Mualla'ya sorduk, Pink Freud cevapladı

“Pink Freud” olarak tanıdığımız Pelin Dündar internetin hakkını veren isimlerden biri. Kendisini gerek Zaytung’dan, gerek bikotbitisort.com isimli blogundan, ama belki de en çok 140 karakterlik aforizmalarını döşediği Twitter’dan biliyoruz.  Kısacası kendisi blog, sosyal medya, web sitesi ayırt etmeden davranıyor klavyeye ve ortaya oldukça eğlenceli ve keyifli bir içerikler bütünü çıkarıyor. 

Röp: Yetkin Nural


Pink Freud klavyede yazdıklarını toparlayıp kağıda da basıyor.  Okuyanus yayınevinden bugüne kadar çıkan “Sorun Bende Değil Sende”, Sorun Bendeymiş” ve “Beni Hep sev” isimli 3 kitabına geçtiğimiz aylarda,  bir yenisi eklendi. “Mualla’ya Sor” Dündar’ın bir nevi yeni kuşak Güzin Abla’lığına soyunduğu, sen-derdini-söyle-ben-dermanın-olayım tadında,  bloguna okuyuculardan gelen sorular ve onlara verdikleri yanıtları topladığı bir kitap. Ancak Güzin Abla nasıl genel toplumun “ahlak” anlayışı disküründen verilen jenerik ve sıkıcı cevaplara endeksliyse, Mualla bir o kadar taze, eğlenceli ve dürüst bir tondan sesleniyor okuyucusuna.  Hazır yeni kitabı “Mualla’ya Sor”da raflarda yerini alırken, Pink Freud ile minik bir soru-cevap yaptık. 

Mualla Abla gençlerin “çok muhim” dertlerine derman oluyor. O halde hemen senden bir izlenim alalım, nedir günümüz gençliğine gün yüzü göstermeyen bu dertler?  Gençliğin canını en çok ne sıkıyor?
Bana gelen sorunlardan yola çıkıp bir gözlem yapacaksam en çok, sevgili olmak istemeyip fuckbuddy olmak isteyen erkekler sıkıyormuş kızlarımızın canını.

Kadınlardan da erkelerden de aynı sorular, aynı sorunlar mı geliyor? Cinsiyete göre dertlerin içeriği nasıl şekilleniyor?
Genellikle kızlar soruyor bana, erkeklerinki genelleme yapılamayacak kadar az. Kızların dertleri çok daha edepsiz, arsız iken gelen bir kaç erkek sorunu o kadar masumhane, o kadar sevimli kalıyor ki, asıl şeytan bizim kızlar diyorum okudukça.

Kitaba giren sorulara baktığımızda genelde mizahi yönü ağır basan bir dil hakim. Sadece senin cevaplarında değil, soruları kaleme alanlar da benzer bir  esprili bir dile başvurmuşlar.  Bu dertler ne kadar ciddiye alınıyor, herşey bir şaka mı yoksa?
Beni az biraz tanıdıkları için çözüm sunabileceğim dertlerini soruyorlar bana. Kimse kalkıp da hayat gailesiyle nasıl başa çıkacağını benden öğrenmeye kalkmıyor. Hep beraber oturup birilerini çekiştiriyoruz aslında.

Peki ya daha ciddi kulvarlardan, daha ağır ve Mualla Abla’nın kalbini acıtan konularda dertler de yazıyor mu insanlar? Malum memlekette beterin beteri çok.  
Nadir olsa da öyle ciddi bi kaç soru geldi. Okudukça, yardım edemedikçe kendimi paraladım. Bu işin cilvesi de bu sanırım…

Verdiğin tavsiyeleri dikkate alıp uygulayan, sonrasında sana “hayatımı kurtardın be Pelin!” diyenler de oluyor mu?
Evet tavsiyelerden sonra şöyle böyle oldu diye hikayenin devamını anlatan oldukça fazla insan var. Bitmeyen bir dizi gibi, sürekli bi şey geliyor insanların başına, her olay ayrı bir perde.

“Mualla”lığa soyunup dertlere derman olmadığın zamanlarda neler yapıyorsun?   Yakın geleceğe dair paylaşmak istediğin yeni projeler, başka kitap fikirleri var mı örneğin?
HT Hayat ve Zaytung’a yazıyorum haftalık olarak. Kendi blogum bikotbitisort.com’u aktif tutmaya çalışıyorum elimden geldiğince. Bi de yeni romanıma başladım, en kısa sürede onu bitirmek istiyorum.

Oldukça popüler bir blogun var, bir twitter fenomenisin.  Sence sosyal medyanın üç altın kuralı ne?
Bir kaç sene önce olsa bir sürü altın kural sıralardım da, her şeyin sınırı, ucu değişti bu aralar. Ne desem bi kaç ay sonra boş gelecek. Siz siz olun kimseye gerçek kendinizi göstermeyin, sosyal medya diyip güvenmeyin, bi tek bunu söylemek isterim.

Senin en son okuduğun ve bayıldığın bir kitap neydi?
Şu an Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitabını okuyorum. Bi oturuşta yarıladım valla, sevdim diyebilirim böylece.