Sokak lambaları yandı, yakamoz vardı, gençler biralarını içti ve yeni gün doğdu: Mark Hale ve Hoşgün Ressamı

Röportaj: Cem Kayıran

İzmir doğumlu ressam Mark Hale, yeni sergisi Hoşgün Ressamı ile hiç bitmeyen bir yazı hayal etmeye çağırıyor. Ege’de, daha da spesifik olmak gerekirse Yoncaköy’de geçirdiği yazları, hatırında kaldığı gibi yansıttığı bir sergi bu. 

Farklı teknikler denediği işlerine, geceleri sahillerde ve parklarda yaptığı gezintilerle başlamış. Kendi tabiriyle, bir anlamda “kaybolma potansiyeli olan manzara ve sahilleri belgeleyerek koruma altına alma” girişimi Hoşgün Ressamı. İzleyicisini alıp oraya götürürken; o manzaranın, o ânın, o mekânın Mark Hale’nin zihninde nasıl yer ettiğine bakmayı mümkün kılıyor.

Ambidexter’daki sergiyi gezdikten sonra, galerinin bir köşesinde Mark’la sohbete koyulduk. Uzun bir aranın ardından bir kişisel sergi yapma motivasyonunun nasıl doğduğundan, Hoşgün Ressamı’nda resmettiği parklardan ve işlerin uyandırdığı ortak duygulardan konuştuk. Sergisi hakkında “Hayatında en azından bir defa yaz geçirmiş herkese hitap eden bir şeyler var.” diyor; son derece haklı. 

Sergi 29 Haziran’a kadar, salıdan cumartesiye 12.00 – 19.00 arasında Ambidexter’da görülebilir. Mark Hale’nin titizlikle seçtiği, Hoşgün Ressamı’na eşlik eden şarkılar çalma listesi de hemen aşağıda.

*Bu röportaj, Bant Mag. Haziran 2024 sayısında yayımlanmıştır.


“Hayatı bir şekilde biraz geriye sarmış gibi hissediyorum. Kendimi ait hissettiğim bir yere geri döndüm.”

Bir sergin olalı uzun zaman olmuştu. “Bir Mark Hale sergisi açılıyor” haberini duymak büyük bir heyecan sebebi doğrusu.

2014’te Tarık Töre ve Mertcan Mertbilek’le açtığımız Fantazmagoryadan sonra grafik tasarıma yöneldim. Uzun süre sonra, pandemi sırasında tekrar resim yapmaya, hayalimden Ege ve sayfiye yerlerini resimlemeye başladım. Çocukluğumdan beri yazları geçirdiğim yazlık evi ve etrafındaki yerleri çiziyordum. “Acaba ne kadar detayı hafızadan, bir fotoğrafa bakmadan hatırlayıp çizebilirim” düşüncesiyle başladı. Var olanı belgelemek gibi kişisel bir hedefti, o sıralarda bunların bir sergiye evrileceğini düşünmüyordum.

Belgeleme olduğu kadar bir hatırlama çabası da. “Hafızamda kaldığı hâliyle” diyorsun sen de. 

Evet, bazıları gerçekten var olan ama hatırladığım şekilde resmettiğim; bazıları ise hayali ama Ege’ye ait olabilecek yerler. Temanın oluşması yaz aylarında açık havada resim yapmaya başladığım döneme denk geliyor. Sürekli yaz ve açık hava resimleri yaparken, bu temada keşfedeceğim alanlar olduğunu düşünerek bu yolda ilerledim.

Ambidexter Galeri ile tanışmam ve sergiyi planlamamızın ardından bir buçuk sene geçti. Bu süreçte kompozisyonlar da daha sakin bir yaz hissine odaklanmaya başladı. Sanki daha kaygısız bir dünyayı tasvir ediyorlar gibi. 

Bu şekilde çalışmayı özlemiş misin?

Evet, resim yapmayı çok özlemiştim. Geriye dönüp bakınca son 10 senede çok şey değişti gibi geliyor ama zamanla değişenin biraz da kendim olduğunu fark ettim. Hayatı bir şekilde biraz geriye sarmış gibi hissediyorum. Kendimi ait hissettiğim bir yere geri döndüm.

Serginin ismi Hoşgün Ressamı kendine bir gönderme mi peki? 

Olabilir, böyle bir lakabı sahiplenmek isterim tabii ki. Kişinin kendiyle baş başa geçirdiği zamandan keyif almayı öğrenmesi ile de alakalı. Pozitif ve huzurlu hisleri resmetmek istedim.

Darkpark
Kâğıt üzerine suluboya, 2023.
Goldenhour
Kâğıt üzerine guaj, 2024

Hissettirdikleri şeyler sıcak ve tanıdık da aynı zamanda. Mesela dondurma dolabının olduğu resimde herkesin yazla eşleştirdiği, kolektif hafızaya yer etmiş imgeler var.

Evet, 90’ların toplu hafızalarında yer alan imgeler. Hepimizin bildiği, samimi olduğu ikonlar. O dertsiz günlere geri dönmek için bir çaba belki de. Sergi tarihi yaklaştıkça resimler detay, perspektif, ışık ve form gibi detaylardan arındı ve süzgeçten geçirilmiş hayat kesitleri hâline geldi.

