Okul koridorlarında gezdiren 10 film

Yazı: Zeynep Kıymacı

Genel kanıya göre çocukları, “yetişkin dünyası”na hazırladığı savunulan okullar gerçekten bir çocuk için ne ifade eder? Sınıf, koridor veya okul bahçesi bir öğrenci için ne anlama gelir? Eğitimci ile öğrencinin arasındaki ilişki dinamiği neye göre şekillenir? Yıllarca ekranlarda örneklerini gördüğümüz o “idealist öğretmen” temsili gerçekte de var mı, bir fanteziden öteye gidebilir mi acaba? Geçtiğimiz günlerde MUBI kataloğuna eklenen, Van’da yatılı bir okulda Yusuf isimli bir öğrencinin hasta arkadaşı için bürokrasiyle verdiği mücadeleyi anlatısının odağına yerleştiren Ferit Karahan imzalı Okul Tıraşı filmiyle bu sorular tekrar düştü akıllara. Tarihe bir daha baktık; sinemacılar bunlara nasıl cevap aramış görelim istedik.

Zéro de conduite
(Fransa, 1933)
Yönetmen:
Jean Vigo

Listemize Fransız sinemasının en etkileyici isimlerinden biri olan Jean Vigo’nun Zéro de conduite’i ile başlayalım. Trajik bir yaşam öyküsüne sahip genç yönetmenin otobiyografik özellikler taşıyan bu filmi, oldukça baskıcı ve sıkıcı bir yatılı okulda geçiyor. Tamamen erkek öğrencilerden oluşan bu okulda, dört çocuk kendilerine dayatılan davranış biçimlerine  başkaldırıyor. Okul yönetimi ve öğretmenlere karşı ortaya çıkan bu isyanda çocukların şakaları, akıl oyunları ve kurnazlıklarıyla tüm otorite sahiplerinin tahtları sallanıyor. Çocukluk ve anarşiden beslenen filmlerin selefi kabul edilebilecek olan Zéro de conduite, François Truffaut’nun  The 400 Blows’u ve Lindsay Anderson’ın  If …’i gibi klasikler başta olmak üzere, birçok filme ilham olmuş. İsmini öğrencilerin kurallara uymadıkları zaman aldıkları davranış notlarından yani “sıfır”lardan alan film, 1945’e kadar Fransa’da yasaklıymış.

If…
(İngiltere, 1968)
Yönetmen:
Lindsay Anderson

Karanlık, sıra dışı ve ürkütücü atmosferiyle If…, sinema tarihinde tartışmasız bir kült olarak kabul edilen ve gösterime girdiği dönemin ruhunu taşıyan bir yapım. Bir devlet okulunda üst sınıftaki öğrenciler, öğretmenler ve idareciler tarafından uğradıkları acımasız muameleye karşı ayaklanan Mick, Wallace ve Johnny isimli bir grup öğrenci odakta. 1968’de başlayan öğrenci isyanlarını tahmin eden ilk film olarak anılan If… dönemin eğitim sistemini sert bir biçimde hicvederken, rüyayı andıran sahneleriyle de deliliğin sınırlarında gidip geliyor. Ertesi yıl Altın Palmiye’ye layık görülen yapım, Mick Travis’i canlandıran Malcolm McDowell’ın A Clockwork Orange’daki Alex rolüne de ön ayak olmuş. Öyle ki Kubrick, oyuncuyu bu filmdeki performansıyla tanımış ve beraber çalışmak istemiş.

