“Pamuk Prensler ve Uyuyamayan Güzeller” ile çocukların özgür kahramanları

INCOMPLIT, Öykü Özgencil tarafından 2016’da kurulmuş etki odaklı bir tasarım stüdyosu. Ekim 2019-Ocak 2020 tarihlerinde Öykü Özgencil, SGDD ASAM Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği çatısı altındaki çocuklarla Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Atölyeleri düzenledi. Suriyeli ve Türkiyeli çocuklarla yapılan 12 haftalık atölye serisinin illüstrasyon seansının yürütücüsü, işlerinde queer, toplumsal cinsiyet eşitliği, ve beden olumlama konularını işleyen sanatçı ve tasarımcı Meltem Şahin’di. Çalışmanın çıktısı olarak Pamuk Prensler ve Uyuyamayan Güzeller isimli bir kitap hazırlandı. Kahramanların cinsiyet kalıplarını aşıp özgürleşmesini ve yıllardır anlatılan hikâyelere yeni boyutlar katmayı hayal eden kitap, modüler yapısı sayesinde kahramanların farklı sıfat ve bedenlere bürünmesine olanak sağlıyor. INCOMPLIT’in web sitesi üzerinden ulaşılabilen kitabı Öykü ve Meltem’le konuştuk.

Röportaj: Biçem Kaya

INCOMPLIT ile Meltem Şahin’in yolları nasıl kesişti? Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Atölyeleri pandemi öncesinde başlamıştı. Bu ortak etkileşimli proje sizin için nasıl bir süreç oldu?

Öykü Özgencil: SGDD-ASAM çatısı altındaki çocuklarla düzenlediğim Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Atölyeleri Ekim 2019-Ocak 2020 arası 3 aylık bir süreçti. Süreç boyunca çocukların her hafta farklı disiplinden bir sanatçıyla interaktif bir seans geçirerek cinsiyet kalıplarına dair farkındalık kazanmaları amaçlandı. Meltem benim çok sevdiğim ve işlerine hayranlık duyduğum bir arkadaşım. Bundan önce INCOMPLIT’in kimlik değişimine dair bir gif için de beraber çalışmıştık. Onun Cinsiyet çalışmalarına dair derin bir merağı ve harika işleri olduğunu biliyordum ve illüstrasyon seansı için tabii ki de aklıma gelen ilk isim oldu; sürece Aralık ayındaki illüstrasyon atölyesiyle dahil oldu. Yani aslında çocuklarla yaptığımız seri pandemi öncesi tamamlanmıştı. Fakat Toplumsal Cinsiyet Eşitliği çok derin bir konu olduğu için ve özellikle bu temaya dair ev içi dinamiklerin etkisinden ötürü ailelerle de buluşmamız gerektiğine karar verdim. Buna dair 17 kişilik bir gönüllü topluluğu kurdum. Bu toplulukla beraber Şubat ayında Bir İz derneğinden yetişkinlere yönelik Toplumsal Cinsiyet Eşitliği eğitimleri aldık. Ve annelerle ilk buluşmamızı gerçekleştirdim. Fakat sonrasında pandemiden önce Suriye-Türkiye arasındaki çatışmalardan ötürü atölyelerimiz durduruldu. Devamında ise malum pandemiyle tanıştık. Çocuklarla gerçekleştirdiğimiz atölyelerden her temaya dair farklı çıktılar tasarlanıyor. Meltem ile tasarladığımız Pamuk Prensler ve Uyuyamayan Güzeller kitabı da bunlardan biriydi. Çocukların anneleri ile yeniden buluşabilmeyi çok içten diliyorum. Onlarla kuracağımız diyaloglarla, büyütecek ve doğuracaklarımıza dair hayaller kurup durmaktayım.

Atölye serisinin toplumsal cinsiyet, çocuk olmak ve göçmen olmak üzere 3 farklı boyutta yakaladığı anlamlar var. Sizce çocuk olmak diğer iki eksenle yetişkinlerden farklı olarak nasıl kesişiyor? Ahlam, Berfin, Burak, Fatma, Ferah, Hasan, Maan, Muhammet, Sakine, Şerif ile tanışma süreci de bağlamında kısaca bahsedebilir misin?

