Mistik ve ritmik bağlar: NURI

Tunuslu prodüktör NURI, girift ritmik sekanslar ve Afrika’nın geniş müzikal mirasından ödünç alıp yeniden şekillendirdiği unsurları bir araya getirdiği ikinci albümü IRUN’ı geçtiğimiz kasım ayında Shouka etiketiyle yayımladı. Dinleyiciyi aynı anda hem kozmik hem içsel bir duygu bulutunun içine sokan sekiz şarkıdan oluşan albüme dair sorularımızla NURI’nin kapısını çaldık.

Röportaj: Cem Kayıran
Fotoğraf: Chiraz Nefzi

“Sorumluluğumun sadece bir konser vermek değil; dinleyiciye bir ses yolculuğunda rehberlik etmek olduğunu hissediyorum.”

IRUN her ne kadar poliritmik groove’lar etrafında gelişen fikirlerle ortaya çıksa da benzersiz bir akışa sahip. Albümün prodüksiyon sürecini nasıl tanımlarsın?

Drup’un hemen ardından bu albümü uzun bir zaman diliminde besteledim. Süreç çoğunlukla tren yolculuklarında ya da evde veya turne sırasında bir otel odasında gerçekleşti. Sırtımı her zaman ritmik kompozisyona rastladım ve tüm albümü groove’lar ve mistik seslerin iyi bir karışımı ve her şeyden önce sizi dans ettirecek bir kıvama getirmeden önce perküsif bir atmosfer yarattım.

Dans pistleri ve antik ritüeller arasındaki benzerlikler, kimi açılardan reddedilemeyecek kadar belirgin. Senin performanslarında nasıl bir atmosfer oluşuyor? İnsanlar bu kozmik, folklorik ve sürreel ses bütünleriyle nasıl ilişki kuruyor?

Sahne benim için kutsaldır! Sahneye çıkmadan önce olabildiğince sakin kalmaya çalışıyorum çünkü sorumluluğumun sadece bir konser vermek değil; dinleyiciye bir ses yolculuğunda rehberlik etmek olduğunu hissediyorum. İnsanlar müziğimle doğrudan bir bağ kurabiliyor. Bir de maskeli görünüşümü ekleyince, özel bir performansa dönüşüyor. Dinleyici kalabalığını perküsyonlarım üzerine dans eden tek bir element olarak görüyorum ve bu konseri daha da değerli kılıyor. Maskemin ardından insanların dans ettiğini, zıpladığını, çığlık attığını, güldüğünü görebiliyorum. En sevdiğim de insanların gözlerinin parladığını görmek.

IRUN senin ikinci uzunçaların. Aynı zamanda ilk albümün Drup’un devamı niteliğinde, bütünlüklü bir iş. İki albüm arasında nasıl bir ilişki kuruyorsun? Aklında üçüncü bir bölüm var mı?

İlk albüm Drup’u bitirdikten hemen sonra, onunla bağlantılı bir ikinci bölüme geçmem gerektiğini hissettim. Bu sayede IRUN’ı bestelemek daha kolaylaştı, çünkü onu yaratmama imkân tanıyan teknik ve artistik donanıma sahiptim. Ayrıca ilk albüm için iyi çalışmıştım. Müziğimin stili konusunda kendimi çok rahat hissediyorum, yani üçüncü albümü yapabilirim. Bu sefer gelecekte yapılacak bir film boyunca akacak bir müzik yapmayı düşünüyorum. Bir hikâye anlatıyor olacak, böylece hepsi birbirine bağlanabilecek.

Günümüzün farklı sanat sahnelerinde Afrofütürizm etkisi yeniden kendini belli ediyor. Çağımızın kültür sanat ortamı, bu yaklaşımla tanımlanacak gibi görünüyor. Senin bu nüansa ilişkin fikirlerini duymak isterim.

Bu tanım hakkında hiç düşünmemiştim, hatta önceleri hiç bilmiyordum. Aynı zamanda müziğimi etiketlemeyi de sevmiyorum çünkü içinde elektronikler, geleneksel müzikler, big beat, bass gibi pek çok şeyin olduğu bir karışım. Ama bir sürü insan Afrofütürizm olarak yorumluyor, ben de bunun sebebini anlayabiliyorum. Bu stile dâhil edebileceğimiz başka prodüktörler de var, mesela Clap! Clap! ve Guedra Guedra… Daha fazlası olduğuna da eminim. Bunun önümüzdeki birkaç yılın müzikal yönelimi olmasını seviyorum ve farklı sanatçılar da bu tarz sayesinde keşfedilecek.