Zaman dediğin nedir ki: Michael Rother ile konuştuk

Röportaj: Cem Kayıran

70’lerden bugüne üreten, kalıpları yıkan, daha önce kimsenin ayak basmadığı patikalar bulan ve pek çokları için gerçek bir idol olan Michael Rother; NEU!, Harmonia ve solo kayıtlarından bir seçkiyi canlı çalacağı özel bir konserle 13 Ocak Cumartesi akşamı İstanbul’da. Noise_Media Art sanat fuarı kapsamında Alan Kadıköy’de gerçekleşecek konserin biletleri burada. Fuarın müzik programı Oi_Music Powered by German Legend’ın detaylarına da buradan ulaşabilirsiniz.

Röportajı organize etmek için hafta başında yazışmaya başladık Michael Rother ile. “Yaşayan efsane” yakıştırmasının tam karşılığı olan bir müzisyenin bu iletişimi bizzat ve büyük bir içtenlikle kurması hayranlık uyandırıcıydı. Bu haftanın onun için çok iyi bir seçenek olmadığını ama söyleşiyi konser öncesi yayımlamak isteyeceğimizi tahmin ettiğini söyleyerek perşembe sabahına kısa bir sohbet için randevu verdi. Teknik aksaklıklarla ufak bir rötar yaşadıktan sonra “Normalde yola çıkmadan bir gün önce asla röportaj vermem” diyerek bunun çok istisnai bir durum olduğuna işaret etti. Anlayacağınız, tüyler hâlâ diken diken.


Fotoğraf: Yusaku Aoki

14 yıl sonra yeniden İstanbul

Yıl 2010, davulda Steve Shelley ve basta Aaron Mullon ile NEU! şarkıları çaldıkarı Hallogallo 2010 projesiyle Taksim’in eski mekânlarından Bronx’ta sahne almıştı Michael Rother. Yine Kod Müzik organizasyonuyla gerçekleşen konser, o gün orada birlikte olduğum arkadaşlarımla sık sık hatırlayıp yad ettiğimiz bir hatıra. Michael Rother de son İstanbul ziyaretini epey detaylı şekilde anımsıyor. Terkos Pasajı’nın içinden geçip konser salonuna ulaştığında yaşadığı şaşkınlığı kahkahalarla anlatıyor. 34 konserlik bir dünya turnesinin (Güney Amerika, Kuzey Amerika, Avrupa) son konserini verdikleri İstanbul’da beş gün geçirmiş o gelişinde. İstiklal’de adım başı canlı çalan bir grupla karşılaşmaktan duyduğu heyecanı sesinden de anlamak mümkün. Alatav grubunun bir CD’sini aldığını ve bir süre aralıksız dinlediğini anlatıp bir şarkının melodisini mırıldanıyor ve ekliyor: “Her biri virtüöz düzeyinde çalan, çok yetenekli müzisyenlerdi; hipnotize olmuştum. İstanbul’a son ziyaretimden harika hatıralarım var, sıradakinin de çok güzel bir deneyim olacağına eminim.”

Michael Rother, 1971’de Kraftwerk ile başlayan serüveninde belki de tüm zamanların eşine az rastlanır ilham kaynaklarından birine evrildi. Klaus Dinger ile kurduğu NEU!‘un 70’lerde yaptığı kayıtlar, krautrock estetiğinin yol gösterici albümleri olmaya devam ediyor. Aynı yıllarda Hans-Joachim Roedelius ve Dieter Moebius (ikisi bir arada Cluster oluyor) ile oluşturduğu Harmonia’nın külliyatının da modern ambient müzik için bir kutup yıldızı olduğunu söylemek hiç de abartılı olmayacaktır. Daha sonra birlikte kayıtlar da yapacakları Brian Eno tarafından “tüm zamanların en önemli rock grubu” olarak da tanımlanmıştı Harmonia. 

Sky Records etiketli Flammende Herzen albümüyle 1977’de start verdiği solo üretimleri 10 LPlik bir diskografiye evrildi. Bunların yanında film ve sahne prodüksiyonları için de besteler yapmaya, dünyanın farklı uçlarından müzisyenlerle ortaklıklar kurmaya durmaksızın devam etti Rother. Tüm bu mirastan bir best of çıkarmaya girişen plak şirketlerinin de çözümü 3-4 plaklık box setlerde bulduğunu göz önüne alınca; bir Michael Rother konser setlist’i oluşturmak pek de kolay olmasa gerek.