Öykü Özgencil: Çocuklar insanların büyüdükçe unuttuğu “kâşif” şapkasını sürekli kafalarında taşıyorlar. Bu şapka Halep’ten Antep’e uzandıkları yollarda da; İstanbul’da Türkiyeli çocuklarla paylaştığı okul sıralarında Türkçe öğrenmeye çalışırken de hep kafalarında. “Savaş” olgusunu, “yolda olma” hâlini ve yeni tanıştıkları toprakları keşfederken bir yandan kendilerini; cinsel ve etnik kimliklerini keşifleri de sürüyor. Buraya vardıklarında milli kimlikleriyle ilgili bir çatışmada buluyorlar kendilerini; kimilerinin isimleri Türkçeleşiyor; fakat etnik kimliklerinin altı sürekli çiziliyor. Varmayı hayal ettikleri yerde onlara sunduğumuz koşullar tüm bu kimlik boyutlarını şekillendirmede büyük rol sahibi. Bununla beraber bu yolculuğu paylaştıkları aile bireylerinin büründüğü roller de 3 boyuttaki kimlik inşasının demirbaşı. Erken yaşta hayatlarındaki bu kadar fazla değişkeni kabullenmeye çalışmak tabii ki de psikolojik anlamda farklı sorunlara yol açabiliyor. Her çocuğun “değişmez” bazı koşullar sayesinde “güven” hissi sağlamlaşır. Her akşam aynı masalı dinlemek istemeleri bu yüzden. Benim için de onlara bu güveni verebilmek çok önemli.

Pamuk Prensler ve Uyuyamayan Güzeller kitabında eserleri bulunan Ahlam, Fatma, Ferah, Hasan, Maan ve Muhammet’le daha önce “Yaban Hayat ve İnsan İlişkisi” ve “Sudaki Yaşam” temalı atölye serilerimizde beraber çalışmıştık.

Berfin, Burak, Fatma, Sakine ve Şerif’le ise Toplumsal Cinsiyet Eşitliği atölyelerinde yeni tanıştık. İş birliği yaptığımız STK veya kooperatiflerde; buluştuğumuz topluluklarla olabildiğince devamlı bir ilişki sürdürmeye çalışıyorum. Çalıştığımız çocuk ve kadınların farklı sosyal ve ekolojik temalı serilerde yer alabilmesi; hem onlarla kurduğumuz bireysel ilişkileri hem de meselelere dair farkındalıklarını derinleştiriyor. Sağlam ve içten bir bağ örmeden “Bu yıl 1000 çocuğa dokunduk” gibi cümleler kurmanın benim için pek bir anlamı yok açıkçası..

INCOMPLIT olarak projelerinizde üretimin her aşamasına yönelik kapsamlı bir sistem geliştiren çok disiplinli bir çalışma sergiliyorsunuz. 2020, bir yandan INCOMPLIT’in bu kapsayıcı yapısıyla ve hassasiyetleriyle son derece örtüşen tartışmaların damga vurduğu yıllardan biri olurken, bir yandan da çoğu şeyin çevrimiçi ortama taşındığı belirsizlikler yılı olarak tarihe geçti. INCOMPLIT nasıl bir tavır alacak tüm bunlar karşısında? Gelecek atölye çalışmaları ne yönde ilerleyecek?

