3 soruda Oyuncular Sendikası ve oyuncuların hak mücadelesi

ABD’deki oyuncuları aynı çatı altında birleştiren SAG-AFTRA’nın (Sinema Oyuncuları Birliği – Amerikan Televizyon ve Radyo Sanatçıları Federasyonu) telif haklarında ve yapay zekânın gelecekte olası kullanımına karşı yasal düzenlemeler talebiyle 14 Temmuz’da başlattığı grev süreci; WGA’in (Amerikan Yazarlar Birliği) de aylardır devam eden grevinin tesiriyle sektörde oldukça büyük değişim rüzgârları estirmekte. Bu iki başlı hak arayışı sadece Hollywood’da değil, tüm dünyadaki sinema – televizyon sektörlerinde yankı uyandırmaya, önemli ve gerekli tartışmaların fitilini ateşlemeye devam ediyor.  

Hak ihlallerinin yaşanmadığı bir çalışma düzeni için müzakereler devam ededursun, Türkiye’deki tabloya dair detayları öğrenme niyetiyle Oyuncular Sendikası’nın kapısını çaldık. Söz, Genel Koordinatör Yeşim Girgin’de…

Yeşim Girgin

Hollywood’daki oyuncuların başlattığı hak mücadelesi, Türkiye’deki meslektaşlarının perspektifinden nasıl görünüyor?

Türkiye’deki meslektaşlarımız da oldukça zorlu bir süreçten geçiyor. Sorunlarımıza çözüm üretecek düzenlemeler konusunda biz zaten gelişmiş ülkelerin çok çok gerisindeyiz. Yıllardır tüm muhataplarımıza bu durumu anlatmaya çalışıyoruz. Türkiye’deki meslektaşlarımız, hâlâ en temel işçilik hakları üzerine bir mücadele veriyor. Oyuncular olarak kendi ülkemizden telif hakkımızı dahi alamıyoruz. Amerika’da ise mevcut ekonomik krizin sektörde yarattığı adaletsiz gelir dağılımı, düşük ücretler, yapay zekâ, dijital platformlar gibi pek çok konuda düzenleme talep ediliyor. Elbette gözümüz kulağımız Amerika’da. Küreselleşen bir dünyada bu gelişmeleri takip etmemek zaten mümkün olamaz. Bu konuda atılacak adımlar bizlere de model olacak. Adaletsiz gelir dağılımı, düşük ücretler, dijital platformlar için yapılması gereken düzenlemeler ve yapay zekâ Türkiye’deki tüm yaratıcı alanların sorunu. Meslektaşlarımız, Amerika’daki hak mücadelesini elbette destekliyor. Oyuncular Sendikası olarak verilen tüm tartışmaları, uluslararası ilişkiler birimimiz aracılığı ile yakından takip ediyoruz. Türkiye Oyuncular Sendikası, The International Federation of Actors (FIA) / Uluslararası Aktörler Federasyonu üyesidir ve iki dönemdir FIA’nın Yönetim Kurulu’nda yer almaktadır. Uluslararası arenada oldukça aktif çalışmalarımız var. 2023 Eylül ayında ise dünya oyuncu örgütlerini, Türkiye Oyuncular Sendikası olarak ülkemizde ağırlayacağız. Amerika’daki grev de dâhil olmak üzere, uluslararası alanda yaşanan tüm gelişmeler ve sorunlar Türkiye’de dört gün sürecek toplantılar ile tartışılacak. Bu toplantılara, greve giden Amerika Oyuncular Sendikası SAG-AFTRA da katılacak. Böyle bir dönemde bu toplantıya ev sahipliği yapıyor oluşumuz sektörümüz açısından çok önemli. Şu an yoğun bir hazırlık sürecindeyiz, kamuoyunu gelişmelerden haberdar edeceğiz.

Türkiye’deki oyuncular ne gibi sektörel sıkıntılarla, hak ihlalleriyle mücadele ediyor?