“Haklısın, arasında seçebileceğim şarkıların sayısı 100’den fazla. Canlı çalmanın özel bir deneyim olduğunu biliyorum. Her şey konserden kalabalık hâlinde keyif alabilmekle ilgili. Gülümseyen yüzler görmeyi seviyorum. İnsanların müziğe göre hareket etmesini seviyorum. Sahnede, bir albüm kaydetmeye kıyasla daha yüksek parçalar çalmak tercih edilir. İnsanların evde kulaklıklarıyla oturup sakinleyerek müziğin içine karıştığı anların müziği değil sonuçta. Seçkimiz daha dinamik parçalardan oluşuyor. Sadece hızlı çalmak anlamına gelmiyor ama evet, çalacağımız şarkıların çoğu hızlı olacak. Favori şarkılarımın üstünden geçtim, 13-14 şarkılık bir setimiz var. Bakalım dinleyici nasıl tepki verecek.”


“Uyuşturucu olmayan bir ekstazi”

Dinleyici tepkisi konusu kurcalamak gereken bir başlık. Rother’in müziğiyle tanıştığım üniversite yıllarında, bu şarkıların tadını eksiksiz bir şekilde çıkarmak için geç kaldığımı düşünürdüm. 70’lerde Rother ve Dinger’in yarattığı hipnotik dalgalarla çarpışmanın büyüsünü hayal ederdim. Belki de saplantılı bir şekilde. Yaş aldıkça, müzikle kurduğum bağlar da büyüdü ve çeşitlendi. “Zaman” mefhumundan soyutlanan sesler heyecan sebebi oldu. Rother ve dostlarının yarım asırdır etrafa yaydığı ses dalgaları da her dinleyişte başkalaşarak altüst ediyor. Müziği algılama biçimlerini kişiden kişiye değişen bir şey olduğunun kabulü ile müzik yapmayı ilham verici bulduğundan bahsediyor kendisi de. Yarattığı deneyimlerin, kimi kulaklarda onun istediğinden farklı şekillerde duyulduğunu temel bir gerçek olarak tanımlıyor. Hedefleyebildiği yegâne şey de keyif vermek.

Krautrock, kosmische rock ya da genel hatlarıyla 70’lerin psikedelik müziği; birçokları için halüsinojenlerle, kimyasallarla ilişkili. Bunun dinleyicilerin yanı sıra birlikte çaldığı kimi grup arkadaşları nezdinde de geçerli bir algı olduğunu doğruluyor Michael Rother. Onlarla aynı fikirde değil; hiçbir zaman da olmamış. Ekip içinde bu konuda tartışmalar da yaşamışlar. Zihnini bulutlandırmadan, berrak bir şekilde müziğin tadını alabilmek onun için önem arz ediyor.  

“Müzik, uyuşturucu olmayan bir ekstazi. Benim dileğim her zaman müziğin kendisinin zihindeki yükselme hissini tek başına yaşatması. Tabii ki bazı deneyimlerim oldu. Çünkü psikolojiye maraklıydım; insan beynini bilimsel olarak ilgi çekici buluyordum. Ne görüyoruz, ne duyuyoruz, ne hissediyoruz… Ama tek başına insanlara neşe ve anlam vermeye yeterli güzellikte müzik yapmak benim esas tutkum. Deneyimi artıracak başka herhangi bir şey katmaya ihtiyaç duymadan.” 

Amsterdam’ın meşhur venüsü Melkweg’de verdikleri bir konserde herkesin kafasının güzel olduğunu ama kimin müzikten keyif aldığını ayırt etmenin anlaşılamaz olduğunu gülerek hatırlıyor. Kendisi de bu konser öncesi pek de aşina olmadığı kurabiyelerden yemiş ve performansın ortasında durmak zorunda kalmış; kahkaha atmayı engelleyemediği için. “Bu tam olarak bir saçmalıktı” diyor, müziği yaratma ve paylaşma motivasyonunun bu olmadığının altını çizerek.  


Ekibi tanıyalım: Lampe, Bargmann, Maccabruni

13 Ocak akşamı sahnede olacak dörtlü, geçtiğimiz yıl son hâlini aldı. Davulda Hans Lampe, gitarda Franz Bargmann, elektroniklerde de Vittoria Maccabruni eşlik ediyor Rother’e. 