Shadowplay
Kâğıt üzerine guaj, 2024

Ben özlem yaşadım mesela bu işlere bakarken. 20-25 yıl önce ailemle yaptığım yaz tatillerine gittim. Bunda tabii ki oyun parklarının da rolü büyük şüphesiz. Parklar, parkların çevreleyen bölgelerle ilişkisi, renkli ve geometrik dünyalarıyla ilgili seni cezbeden şey nedir?

Bir arkadaşım geçenlerde, çocuk parkları için “birer anıt gibiler” diye bir yorum yaptı. Keşke daha çok anıtlaşsalar, keşke gördüğümüz onlarca soğuk heykel ve anıt yerine sempati duyabildiğimiz kent imgeleri olsa yaşam alanımızda.

Parklar geceleri bambaşka bir anlam kazanıyor. Gölge ve sokak ışıkları arasında, gündüzki hallerine çok kontrast bir görsel oluşturuyorlar. Tekinsiz olmakla beraber kendi içinde bir huzuru da var. Ve o sırada sadece sana ait.

Nightslide
Ahşap üzerine akrilik, 2024

Bunlar üretim aşamasında bir arada ortaya çıkan şeyler mi? Atıyorum park yapmaya başladın ve diğer parklar geldi gibi bir durum var mı? 

Başlarda farklı konu ve tekniklerde denemeler yaptım. Serginin genelini kâğıt üzerine guaj, kâğıt üzerine airbrush ve ahşap üzerine akrilik resimler oluşturuyor. Resimler, parlak ve sıcak renklerle yalnız ve huzurlu bir yazı tasvir ediyorlar. Benzer konu ve kompozisyonları hem farklı boyutlarda hem farklı tekniklerde ele aldım. Ama farklı materyal ve malzemeler resmin temel karakterlerini oluşturdu ve birbirlerinden farklılaştılar.

Guaj büyük boylarda çalışmak için tercih edilen bir malzeme değil. Hazırlık sürecinde guajı büyük boy çalışarak biraz deney yapmak istedim. Acaba guajı büyük yapsam neye benzer? Niye internete “büyük boyut guaj” yazdığımda hiçbir şey bulamıyorum? Birazcık bunları keşfetmek istedim. 

Hem sergiden hem bu hislerden bahsederken yüzüne yerleşen tebessümden, hiç bitmeyen bir yaza okeysin diye anlıyorum. 

Hiç başlamayan bir kışa da razıyım. Ağustosun ikinci yarısından sonra değişen ışık, yavaş yavaş boşalan evler, kapanan dondurma dolapları… Bunların hepsi şehre geri dönmek zorunda olduğunun bir hatırlatması. Yazın son günleri benim için her zaman melankolik.

Palms & Cigarettes
Kâğıt üzerine akrilik ve airbrush, 2024
Stairs
Ahşap üzerine akrilik, 2024

Resimlerde ışıkla oynama, ışığı sunma şeklin çok karakteristik bir kıvamda. Mesela “Stairs” resmindeki sokak lambası, dağlardaki araçların farları gibi nüanslar duygunun tanıdıklığını da köpürtüyor. Bunlar fotoğrafik bir yerden kurguladığın detaylar mı yoksa ışıkla yaptığın türlü denemeler sonucunda mı ortaya çıktı?

Gittiğim yerlerden, fotoğraflardan referanslar aldım ama resim yaparken onlara bağlı kalmamak beni özgürleştirdi. Şimdi söyleyeceğim şey ressamlara pek yabancı gelmeyecek herhalde ama bence resmin büyük kısmı çizebilmek değil; görebilmek.

Işık konusuna gelecek olursak… Telefonlarla çekilmiş fotoğraflar asla gerçeği yansıtmıyor. O hisleri yakalayamıyor. Bir yeri hafızadan hayal ederek çizmenin avantajı da fotoğraflarda yakalanamayan o detayların resimlerde kendilerine bir yer bulması. Araba farları, dolunayın denize yansıması gibi detaylar resim sürecinde hayal ettikçe resme dâhil oldular. Fotoğraf bir ânın karşılığı ise bu resimler bir yazın özeti gibi. Sokak lambaları yandı, yakamoz vardı, arabalar geçti, gençler biralarını içti ve yeni gün doğdu.

Senin aklında olanın, taşıdıklarının dışında bu sergiyi hazırlarken üzerine çalışıp araştırdığın bir şeyler oldu mu?

Uzun bir süreç olduğundan, farklı dönemlerde farklı fikirler doğdu. Bitkiler hakkında; datura ve o familyadaki bitkiler hakkında araştırmalar yaptım. Bu kadar palmiye olmasına rağmen onlar hakkında pek bir araştırma yapmadım mesela. Şehir yapısına, coğrafyaya değil de içime dönük bir dönemdi daha çok. 

Parklight
LED sokak lambası üzerine transparan boya, 2024

Yeni denemelerin de var bu sergide. Mesela ışıklı tahterevalli tabelası.

Bu sergi için hazırladığım son resim oldu. Işıklı tabela üzerine şeffaf boya ile yaptığım bir iş.

Bir gün bir dağ gezisinde yürürken kocaman bir kayada “nudist zone” diye bir ibare görmüştüm. Orada olmayan birisi tarafından, öyle bir yere geldiğimize dair bilgilendirildik yani. Bu tabela da oyun alanına gelmeyi simgeliyor. Serginin en sonunda karşılıyor insanları ve oraya geldikten sonra zorunlulukların geride kaldığı bir yeri temsil ediyor benim için.