Öykü Özgencil: INCOMPLIT’in mutfağında her projede farklı insanlarla iş birliği geliştiriyor; bazen de tek başıma Öykü olarak ilerliyorum. Benim için fiziksel alanda, fiziksel bedenler vasıtasıyla kişilerle ve gruplarla ilişkilenmek çok değerli. COVID-19 bunu elimden aldığı için ilk başta çok huzursuzdum. Fakat fikirlerimi ve ruhumu besleyen ve benim buna karşılık verebileceğime inandığım insanlarla bir araya gelme arzusu bu huzursuzluğu yendi; ve bu insanlarla çevirimci yollarla iletişime geçerek farklı kollektif hikâyeler oluşturmayı başardık. Paper Street Co. ile beraber 46 yaratıcının COVID-19 sırasında ürettikleri işlerin toplandığı bir e-book çıkardık. Bir sosyal tasarım projesi olan atlas Harran kapsamında 5. İstanbul Tasarım Bienali’nde sergilenen; farklı mitolojilerden günümüze cinsiyet normatifliğini irdeleyen bir enstelasyon yaptım. Son olarak da üretmek istediğim kadınlarla fiziksel olarak toplayamayacağımıza ikna olup, herkesin kendi yaşam ve üretim alanından dahil olabildiği, geleneksel el sanatları ve performans sanatının birleştiği; 14 kadın sanatçının dâhil olduğu In Her Shoes işini gerçekleştirdik. Bunların hepsi uzun akademik ve nitel araştırma süreçlerinin sonucu doğmuş olsa da her birinde öze dair, zihinsel araştırmalarla ulaşılamayacak derin bir merak var. Kendime ve INCOMPLIT’e değer biçtiğim meseleler tabii ki dünyadan geçmiş muhteşem insanların geliştirdiği, fakat geniş kitlelerin üzerine düşünmeyi otelediği fikirlere dayalı. Bugün bu öteleme pratiğimizin son bulması gerektiğini düşündürüyor bize; evet. Fakat INCOMPLIT’in duruşunun ardında, entelektüel perspektifler dışında çok daha primitif; mutlak iyi veya kötüden bağımsız öğeler de var. COVID-19  bence bakım işçilerinin haklarından; ev içi ekonomiye; toplumsal cinsiyet eşitliğinden, Maslow’un hiyerarşisine pek çok şeyi sorgulatırken; tüm bu sarsıntılar sonrası yıkımlardan en az hasarla çıkmanın yolunu salt zihinle aramadığımız noktada bulabileceğimizi de gösterdi. Ve bence en değerlisi de bu oldu.

Pamuk Prensler ve Uyuyamayan Güzeller kitabının 3 farklı satırda farklı katmanların birbirleriyle ilişki kurabilmesini sağlayan ve bunun sonucunda da sayısız anlamlar üreten bir tasarımı var. Çok katmanlı ve katmanlar arası bu mix and match book’un tasarımına karar verme ve geliştirme sürecinden biraz söz edebilir misiniz?

Meltem Şahin: Öykü, INCOMPLIT’in 12 haftalık toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili workshop serisine dâhil olup bir workshop vermem için bir araya geldiğimizde bana önceden çocuklarla yaptığı son derece ilham verici workshoplardan bahsetti. Bizim de onlardan aklımıza “mix and match” bir kitap yapmak geldi. Mix and match kitaplar modüler doğası gereği stereotipleri yıkmak için çok uygundu. Ve bence kitabın en güçlü yanlarından biri kitabı okuyan, onunla “oynayan” insanlara ek olarak asıl onları çizen çocukların da kafalarındaki kalıplaşmış kahramanlık algılarının yıkılması. Sonra da aklımıza çizimlere karşılık gelen kelimeler olması ve o kelimelerle de oynayabileceğimiz geldi ve o anlamlı tamlamaları yazdık. Sonunda kitabımızı okuyan kişilerde hem görsel dil hem de yazılı dil üzerinden oluşan bu hibrit karakter üzerinden bir sorgulama yaratmak istedik. Kitapla oynadıkça birbirinden farklı 720 hibrit kahraman oluşturabilirsin. Bu karakterlerden bazılarını kapağa yerleştirerek de bu çeşitliliği vurgulamak istedik.

Öykü Özgencil: Beraber Toplumsal Cinsiyet Eşitliği temalı illustrasyon atölyesi üzerine düşünürken bunun çıktısının bir kitap olmasını da hayal ediyorduk. Atölyelerin içerik tasarımlarını şu ana kadar hiç çıktıya yönelik yapmamıştık. Fakat Meltem’le beraber bir ilk olarak atölyeyi çıktıya göre tasarladık. Çocukların süper kahramanlarını çizmeleri ve bu kahramanların cinsiyet normlarıyla ilişkilerini incelemek ana fikirdi. Çocukların izledikleri; okudukları; duyduklar kahraman ve antikahramanların hibrit halleriyle de tanışmalarını istedik. Bu yüzden kız çocuklar tarafından çizilen “güzel prenseslerin” bir bölümünü “şefkatli üvey anne”, “iyi kalpli cadı” gibi kahramanlara çevirdik. Her tamlamanın birbiriyle uyumlu ve aynı zamanda uyumsuz olması fikrinin heyecanıyla tanışmalarını istedik.