Hans Lampe, krautrock tutkunları için bir başka kült figür. NEU! diskografisinin 1975’e tarihlenen üçüncü albümünde de davul çalan Lampe, sonraları Klaus ve Thomas Dinger kardeşlerle La Düsseldorf’u kurmuştu. 50 yıllık bir tanışıklık söz konusu ama yıllar içinde iletişimlerinin koptuğu dönemler olmuş. Lampe’nin Klaus Dinger ile yaşadığı birtakım problemler sebebiyle müzikten birkaç yıl uzaklaştığını anlatırken “Çok detayına girmemize gerek yok ama eski partnerim Klaus Dinger zor bir iş arkadaşıydı. İlham verici bir müzik insanıydı ama iletişim kurması çok zor biriydi.” diyor.

Yaklaşık 13 yıl önce Lampe’nin kendisine ulaşmasının ardından çıkacağı Avustralya turnesinde çalma teklifini kendisine sunmuş Michael Rother. Dieter Moebius’un da yer aldığı söz konusu turneden beri daimi davulcusu Hans Lampe olmuş. Yeteneklerinin yanında, çalınan müziğin tarihini ve tüm detaylarını biliyor olmasıyla da bu rol için doğru kişinin o olduğundan emin.

Gitarist Franz Bargmann’ın ekibe katılma hikâyesi de ilginç. Berlin’de sokak müzisyenliği yaptıkları yıllarda müzikleri “Krautrock Guerilla” olarak tanımlanan Camera grubunun üyelerinden biri Bargmann. Hallogallo 2010 projesiyle Hamburg’da büyük bir festivalde çalarken Camera üyeleri bir anda sahnede belirivermiş. “Bu insanlar teknik ekipten değil; ekipmanlarımın yanında ne işleri var?” diye düşünmüş Rother de ilk başta ama yüz ifadelerinden hem cana yakın insanlar olduklarını hem de müziğine duydukları tutkuyu anlamış. Tanışmış, arkadaş olmuşlar; takip eden yıllarda birlikte birkaç konser de vermişler. Ardından Franz Bargmann, Camera’dan ayrılıp Rother’in tam zamanlı gitaristi olmuş.

Müzisyen, besteci ve prodüktör Vittoria Maccabruni de bir yıldır Michael Rother konserlerinin bir parçası. 2022’de Grönland Records etiketiyle As Long As The Light adlı bir albüm de yayımlamıştı Rother ve Maccabruni. Heyecan verici bir müzik zihni olarak tanıttığı Maccabruni’nin farklı ekipmanlar kullanarak yaptığı elektronik katkıları da dudak uçuklatan bir benzetme ile özetliyor: “Bunu çok fazla dillendirmek ne kadar iyi bir fikir, bilmiyorum ama bana yer yer Dieter Moebius’u anımsatıyor.”

Dörtlünün 2023’te İngiltere, Almanya, Çin ve Güney Kore’de çalarak çok iyi bir uyum yakaladığını söylüyor Michael Rother. İstanbul konseri için de sabırsız: “Çalacağımız mekâna baktım, iyi bir ses sistemi olacağını düşünüyorum. Sahnede üst düzey ses olması seni daha iyi çalmak için teşvik eden bir şey oluyor.”


Şarkı şarkı: Michael Rother

Hayatımdaki çeşitli dönemeçlere ya da müzikal aydınlanmalara eşlik etmiş, hatta ön ayak olmuş üç şarkının bugün ona ne hatırlattığını da sordum Rother’e. Üçe indirmek hiç kolay değildi ama vaktimiz kısıtlıydı. 

Fotoğraf: Ann Weitz
Harmonia – Gollum
(1976, Deluxe)

“Bu çok şaşırtıcı! Bir söyleşide duymayı bekleyeceğim şarkılar listesinde muhtemelen 120. sırada falandır. Çoğu insan hep aynı şarkıları soruyor; ‘Hallogallo’ ya da ‘Watussi’ gibi. Yazdığım şarkıların hepsiyle gönülden bir bağım var. ‘Gollum’ da enteresan bir seçim.”

