On Fade ile “The Irish Spirit” albümünü yaratma süreçleri üzerine

İrlanda ruhundan ilhamla dinleyiciye deep house, down tempo, electronica tınılarını tambur, bağlama, saz gibi enstrümanlarla zenginleştiren altı parçalık bir keyif yolculuğu vadeden The Irish Spirit albümü geçtiğimiz günlerde Jam Session platformu aracılığıyla dijital platformlarda paylaşılmıştı.

The Irish Spirit, Snapmuse prodüktörlüğünde, bu proje için bir araya gelmiş On Fade grubu tarafından yazıldı. Derya Ural, Erkan Erginci, Fatih Yaşar, Lara Başakıncı’dan oluşan On Fade grubuyla bir sohbete oturarak önce onları daha yakından tanıdık, ardından aynı anda hem doğanın hem de çok kültürlü kent yaşantısının etkisi altında olduğunu söyledikleri bu albüme nasıl hayat verdiklerinin detaylarını dinledik. The Irish Spirit‘e buradan kulak verirken okuyabilirsiniz.

Sizleri müzikle olan ilişkiniz üzerinden biraz tanıyabilir miyiz?

Derya Ural: Babam ve amcam gitaristti, babamın müziğe ve müzik aletlerine olan tutkusu bana geçti sanırım. Audiophile bir karakterdir; evimiz dual amfi, radyo ve hoparlör çöplüğü gibiydi, onun plak arşivini dinleyerek büyüdüm. Çocukluğumdan üniversite bitimine kadar ailemin yönlendirmesi ile klasik müzik üzerine yoğunlaştım, ardından elektronik müziğin sınırsız dünyasını keşfettim seneler içinde modern dünya trendler ve zaten yakından takip ettiğim teknolojiler ile evrilerek kendimi ses mühendisi olarak buldum. Uzun yıllar Sezen Aksu’nun stüdyosunda çalışma şansını elde ettim, kayıt ve mix asistanı olarak başladığım bu süreçte gitaristlik ve demo aranjörlüğü de yaptım. Şimdi Snapmuse ve Smg çatısı altında prodüktörlük yapıyorum. Müzik prodüksiyonu, kayıt ve mix teknolojileri alanlarında eğitmenlik yapıyorum elbette kendi kişisel müzik işlerim de bir yandan devam ediyor.

Erkan Erginci: Uzun yıllar yurt dışında sürttüm ve bu sırada elimde hem müzikal hem de başka alanlarda çok iş birikti. Yolda ve uzaktayken bazı şeyler kolay hayata geçmiyordu. Geçtiğimiz yıl Türkiye’ye döndüm. Yurt dışında film müziği yapıyor, yazdığım şarkıları da yayınlamaya hazırlanıyordum. Arkadaşlarımı da bu hazırlık aşamasında tanıdım. On Fade işte böyle bir zamanda hayata geçti.

Fatih Yaşar: Çocukluğumdan beri özellikle akustik enstrümanlara ve müziğe ilgi duyuyordum. İlgim başlangıçta amatörce olsa da sonunda konservatuvar eğitimi alarak alaylı ruhuma biraz da okullu bir kafa kazandırmış oldum. Bir solo albümüm yayınlanmıştı ve geçtiğimiz yıllarda ismi saygın yerlerde anılan müzisyenlerle hem yurt içinde hem de yurt dışında çalışma olanağı buldum. Albümümüz The Irish Spirit, müzikal kariyerimde özel bir yerde duruyor.

Lara Başakıncı: Diğer arkadaşlarımın da söylediği gibi müzik, her zaman olduğu gibi hayatımın çok önemli bir parçası. Lisansımı Londra’da müzik bölümünde vokal üzerine tamamladım ve o zamandan beri profesyonel olarak şarkı söylüyorum, söz yazıyorum ve beste yapıyorum. Aynı zamanda profesyonel olarak vokal koçluğu yapıyorum. On Fade heyecan verici bir proje. Bu projeye dahil olmaktan dolayı çok mutluyum. Çünkü bu albüm çok özel bir iş.

The Irish Spirit albümü için ekip nasıl bir araya geldiniz?

FY: Aslında biz ayrı ayrı Snapmuse için çalışan müzisyenleriz. Biribirimizi de oradan tanıyoruz. Freelance olarak da in-house olarak da çalışan var aramızda. Lara ve Erkan şirket için şarkı yazıyor, vokal kayıtları yapıyorlardı, Onur ve Derya benim gibi şirkette prodüktör olarak çalışıyorlar. Ben gitar ve bağlama da çalıyordum işlerimiz için. Şirketteki müzik direktörümüz Orkun Tunç da böylesi bir projenin potansiyelini başından itibaren görerek bize çok yardımcı oldu. Zaten bir bakıma grubun bir elemanı gibi o da. Sahne gerisinden bize desteğini esirgemez.

DU: Evet, zaten albümün hazırlığı, kaydı, şarkıların seçimi sırasında da bu işin iyi bir yere gittiğini hemen görebiliyorduk.