Bir de son olarak şunu ekleyebiliriz: mix and match booklar yalnızca Çin’de üretildiği için konuştuğumuz hiçbir matbaa taşın altına elini koymadı. Bu açıdan Ofset Matbaa’ya teşekkür etmek zorundayız gibi hissediyorum. Nasıl yaparıza bizimle beraber kafa patlatıp en sonunda her bir katmanı elle kesip yapıştırmayı kabul ettikleri için bütün bu emekler boşa gitmedi.

Meltem, çizerlik yolculuğunun çıkış noktalarından da biri olan çocuk kitaplarını seven birisin. Sence P is for Pussy kitabından bu yana hem senin yaklaşımın hem de dünyanın çocuk hikâyelerine bakışı ve çocuk kitapları anlamında neler daha farklı?

Meltem Şahin: Çocuk kitaplarına çizim yapma bence özellikle Türkiye gibi bir ülkede bir illüstratörün kendini en serbest bırakabileceği alanlardan biri. Ama bu kadar özgür bir alan olmasına rağmen aynı zamanda büyük sorumluluklar düşüyor benim gibi çocuk kitapları çizerlerinin üstüne. Çünkü çocukların dış dünyaya ait algıları bu kitaplarla başlıyor. Ben de o yüzden çocuk kitapları için çizimler yaparken mümkün olduğunca güzellik algılarını kırdığım, çeşitliliğin, farklılıkların kucaklandığı kapsayıcı çizimler yapmaya çalışıyorum.

P is for Pussy, Elissa Blount Moorhead tarafından yazılmış, benim tarafımdan çizilen ve tasarlanan bir resimli alfabe kitabı. Kitap, çocuklar için olduğu kadar ebeveynler için de tasarlandı. Kitaptaki kelimeler birden fazla anlam içeriyor. Muzip resimler, çocuklar için öğreti ve eğlence sağlarken ebeveynleri de okurken güldürüyor. P is for Pussy’i çizmem için Elissa’nın benimle çalışmak istemesinin nedeni de aslında çocuk kitapları çizimlerine olan yaklaşımım ve bunun çıktısı olan illüstrasyonlarımdı.

Benim için çeşitlilik sadece ırksal ve etnik çeşitlilikten ibaret değil. Aynı zamanda hikâye ve bakış açılarının çeşitliliği ile de ilgili. Bu yüzden aslında INCOMPLIT ile yaptığımız bu kitap hem okuyanların, hem de onu çizen çocukların bakış açılarıyla oynadığı için beni çok heyecanlandırdı.

Çocuk kitaplarına bakış açım aslında çok değişmedi. Ama ne mutlu ki, dünyada çocuklar için farklılıkların kucaklandığı kapsayıcı kitapların gerekliliği daha çok fark edilmeye başlandı. “We Need Diverse Books” gibi  kampanyaların benzerleriyle daha sık karşılaşmaya başladık.

Zaman zaman eğitmen ve yürütücü olarak katıldığın çalışmalar oluyor. Eğitmenlik yaratıcı sürecine nasıl dâhil oluyor, hangi noktalarda kesişiyor?

Meltem Şahin: Üniversitedeki ilk yıllarımda akademisyen olmaya karar verdim. Amerika’da MICA’daki yüksek lisans eğitimim sırasında, üniversite düzeyinde öğretim sertifikası alarak 4 farklı derse asistanlık yaptım. Sonra da MICA öğrencilerine Paris’te “Paris in Motion” diye bir animasyon dersi verdim. Bugüne kadar farklı kurumlarda toplamda 30’a yakın workshop verdim. Bütün bu eğitmenlik sürecimin beni çok geliştirdiğini düşünüyorum. Eğitmenlik de öğrenme sürecinin en önemli faktörlerinden biri benim için. Eğitirken öğrenmenin, farklı bakış açılarını, farklı üretim süreçlerini gözlemlemenin beni sanatçı olarak çok geliştirdiğini düşünüyorum. Bir yandan da az önce bahsettiğim faktörlerden dolayı, son zamanlarda katılımcı yaratım süreçlerine önem vermeye başladım. INCOMPLIT ile yaptığımız bu kitap da aslında bunların çıktılarından biri.