Aslında on yılı aşkın süredir belirttiğimiz gibi, Türkiye’deki oyuncular hâlâ en temel işçilik hakları üzerine bir mücadele veriyor. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde oyuncular işçi (worker) statüsünde çalıştırılmaktadır. Ancak ülkemizde oyunculara serbest meslek makbuzu açtırılıyor, yani tacir muamelesi görüyorlar. Sistemde işveren olarak görünen oyuncular, en temel işçi haklarını kaybetmiş durumda. Çalışma saatleri çok uzun dediğimizde, müfettişler “Ama siz işçi değilsiniz, çalışma saatlerinizi kendiniz belirleyebilirsiniz, istediğiniz zaman işyerinden ayrılabilirsiniz” diyor. Bir oyuncu sette, tiyatroda, stüdyoda çalışma saatlerini nasıl kendisi belirleyebilir! Oyuncu, emir ve talimat altında çalışan, yapımcıdan ve yönetmenden direktif alarak çalışan bir bağlı çalışan, yani işçidir! Ücretlerimizi alamadığımızda iş mahkemelerine değil, ticari mahkemelere başvurabiliyoruz; zaten sistemde işçi olarak görünmediğimiz için grev hakkımız dahi yok. Aslında sigortalılıkta yaşanan yanlış uygulamalar sebebiyle ülkemizdeki oyuncular örgütlenme haklarını, çalışma haklarını, İş Kanunu’nda kendilerine tanınan tüm hakları kaybetmiş durumdalar. Gelişmiş ülkelere göre bizler daha eksi beş noktasındayız ve yaklaşık on yıldır sıfır noktasına gelmeye çalışıyoruz. Bu konuma gelebildiğimizde ancak haklar konusunda katma değer yaratabileceğiz. Kısacası meslektaşlarımız tüm Türkiye’nin gözü önünde, her açıdan kanuna aykırı şekilde çalıştırılıyor. Önümüzdeki en büyük engellerden biri de kamuoyundaki yanlış algılar maalesef. Her sektörün çok kazanını vardır ancak sektörümüzdeki tüm oyuncular sanki çok kazanıyormuş gibi asla doğru olmayan bir algı var. Yüksek ücret alan ve bunu oldukça hak ederek kazanan oyuncu sayısı sektörün yüzde beşini geçmez. Bu arada, diğer sektörlerin en çok kazananları ile oyuncular arasında en çok kazananların gelirlerini kıyasladığınızda da çok çarpıcı gerçekler göreceksiniz. Oyuncu ücretleri kamuoyunda çok konuşuluyor, bunlar gerçek değil ama tüm ülke buna inanıyor. Yüzde 5’lik dilimin dışında kalan oyuncuların çok büyük bir kısmı ise ya açlık sınırında ya da açlık sınırının altında bir yaşam mücadelesi veriyor. Kamuoyundaki yanlış algılar sebebiyle hak mücadelemiz “Ama siz de çok kazanıyorsunuz.” denerek aslında engelleniyor. 

Burada da oyuncuların yaptırım güçlerini artırabilmesi için nasıl bir yol haritası çizilebilir?

Aslında bu iki ayaklı bir yol ve her iki yol da birbirine çıkıyor. Öncelikle sektörel sorunlarla ilgili, işveren işçi arasında devletin hakemlik yapmasına ihtiyacımız var. Bazı sorunları hep birlikte tartışmamız, özellikle mevzuatta ve uygulamada yapılması gereken değişikliklerle ilgili bir adım atılması gerekiyor. Bu taraf, olayın yasal boyutu. Diğer yol ise örgütlenmede yaşanan güçlükler. Sektörümüz atipik bir alandır ve atipik alanın örgütlenmesi gerçekten zor oluyor. Yurtdışında da “örgütlenmesinde güçlük çekilen alanlar”ın içinde yer alıyoruz. Bizler 09:00-17:00 çalışan, sabit bir işvereni ve sabit bir iş yeri olan işçiler değiliz. Hatta oyuncuların çok büyük bir kısmı arada işli olurlar ve uzun süre işsizlik yaşar. Birden fazla işverene karşı örgütlenmemiz, çoğu zaman asıl işverenden ziyade sermayeye karşı örgütlenmemiz, bir işyerindeki sabit soruna karşı örgütlenmekten ziyade sektördeki tüm yanlış uygulamalara karşı örgütlenmemiz gerekiyor. Sektörün atipik bir çalışma yapısı olması sebebiyle örgütlenme konusunda çok güçlü bir iradeye ihtiyacımız var. Açıkça söylemek gerekirse, sektörümüzde güçlü bir örgütlenme kültürü yok. Bu bizim en zayıf yönümüz. Ve elbette ciddi bir korku da var. İşverenlerin, oyuncu menajerlerinin ve kast ajanslarının büyük bir çoğunluğunun oyuncuları sendikadan uzak tutması, örgütlenmeye dâhil olduğunda işsiz kalma düşüncesi, sorunların çözümünde aktif rol oynamak yerine “Birileri yapsın.” düşüncesi yaygın korku ve tutumlar maalesef. Gelişmiş ülkelerdeki sendikalar çok köklü ve çok uzun yıllardır örgütlüler. Ve onlar bizim gibi “işçi olma” mücadelesi vermiyor, bunu halletmişler ve başka sorunlara çözüm üretiyorlar. Oyuncuların ve teknik ekiplerin 4A’lı çalışmaması, yani işçi olarak sigortalanmamaları sektörümüzün kanseridir. Geri kalan tüm sorunlar ise birer semptomdur. Semptomları yok edelim diyoruz ama hastalığın kök nedenine çare üretmekten kaçınıyoruz. Birinci olarak; oyuncuların, sorunun ne olduğunu çok iyi anlaması ve bunun etrafında örgütlenmesi gerekiyor. Amerika’da sendikasız oyuncu ile çalışılmaz. Oyuncuların neredeyse tamamı sendikalıdır. Aynısı Türkiye’de de olmalı. İkinci olarak; işverenlerle anlaşamadığımız noktalarda devletin hakemlik yapması, aranızda halledemiyorsanız bir şey yapamayız dememesi gerekiyor. Üçüncü olarak; ilgili mevzuatın ivedilikle çağın koşullarına uygun hâle getirilmesi ve oyuncuların işçi statüsünde çalıştırılması gerekiyor.