Avaliha
(İran, 1984)
Yönetmen:
Abbas Kiarostami

Kiarostami’nin ilk uzun metraj belgeseli Avaliha, anlatısını İran’da bir okulda disiplin problemi yaşayan bir grup birinci sınıf öğrencisinin röportajları üzerinden kuruyor.  Röportajların yanı sıra okulda geçen bir güne tanık oluyoruz. Yönetmen, çocuklara kibar ve adil bir tavırla yaklaşarak onları tanımaya çalışıyor ve her birinin hikâyesine odaklanıyor. Avaliha, evlerinden ayrılmak ve başkalarıyla bir arada yaşamak zorunda kalan bu erkek çocuklarının deneyimlerini aktarırken; ceza, ödül, adalet ve bireysellik gibi temalara ilişkin sorular da soruyor. Neticede belgesel; öğrencilerin telaşları, kavgaları, muziplikleri ve kurnazlıkları üzerinden çocukluğun doğası hakkında gülümseten manzaralarla dolup taşmakta.

Au Revoir les Enfants
(Fransa, 1987)
Yönetmen:
Louis Malle 

Au Revoir les Enfants, 1944’te Nazi işgali altındaki Fransa’da bir Katolik yatılı okulunda geçiyor. Hikâye ise Nazilerden saklanmak amacıyla ismi değiştirilerek okula alınan Jean Bonnet ve başarılı Fransız öğrenci Julien Quentin’in kurdukları dostluğun çevresinde örülmüş. Film arka planda II. Dünya Savaşı’nın ağır atmosferine teslim olsa da diğer Holokost temalı filmler kadar dramatik olmayan bir havası var. Büyük olaylar yerine çocukların gündelik yaşamlarını ve ritüellerini, okulun kurallarını ve öğretmenlerin disiplin çabalarını izliyoruz. Julien Quentin karakterinin, yönetmen Louis Malle’nin çocukluğunun bir temsili olduğunu da belirtmeden geçmeyelim; Au Revoir les Enfants bu yönden otobiyografik özelliğe sahip.

The Faculty
(ABD, 1998)
Yönetmen:
Robert Rodriguez

Teen slasher kategorisinin ve 90’lar nostaljisinin nadide parçası The Faculty, Robert Rodriguez’in Hollywood’daki ilk işlerinden. Öğretmenlerinin uzaylı olduğunu fark eden bir grup lise öğrencisi, dünyayı kurtarmak için kolları sıvıyor. Gerilim dolu olsa da eğlenceli bir seyir yaşatmasının dışında, bugünden bakınca oyuncu kadrosuyla da epey ilgi çekici: Elijah Wood, Jordana Brewster, Clea DuVall, Laura Harris, Josh Hartnett, Shawn Hatosy, Famke Janssen, Piper Laurie, Bebe Neuwirth, Robert Patrick ve Usher gibi isimleri görmek mümkün. Henüz izlemediyseniz; Garbage, D Generation, The Offspring gibilerini duyduğumuz soundtrack’i de filme şans vermek için yeterli bir sebep.

Election
(ABD, 1999)
Yönetmen:
Alexander Payne

Election, Alexander Payne’in bir lisedeki okul başkanlığı seçim sürecini konu eden bir komedi.  Hikâyenin odağında oldukça hırslı, başarılı ve “zafere giden yolda her şey mübahtır” düsturunu benimsemiş olan Tracy Flick var. Tracy, tek aday olarak gireceğini düşündüğü seçimlere Paul Metzler isimli bir adayın daha katıldığını duyunca işler kızışıyor. Paul’un adaylığının arkasında ise aynı okulda öğretmenlik yapan Jim McAllister var. Filmde Reese Witherspoon’u Tracy Flick olarak izlerken, Matthew Broderick de Jim McAllister rolünde.. 

La mala educación
(İspanya, 2004)
Yönetmen:
Pedro Almodóvar

Pedro Almodóvar’ın kara filmin bileşenlerini kullanarak kuir sinemaya kazandırdığı nefis başyapıtı La mala educación’da hikâye şöyle başlıyor: Ignacio, Katolik yatılı okulundan arkadaşı ve çocukluk aşkı olan yönetmen Enrique’nin ofisine gelir. Kendi çocukluklarından yola çıkarak yazdığı hikâyesini bir senaryoya dönüştürmek için eski arkadaşına okutmak istediğini söyler. Enrique “Ziyaret” isimli hikâyeyi okumaya başlayınca seyirci Zahara isimli trans kadının başrolde olduğu başka bir filmin içinde yol almaya başlar. 1964 yılında geçen hikâyede Zahara, bir yüzleşme için Enrique ve Ignacio’nun öğrencisi olduğu okula geri döner. Seyirci bu hikâye aracılığıyla ikilinin aşklarına, cinselliklerine, kimliklerine dair yaptıkları keşiflere tanık olurken, okulda bir rahibin istismarına maruz kaldıkları gerçeği de gün yüzüne çıkar.