Pandemi sürecinde bir hayli aktif çalıştın ve bu süreçte “my quarantine friend” isimli, nakış işini kullandığın bir kişisel proje çıkarttın. INCOMPLIT için yaptığın bir gifte de karşımıza çıkan bu nakşetme meselesi yaratıcı süreçlerine nasıl katıldı?

Meltem Şahin: İzolasyon döneminde kaygılarımla başa çıkmak için #myquarantinefriend projesini başlattım. Yavaş temposu ve sakinleştirici doğasını göz önünde bulundurarak, karantina arkadaşımı boncuklardan dikerek yaratmayı seçtim. Adeta rönesans ressamı gibi aylarca uğraştım arkadaşımla ve inanılmaz sakinledim. #quarantinefriend ile dostluğum onun yaratım sürecinde başladı ve hep devam edecek.

INCOMPLIT için yaptığım gifte ise, Incomplit’in katılımcı tasarım anlayışını vurgulamak, Öykü Özgencil’in çocuklarla yaptığı workshoplardaki çizimlerin, nasıl nakışlara dönüşerek kıyafetlere eklendiğini anlatmak istedik. Fakat ordaki nakışlı gif için elimle nakış işlemedim. Bilgisayarda hazırladığım gifi karelere bölüp, o kareleri nakış olarak bastırdım ve sonrasında onları tarayıp, yine dijital ortamda gif haline getirdim. Bu şekilde dijitalde başlayıp, fiziksele dönüp, tekrar dijital dönen süreçler beni çok heyecanlandırıyor.

Bauhaus ekolünde de kadınların sadece tekstil işleri yapmalarına izinleri varmış, ve bu kısıtlamalara rağmen Gunta Stölzl gibi efsane sanatçılar çıkmış. Feminist bir sanatçı olarak onların izinden gitmek, onlara bir selam çakmak hoşuma gidiyor. Bir yandan da bu topraklarda kadınlara atfedilmiş rollerin başında geliyor nakışlar, işlemeler. Bu gelenekleri de sahiplenip kadın, queer konularında işler yaratmaya çalışıyorum.

Beden olumlaması senin işlerindeki en baskın vurgulardan. Çalışma uzun yıllardır kalıplaşmış olan algıları çocuklarla birlikte yumuşatmak, yıkmak üzerine. Stereotip dediğimiz bu toksik kavramları kırma meselesinde senin çalışmalarının metodolojisinde de başat noktada bulunan AI nasıl bir rol oynuyor?

Meltem Şahin: Belirli bir ırk ve sosyal statüye dâhil olmayan, insancıl, güzelliğin niteleyici özelliklerinden uzak, seks-pozitif tutum içerisindeki figürler oluşturmaya çalışıyorum. Bir yandan da çıplaklaştırarak, aslında kültürel kodlardan sıyrılmış

özümüzü resmetmeye çalışıyorum. Ama bu özü ararken de amacım ne genelliyip, tekdüzeleştirmek, ne de farklıları öne çıkarıp ötekileştirmek.

Ben 2016’da Türkiye’nin ilk AR (Artırılmış Gerçeklik) sergisini yaptığımdan beri AR ile uğraşıyorum. Şimdilerde daha çok aynı teknolojiyi kullanan Instagram filtreleri ile uğraşıyorum. AI aslında hayatıma bu sene girdi. Makine Öğrenimi teknolojisi ile bugüne kadar iki tane iş ürettim. AI dünyasını keşfetmek ve orada daha fazla işler üretmek istiyorum, ama bu alanda da sanatçılar olarak dikkat etmemiz gereken çok nokta var. AI, mevcut önyargıları çoğaltır çünkü onu beslediğimiz verilerle yaşar. O yüzden de tekdüzeleştirir, çoğunluğu takip eder. AI ile ürettiğimiz işlerde ataerkil olmayan, önyargısız, cinsiyet sonrası sanal bir dünya yaratabilir miyiz, bunun üzerine işler üretmeye çalışacağım.