Albümün kayıt süreci nasıl gelişti? Biraz bu sürecin detaylarından bahseder misiniz?

FY: “The Ghost” isimli şarkımız üzerine çalışmıştık ve o şarkıdaki ton ve tutum daha sonraki parçalar için yol gösterici oldu. Bir araya gelip şarkılar üzerine çalışarak, zannediyorum yaklaşık dört aylık bir süreçte albümü hazırladık.

DU: Daha da kısa sürebilirdi tabii. Ama aynı zamanda Snapmuse ve Smg için müzik üretimine ve kendi bireysel çalışmalarımıza devam ettiğimizden ötürü bu tarz bir iş için çok kısa denilebilecek bir süre içerisinde parçalarımızı defalarca revizeden geçirerek herkesin ciddi özverisi ve çalışması ile albümün kayıtlarını tamamladık.

EE: O vokalleri kaç kez kaydettik, kaç versiyonları oldu hatırlamıyorum. Bizimkilere bir şeyi beğendirmek o kadar kolay değildir.

LB: Evet, ama hepimiz kayıt sırasında iyi bir iş çıkardığımızın farkındaydık. Bu da bizi motive ediyordu. Şarkılardan iki tanesini aslında çok uzun zaman önce yazmaya başlamıştım fakat kendi başıma işin içinden çıkamadım. Albüm yapım aşamasındayken grup olarak üzerlerinde çalışmış olmak ve bu şekilde albümde yer almasından dolayı çok mutluyum.

Albümün karakterini belirleyen unsurlar neydi? Sound’unuz nasıl ortaya çıktı?

EE: Biz buranın müziğini bildiğimiz kadar dünyada da neler olup bittiğinden haberdar müzisyenleriz. Müziğimizin hem özgün bir tonu olmasını hem de uluslararası bir tınıya sahip olmasını buna bağlayabiliriz sanırım. En azından biz albüm çıktığından beri böyle yorumlar alıyoruz.

LB: Müzikal zevklerimizdeki farklılıklar sound’umuzu belirlemeye çok yardımcı oldu. Erkan’la seslerimiz başından beri iyi çalıştı. Fatih gitarı western tınılarında çalabildiği gibi bağlamada da şelpe tekniği ile doğal bir şekilde buluşturabiliyor.

DU: Evet, artık müziğin streaming’e dönüşmüş olması albümlerle kurulan fiziksel ilişkiyi ortadan kaldırıyor ister istemez. Albümün vinyl olarak da çıkması bizi çok mutlu etti gerçekten. Sound’umuz bence hepimizin müzikal geçmişlerinin bir sentezi oldu, her birimiz müzikal vizyon açısından gerçekten ayrı karakterleriz. Bu bizim için muazzam bir avantaja dönüştü diyebilirim.

FY: Albümün basılmış olması zaten bizim projenin başından beri önemsediğimiz bir faktördü. Son dönemde ortaya çıkan veriler de dinleyicinin böylesi bir seçeneğe sahip olmayı önemsediğini gösteriyor.

The Irish Spirit müzik dışında nelerden ilham alıyor?

FY: Doğadan ilham alıyor bol bol.

EE: Aynı zamanda kentlerin çok kültürlülüğünden.

DU: Evet, hem doğa kadar organik, hem de kentlerdeki kültürel çeşitlilik gibi renk renk oldu albüm sonunda.

LB: Benim açımdan, geçmişte iyi-kötü anılarımız ve diğer insanların da üzerine bağ kurabileceği deneyimlerimizden ilham alıyor.

Albümünüzün eşlikçilik yapacağı en ideal ortam nedir? Nerede dinlenir dersiniz bu şarkılar?

DU: Bir kulüpte hem ayakta sallanarak dans edebileceğiniz hem de eşiniz dostunuzla konuşabileceğiniz bir tonu var albümün. Üstünüze gelmeyen, sizi salınmaya davet eden bir mood’u olduğu için sosyal ortamlarda da dinlenir, plajda da.

LB: Arabada dinlemesi de güzel.

FY: Fonda da çalar, kulaklığınız kulağınızda ses sonuna kadar açık sokakta yürürken de olur.

EE: Benim vereceğim cevap derginiz için müstehcen kaçabilir. Ama çıplakken de iyi dinleniyor, onu biliyorum.

The Irish Spirit bir filme eşlik edecek olsa bu nasıl bir film olurdu?

FY: True Detective dizisindeki havada bir filme uygun bence sound’umuz.

EE: Fatih Akın yeni bir yol filmi çekse mesela, yakışır bence. Bir Jim Jarmusch filmine de gider.

DU: Şarkılarımızdan birini aranje ettikten sonra denemek amaçlı o an izlediğimiz London adlı filmin bir sahnesinin altına yerleştirmiştim gerçekten etkileyici olmuştu Hunter Richards’ın çektiği film.

LB: Nasıl bir film olurdu bilmiyorum, fakat kesinlikle izlerdim!