Entre Les Murs
(Fransa, 2008)
Yönetmen:
Laurent Cantet

Paris’in kenar mahallelerinde bir okulda geçen Entre Les Murs, anlatının merkezine, Fransızca öğretmeni François Marin ve kimi öğrencilerini yerleştirerek, bir öğretim yılında yaşananları konu ediniyor. Karakterlerini farklı etnik kökenlerden gelen öğrencilerden seçmesiyle film kendi içerisinde, Paris’e dair sosyolojik bir mikro kozmos yaratıyor. Kurmaca özelliğe sahip olsa da benimsediği biçim itibarıyla “belgeselmiş gibi” bir his bırakıyor izleyenin üzerinde. Bununla beraber, seyircisini öğrenciyle değil, öğretmenle özdeşleştirerek eğitim sisteminin ideolojik çıkmazlarına karşı farklı bir yorum da getiriyor. İdealist öğretmen François’nın -her ne kadar kendisini ayrı tutmaya çalışsa da- sahip olduğu güç mekanizmalarını kullanmak zorunda kaldığını görüyoruz. Entre Les Murs; üzerine eğildiği kimlik, göç, eğitim gibi temalar ve klostrofobik anlatısıyla Altın Palmiye’yi de kucaklamış. 

İki Dil Bir Bavul
(Türkiye, 2008)
Yönetmen:
Özgür Doğan, Orhan Eskiköy

İki Dil Bir Bavul, ilk görev yeri için Denizli’den Şanlıurfa, Siverek’in Demirci köyüne ataması yapılan genç bir öğretmenin karşılaştığı manzara üzerinden anadilde eğitim konusunda güçlü bir anlatı sunuyor. Tek kelime Kürtçe bilmeyen Emre öğretmen ve onun hiç Türkçe bilmeyen öğrencilerinin zorlu eğitim yılını takip eden belgesel, doğal ve müdahalesiz tavrıyla Türkiye’ye ait gerçekliklere dair çok keskin bir tanıklık da yaratıyor. Çekimleri dokuz ay süren İki Dil Bir Bavul ’da, tekrar edilen hiçbir sahne olmadığı gibi ne öğretmen ne de çocuklar için replik de yazılmamış. Film, 16. Altın Koza Film Festivali’nde “SİYAD En İyi Film” ve “Büyük Jüri Yılmaz Güney” ödülüne layık görülürken, aynı yıl “En iyi ilk film” dalında Altın Portakal’ı da evine götürmüştü.

Un Monde
(Belçika, 2021)
Yönetmen
: Laura Wandel

Laura Wandel’in ilk uzun metrajı Un Monde, çocukların dünyasına yönelen hassas ve ince bir bakışa sahip. Hikâye güvenli evini terk edip ilkokula başlayan Nora ve abisi Abel etrafından çiziliyor. Nora, yabancısı olduğu tehditkâr ve kaotik ortamda yalnızca Abel’in yanında olmak istiyor. Fakat okulun kuralları buna izin vermiyor ve üstüne üstlük Nora, abisinin okuldaki diğer çocuklar tarafından zorbalığa uğradığını görüyor. Sınıfın, yemekhanenin ve tabii ki oyun alanlarının bir mücadele sahasına dönüştüğü filmde, iki kardeşin arasındaki dinamik de dönüşmeye başlıyor. Un Monde’da Nora’ya Maya Vanderbeque, Abel’e ise Günter Duret hayat veriyor.