“Melodiyi Farfisa Synthorchestra’da çaldığımı hatırlıyorum. İnsanlar bazen çok fazla synthesizer’ımız olduğunu düşünüyor ama durum aslında öyle değildi. Profesyonel olmayan müzisyenlerdik; çok basit bir ekipman kurulumumuz vardı. Sesleri olabildiğince modifiye etmeye çalışıyor, daha ilginç kılmanın yollarını arıyorduk. Örneğin tremolo ya da delay gibi dokunuşlar olmasa birçok şarkı korkunç duyulurdu. ‘Gollum’ için de bu geçerdi. Roedelius elektronik piyanoda enteresan armoniler çaldı. Ben o dönemler beste yapmak konusunda çok aktiftim. Roedelius ve Moebius ile aramızdaki fikir alışverişlerini büyük bir minnetle hatırlıyorum.” 

Fotoğraf: Ann Weitz
Michael Rother – Fontana di Luna
(1978, Sterntaler)

“Maalesef artık bizimle olmayan bir arkadaşım, şarkılarıma isimler vermek konusunda yardımcı oluyordu. Müzikle çok fazla iç içeydim, melodiler ve seslere dair çok fazla şey düşünüyordum ve genellikle şarkılara isim vermek konusunda tıkanıyordum. O da bu konuda destek oluyordu. ‘Fontana di Luna’ da onun bulduğu isimlerden biriydi. Çok güldüğümüzü hatırlıyorum çünkü şarkıyı dinledikten sonra ‘Bu tam anlamıyla bir Michael Rother B2 şarkısı’ demişti. İkinci yüzün ikinci şarkısı yani. Flammende Herzen’deki ‘Feuerland’ gibi.” 

“Köln’e her gidişimde uğradığım bir müzik dükkânın tanıdığım bir sahibi vardı; aynı zamanda Farfisa’nın da başındaydı. Her gidişimde dükkânın arkasında; pek gurur duymadıkları, çoğunlukla enstrüman takaslarıyla ellerine gelmiş olan, satılmayacağını düşündükleri ekipmanları topladıkları odaya girmek için izin isterdim. Burada Galanti marka bir vibrafon görmüştüm. İtalyan bir marka. ‘Fontana di Luna’ da bunu kullandığım ilk parçaydı. Jaki Liebezeit tabii ki harika davullar çaldı. Onun katkılarını asla unutmayacağım.”

Fotoğraf: Peter Lindbergh
NEU! – Negativland
(1972, NEU!)

“Orijinal fikir Klaus Dinger’den gelmişti. Bizim Japon banjosu dediğimiz bir enstrümanı vardı. Piyano gibi bir daktiloydu, telleri olan bir daktilo. Tüm telleri aynı notaya akortluydu ama muhtemelen yerleşimleri sebebiyle tam anlamıyla doğru da duyulmuyordu. Çıkan ses biraz çiğ ve fuzzy’ydi. Klaus da tabii ki bir davulcu olduğu için çok ritmik bir partisyon çaldı bu enstrümanla.”

“Ama gerçek sihir, Conny Plank’in phasing için parmaklarını teyp makinesine yerleştirmesiyle ortaya çıktı. Conny’ye sound’umuza yaptığı katkılar için ne kadar müteşekkir olduğumu hep söylerim. Ama bu en dahiyane anlardan biriydi. Gerçekten, onun yaptıklarını çıkarıp sadece bizim kaydettiğimiz hâlini dinlesen, ne kadar farklı bir parça olduğunu anlayabilirsin. Bas yürüyüşü tamam, Japon banjosu tamam, ritmik kurgu zaten iyi çünkü Klaus çok sıkı bir davulcu ama bu devasa ses duvarına derinliğini veren şey phasing oldu. Tehlikeli bir dokusu var ama aynı zamanda büyüleyici; David Lynch filmlerinde olduğu gibi. Conny’yi iki stereo makinenin arasında, kanallara müdahale ederken hatırlıyorum; bunu benzersiz bir müzikalite ile yapıyordu.” 

“O zamanları düşününce aklımı uçuran başka bir şey daha var. Stüdyoya verecek daha fazla paramız olmadığı için çok hızlı çalışmamız gerekiyordu. Conny her şeyi kusursuz bir şekilde mikslemekle kalmadı; ânı yakalamayı ve ses bulutunu etrafımızda dolaştırmayı da başardı. ‘Negativland’, Conny Plank’ın NEU! müziğine yaptığı katkıların en iyi örneklerinden biri.”