lise öğrencisi. Hem gördüğü anda aşık olduğu Ariel’ı etkilemek hem de kuralları yıkmak isteyen karakterimiz, dans yasağını kaldırmak için belediye meclisine gidip şikayette bulunuyor. Yasak kalkmasa da Ren’in çabası kasabadakileri etkiliyor ve herkesin yıllar sonra ilk kez dans ettiği bir mezuniyet partisiyle yasaklar deliniyor.

chicago-1

Şikago / Chicago (2002)

1920’lerin Chicago’sunda geçen ve uzun yıllar Broadway’de oynanan Chicago, Renee Zellweger, Catherine Zeta-Jones ve Richard Gere’den oluşan iddialı bir kadroyla sinemaya uyarlanmıştı. Kendisine yalan söylediği için sevgilisini öldürüp hapse giren Roxie, yine cinayetten yargılanan idolü, şarkıcı Velma Kelly’le tanışıyor. İki kadının hayatı da onları hapisten çıkarmak için basının gözünde birer melek haline getirmek isteyen avukatları Billy sayesinde değişiyor. Bir gecede çok ünlü olan karakterlerimiz, birbirlerinden pek haz etmeseler “katil ikili” olarak sahne almaya başlıyorlar.

Paris / The Phantom of the Opera (2004)

Andrew Lloyd Weber’ın 1986’dan beri Broadway’de oynayan müzikalinden uyarlanan The Phantom of the Opera, Paris’teki Opera Populaire’de geçiyor. Opera binasının altında yaşayan müzikal dahi Phantom, genç şarkıcı Christine’e aşık oluyor ve ona başrol verilmesi için elinden geleni yapıyor. Operanın hayaleti olarak da bilinen Phantom’ın aşkı, Christine’ın operanın sahibiyle nişanlandığını öğrenmesiyle korkunç bir öfkeye dönüşüyor. Başta intikam hırsıyla davransa da sonunda sevdiği kadını özgür bırakmayı tercih eden karakterimiz her zaman Christine’i sevmeye devam ediyor.

Yazının tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:54’e ulaşabilirsiniz.